Tamamdır Tamam
Tamamdır Tamam
Rıdvan Arifoğlu
[email protected]
Haftalar sonra motorlu araç geçmeyi başaran Mobylette (Mobilet) ve yanlış kovboy (ben), geçtiğimiz şeyin 20 yıl önce bile Japonlar'ın şu en yenisi, dördüncü yaşından gün almış Yamaha veya Suzuki gibi genellikle yeşil renkli motorlarından biri olduğunu anladığımızda biraz hüzünlendik, biraz gururlandık. Motorun her tarafına eşya yığdığı için anlamamız zor oldu ama adamın karakteristik duruşu (dömelmemiş, dikelme ile kambura yatma pozisyonlarının ikisi ortası) biz arkadan yaklaştıkça kendini belli etti. Bisiklette şehirde böyle bir derdim yoktur ama motorla arada bir morale ihtiyaç duyarız. Adam ansızın gülerek, "Tamamdır tamam!" deyip Mobilet'i süzdü. Yamaha'sıyla şimdiye kadar kaç kilometre gittiğini bilip-bilmediğimi sordu. "Ne bileyim hemşerim!" demedim tabii, kafadan rakam da atmadım. Yalancı pozisyonuna düşmemek için "Bilmem!" dedim bağırarak (rüzgarı da düşünerek). Kendi sorusuna vereceği cevabı dinlemeye kalksaydım muhtemelen şimdi bu yazıyı okumuyor olacaktınız. Önümüzdeki gurratsa-barbarutsa (kendini Serçe zanneden modifiyeli Doğan) önümüzde duracak gibi yapınca adam iyice yavaşladı, bense sağdan sıkıldım. Genellikle genç şoförler bu arabaları Formula yarışlarında olduklarına inandırmaya çalışırlar, çok hızlı olmasalar da. Onlar da inanır. Ama Doğan dibelik yavaşladı. Oturdukları yerde salınan iki kız süzülüyor (Bu bir işteş fiil değilse de şimdilik idare etsinler: hem süzmek eylemine konu oldular hem de bağımsız olarak süzülmek eyleminde özne oldular, yani bir taşla iki kuş). Kızlar gençliğin ve gergin tenin güveniyle salıncakta ipi ve bacakları iyice gerdiler. Ne yazık ki olan bizim motorlar-üstü sohbetimize oldu.
Bisiklet sürerken böyle olmuyor. Bazen mecburen (ister-istemez) siz süzülüyorsunuz. Bisiklette daha fazla vakit var. Gerçi ben genellikle özne oluyorum ama birşey değil. Boyum 1.75 olup içkiyi azaltarak 75 kiloya inme hevesindeyim. Ayrıca göbek deliğimden yere tamı-tamına 1 metre olup IQ'mu 75'lerden 175'lere çıkarmak için gayret göstermekteyim. 1 metre civarındaki uzunlukları ölçmek için vücudumun çeşitli birimlerini (karış, parmak boğumları arası v.s.) kullanarak neredeyse milimetresine kadar doğru sonuçlara ulaşmaktayım (ki bu önemli!).
Konuya geliyorum. Ben bisikleti yazacaktım. Hani gazete yazarları der ya; bugün UBP'yi yazacaktım, CTP'yi yazacaktım, seçimleri yazacaktım filan… Ben daha bu bisikleti çok yazarım.
Şöyle bir gariplik var: Nedense yağmurlu kuzey ülkelerinde bisiklet kullanmanın daha zor olacağını düşünürüz. (Aslında galiba burada "kuzey ülkeleri" derken gelişmiş yağmurlu ülkeler demek istiyoruz. Kara oranı güney yarımküre aleyhine olup güney kutbuna yakın sayılabilecek az sayıda şehir var. Oradaki şehirler iyi olsaydı bile kuzey şehirleri kadar fazla olmazdı.) Yağmurlu şehirler altyapı iyi olduğu sürece bisiklet kullanmaya daha uygun değil midir? Ucuz bir naylon yağmurluk, bir bot yeterlidir. Amsterdam'da yağmurluğuyla çocuğunu bisikletin arkasına oturtmuş bir anne geliyor aklıma. Biraz zorlanıyordu ama terlemeyecekti. Bir yanda da İran'ın bazı şehirleri var. Özellikle küçük şehirlerde bisiklet de kullanılıyor ama şehrin yarısı memur değil (mesela Lefkoşa'dakinin aksine). Adam işinde zaten terleyecek. Mesela Yazd isimli şehirde kerpiç ve taş çok kullanıldığı için bizim buralardan giden biri gözleri kapalı şehin ortasına inse, gözlerini açtığında onu birkaç bin kişilik bir kasaba sanır, ama aslında 500 bin kişilik bir şehir… Yüksek yapı az, binalar birbirine yakın. Gölgelenme olduğu için şehir bisiklet kullanmaya uygun, kendiliğinden. Ancak Yazd'daki biri Amsterdam'daki kadın gibi olanaklardan birini seçemiyor, bisikleti kullanmaya mecbur olduğu için kullanıyor. Bizde çeşitli nostaljilerin nesneleri sorgulanmadan baştan doğru olarak kabul ediliyor. Sanki şehrin altyapısı iyi olsa herkes hemen bisiklet kullanacak! Bisikletçilere (naçizane) çağrım: tekli veya çoklu, yaza ve kışa uygun, ama öncelikle yaza uygun, üstü kapalı veya yarı kapalı, bisiklet veya motorlu bisikletler tasarlamak, önermek, önerenlerin önünü açmak. Arabalardan şikayetçiyseniz motorlu bisikletleri de düşünmeniz gerekir. Belki de Uzakdoğu'daki tuk-tuk'lar gibi 2-4-6 kişilik motorlu araçlar. Gerçi şehrin bölünmüş olması bunu engeller. Oturup haritada düşündüm tuk-tuk için, ama Lefkoşa şimdi yarım, yollar her yerden kesiliyor. Düz şehir olsa da Mağusa'da da öyle. Diğer araçlarla birlikte düşünüldüğünde şimdiki halde kaos olur. Yine de bazı düz-kesintisiz hatlarda mümkün… Raylı taşıma pahalı ya, o yüzden… Yoksa elbette en iyi çözüm değil.
Her zaman paralellikler kurarak sorunların üstesinden gelemeyiz. Örneğin soğuktan korunmayla sıcaktan korunmanın hem aynı nitelikte, hem de aynı maliyette olduğunu düşünürüz. Oysa Akdeniz gibi dağlık ılık yerlerde eskiden yazda dağa çıkılırdı, kışta da aşağı inilebilirdi, ya da hep dağ eteklerinde kalınabilirdi. Oysa kuzeyin ülkelerinde bir yerden bir yere giderek ısınmak İzlanda'daki sıcak su bölgesi gibi bölgeler dışında çok zordur. Orda bile nüfus çok az. Neticede insan sadece evlerin içinde veya çoğu kapalı olan işyerlerinde yaşamak istemez, zengin olsa da. Norveç nüfusu arttırmak için uğraşıyor. Oslo'nun %25'i göçmenmiş. Buna rağmen nüfus 5 milyon. Biz Akdeniz'in ne olduğunu öğrenmeyi kesmiş insanlarız. Adam işine bisikletle gidiyor diye fısıldayarak onun hakkında "gatsot" demeyi marifet sayanlarımız vardır. Tabii adam teknisyen, onun için gidebiliyor. Hem ne diye benzin harcasın? Bir de daha yırtık tipler vardır; araba kullanmaya cesaretleri yoktur, ya da kilo vermek istiyorlardır (oruç tutanların bazıları gibi) ama "doğayı korumak adına" bisiklet kullandıklarını söylerler. Bu biçimsellikleri bir yana koyup, ille kendimize yontmadan ne yapılabilir? Neden fazladan bir şeyler yütmeye çalışıyoruz? Pepsi reklamındaki gibi ikinci bir emre kadar "daha fazlasını" istiyoruz.
Motor süren bazı (bay'dan türememiş) bayanlar görüyorum. Gördünüz mü isteyince oluyormuş, demenin hiçbir anlamı yok. Onun ya da benim kişi olarak yaşam tarzım farklı şey, bir topluluğun bireylerinin birbiriyle geçişerek iletişim halinde yaşaması farklı. Solex reklamlarında kadınlar vardı, çünkü bunlar kadınların da rahat kullanabileceği motorlu bisikletlerdi. Şimdi bizde sağlıklı bir şehirde hiç gerekmeyecek kadınlara özel motosiklet yolları lazım, özellikle büyük motor kullanmak isteyenler için. (Bir an Doğan'ları, Şahin'leri, Serçe'leri ve Kartal'ları düşününce iyi bir öneri değilmiş gibi geldi. Bütün yol başları tıkanırdı herhalde, ve bazı çok bilmiş büyükler de, "Kadın dediğin motor sürmez, ruj sürer," derdi.)
Geçen yıl Londra'da kazalarda 14 bisiklet sürücüsü ölmüş. Belediye bisiklet kullanımını teşvik ediyor. Başka bir sorun da hırsızlık. Tabii ulaşım aracı olarak kullanacaksan her araç gibi o da tehlikeli. Mesele bisikletin trafik aracı mı, hobi mi, göstermelik yaşam tarzı mı olduğu değil. Yoksa bazı filmlerde gösterdiği gibi ya da eskiden yaptığımız gibi amaç sırf dinamoyu döndürüp ışık elde etmek de olabilir. Mesele burada sadece bisiklet kullanacak insanın teşviki de değil. Biraz kravatlı-ütülü takımı azalır, biraz bisikletli sayısı artar. Bisiklet-motor artınca daha fazla iyi yol talebi olur, mevsimlik yol dolgusu anlayışı değişir. Şehir güzelleştikçe bisiklet turları "doğaya kaçış" amacından bağımsız olarak yapılır, veya mesela mimari yapıların restorasyonu için talep doğa kadar önemli hale gelir (yakınma azalır). Yol biraz uzadı, ama başka yolu yok.