1. YAZARLAR

  2. Ongun Talat

  3. Talihsiz çıkarma gemisi
Ongun Talat

Ongun Talat

Talihsiz çıkarma gemisi

A+A-

Talihsiz bir “müze” geminin üzerinde hummalı bir çalışma göze çarpıyor.

Karava’ya giderken sağ kolunuzun üstünde bir çıkarma gemisi 74 Harekatı’nın başladığı koyun yamacına şeref ve onurla kurulurken, başına hiç hesapta olmayan bir aksilik geliyor. Gemide yazan numara Türkiye’nin iç siyasetinde AKP’ye karşı yürütülen bir kampanya yüzünden sorun teşkil ediyor.  

Apar topar ve aceleyle geminin üzerindeki normal şartlarda “çıkarmanın” şan ve şerefine atıfta bulunan, sembolik olarak o değeri taşıyan “Ç 128” ifadeleri siliniyor. Yerine “gemi müzesi” gibi bir şeyler yazılacakmış, kamuoyuna öyle duyuruluyor.

Şöyle söyleyelim; aslında bu şanlı geminin akıbeti bu olmamalıydı. En azından planlanan bu değildi. Şatafatlı bir törenle, kahramanlık nutukları eşliğinde açılması, varlığıyla Kıbrıs’taki Türk varlığını onurlandırması gerekiyordu. 1974 çıkarmasının başladığı yere kurulacak, ithal edilmiş özgürlüğün anlamlı bir sembolü olacaktı.

Lakin Gazzedda Kıbrıs’ın –esasen dalga geçmek için- yaptığı bir haber geminin statüsüne büyük bir gölge düşürdü. Haberde geminin üzerindeki rakama atıfta bulunularak, KKTC’li yetkililer tarafından Tayyip Erdoğan’a “128 dolar nerede?” kampanyası çerçevesinde mesaj mı verildiği sorgulanınca bu keyifli hamaset ortamının tadı kaçtı.

KKTC’deki meşruiyetlerini başka bir ülkenin iktidarından alan sivil ve pek muhtemelen askeri yöneticileri en üst düzeyde büyük bir telaş sardı. Makbul gemi bir anda kabus kaynağı oluverdi.

Ya ekselansları beyefendi bu kötü tesadüfü duyar ve bunu şerre yorarsa? Ya bu kadar göbekten bağlı oldukları, neredeyse emir eri olarak davrandıkları bir otorite tarafından bir anda istenmeyen kişiler olarak ilan edilirlerse? Ya bu olay haklarında FETÖ’cülerle işbirliği yaptıkları, AKP’ye muhalif çevrelerle yakınlaştıkları gibi hiç düşünmek istemedikleri, korkutucu iftiralara vesile olursa?

Bu kadarı olmasa bile eğer müdahale edip bu hatayı derhal düzeltmelerse başlarının belaya girebileceği ortadaydı.

Hemen hemen her gün “Zaytung haberlerini” aratmayacak olaylar yaşanırken, siyasi gündem kimi  zaman mide bulandırıcı, kimi zaman absürt ve gülünç,  kimi zamansa içler acısı halde üzerimize çullanırken, lafı nereye vardırmaya çalışıyorum?

Öncelikle ahvalimize... Her şey o kadar açık ki, gün gibi açık; hiç bu kadar iktidarsız olmamıştık...

Doğu Akdeniz’de hiç bu kadar “çerez” olmamış, hami devletimiz tarafından hiç bu denli gizlemeye ihtiyaç duyulmayacak biçimde pazarlık rehinesi olarak kullanılmamıştık..

KKTC’nin yöneticileri Türkiye’deki iktidar önünde “ceket iliklemekten” çok daha vahim, salt bu deyimle aktarılabilecekten çok daha pespaye bir konumdalar artık.

Kıbrıs’taki varlığını güç kullanarak kazandığını dünyanın gözüne sokan bir fetih zihniyeti Kıbrıs’ın kuzeyine itinayla yerleştirilmeye çalışılıyor. Süratle “kalıcı ayrılığa” doğru yelken açılıyor.

Kıbrıslı Türklerin temsilcileri tamamen Türkiye Cumhuriyeti dış politikası hakimiyetindeki etkisiz uygulayıcılar rolündeler. O kadar ki Cenevre’de Cumhurbaşkanı Tatar’ın eline önceden bilgi vermeye tenezzül dahi etmeden üstünkörü hazırlanmış bir belge tutuşturularak karşı tarafa öneriler sunulabiliyor. Bu belgede şımarık bir çocuk edasıyla “Güvenlik Konseyi’ni ikna edin ve parametreleri değiştirin” talebinde bulunulabiliyor.

Şimdi bu “gemi talihsizliği”, hal ve gidişatın saçma ama düşündürücü bir yansıması niteliğinde... İşin trajikomik tarafı bir yana, KKTC’nin mevcut yöneticilerinin ne kadar irade yoksunu ve aciz durumda olduklarını basitçe ortaya koyan, çok anlamlı bir örnek.

Ancak belki de bu olayın metaforik bağlamda verdiği başka bir mesaj daha var. “KKTC yetkililerinin”  kulaklarına küpe olması gereken önemli bir mesaj bu...

Bu ada yarısını iradesiz ve iktidarsız memurlar gibi yönetmeye çalışacak olan herkesin, isimlerinin üstü gün gele, tıpkı bu gemide olduğu gibi bir kalemde çizilebilir.

Yetkiyi veren aynı şekilde bu yetkiyi geri alabilir. Birilerine vekalet etmenin kaçınılmaz sonucu budur. O yüzden bir gün devran döndüğünde ve gözden düşüldüğünde, kendi düşen asla ve asla ağlamamalıdır.

Biz şimdiden söyleyelim de günü geldiğinde içimiz rahat olsun...

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 3469 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar