1. YAZARLAR

  2. Süleyman İrvan

  3. Taraflı ama nesnel gazetecilik mümkündür
Süleyman İrvan

Süleyman İrvan

Taraflı ama nesnel gazetecilik mümkündür

A+A-


Gazetecilikte tarafsızlık ve nesnellik tartışmaları epey eskilere dayanıyor ve sanırım bitecek gibi de durmuyor. Bu tartışmada, iki aşırı uç görüş arasında gidip gelip duruyoruz. Bir tarafta, gazetecilerin tarafsız ve nesnel olması gerektiğini savunanlar var. Bu bakış açısına göre gazeteci, olayları olduğu gibi yansıtmalı, taraflar arasında ayrım gözetmemeli, kendi değer yargılarını, görüşlerini habere katmamalı, kimin haklı kimin haksız olduğu yorumunu okura bırakmalı. Böyle ifade edildiğinde pek de kötü görünmüyor. Öbür uçta ise, tarafsızlık ve nesnelliğin sadece birer mitten ibaret olduğunu, bu mitlerin gazeteciyi ideolojik aygıta dönüştürdüğünü, güç odaklarına bağımlı kıldığını savunan görüşler var.  Bana her iki görüş de doğru gelmiyor. Kendimi ortalarda bir yerde görüyorum.

Meslek ilkeleri ne diyor?

Felsefi bir tartışma açmak yerine gazetecilik meslek ilkelerinden hareket etmek bize yol gösterici olabilir. Yenidüzen gazetesi yayın ilkelerine bakıldığında, haberlerde nesnellik ve doğruluk vurgusu yapıldığını görüyoruz: “Soruşturulması olanaklar içinde bulunan haberler, doğruluğuna emin olmaksızın yayımlanamaz.” Vizyon altında, “Objektif ve güvenilir olarak toplum sorunlarını yansıtmak”; Misyon altında, “Doğru habercilik ve doğru bilgilendirme ile kamu yararını gözetmek”; İlkeler altında, “Nesnellik”, gazetenin bu ilkeye verdiği önemi gösteriyor.

Medya Etik Kurulu tarafından ilan edilen “Gazetecilik Meslek İlkeleri” başlıklı belgede de nesnelliğe vurgu yapılıyor: “Gazetecinin temel görevi, gerçekleri nesnel bir biçimde, çarpıtmadan, sansürlemeden aktarmaktır.”
Benzer bir ilke de, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nden: “Halkın bilgi edinme hakkı uyarınca, gazeteci, kendi açısından sonuçları ne olursa olsun, gerçeklere ve doğrulara saygı duymak ve uymak zorundadır.”

Etik kodlarda nesnellik ilkesine yapılan vurgunun benzerini tarafsızlık konusunda göremiyoruz. Hatta tam tersine, Yenidüzen’de olduğu gibi, belli konularda taraflılık vurgusu ağır basıyor: “Barış gazeteciliği ve çok sesliliği yayınların odağına koymak”; “İnsan haklarına ve özgürlüklere saygılı olmak”; “Demokratikleşme ve barış süreçlerine katkı koymak”; “Barış gazeteciliğinin tüm değerlerini benimsemek.”

Medya Etik Kurulu ilkeleri arasında yer alan, “Gazeteci, demokratik değerlere ve insan haklarına aykırı yayın yapmamalıdır” ilkesi ile TGC Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde yer alan, “Gazeteci; başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya inançsızlığını) doğrudan saldırı konusu yapamaz. Gazeteci; her türden şiddeti haklı gösterici, özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz” ilkesi de benzer şekilde tarafılılığı öngörüyor.

Kısaca özetlemem gerekirse, etik ilkeler nesnelliğin zorunlu bir gazetecilik ilkesi olduğunun altını çiziyor. Öte yandan, aynı ilkeler, gazetecilerin, demokrasi, barış, insan hakları konularında taraf olmaları gerektiğini vurguluyor.  Yani, gazeteci evrensel değerler açısından taraf olmalı ama hangi konuda olursa olsun nesnellik idealinden sapmamalı. 

CNN muhabiri Christiane Amanpour’un Harward Business Review isimli dergiye 2012 yılında verdiği bir röportajda, Bosna’daki haberciliğini anlatırken yalın biçimde ifade ettiği gibi, eğer bir ülkede etnik temizlik uygulanıyorsa gazetecinin doğruldan yana taraf olması gerekiyor. (http://hbr.org/2012/05/christiane-amanpour/ar/1).

Bir de Aydın Doğan’ın 2010 yılında yaptığı bir açıklamaya bakalım: “..Habere kendi siyasi görüşlerini, kendi dünya görüşünü katmayacaksın. Haberi objektif vereceksin. Görüşlerinden arındıracaksın, tarafsız vereceksin, taraf olmayacaksın, yanlış yapmayacaksın. Birkaç yerden kontrol edeceksin bu haber doğru mu diye. Benim görüşlerim o haber içinde var mı diye koşturacaksın, ondan sonra bunu tarafsız verme gayreti içinde olacaksın.. Eğer bunu okurlarına doğru verebiliyorsan, eğer tarafsızlık gösterebiliyorsan, tarafsız gazetecilik yapabiliyorsan, itibarın ve inanılırlığın da o oranda artıyor. Şunu söyleyeyim, en zor gazetecilik tarafsız olmaktır. Taraf olmak daha kolaydır gazeteciler için.. Gazetecilikte şimdi buna ‘yandaş’ diyorlar.. Dünyanın her tarafında iktidar yanlısı gazeteler de var, iktidar karşıtı gazeteler de var. Ama bir de bağımsız gazeteler var. Karşıt olmak ya da yandaş olmak daha kolaydır.” (http://www.milliyet.com.tr/en-zor-gazetecilik-tarafsiz-olandir/guncel/haberdetay/08.04.2010/1222089/default.htm). Elbette, yandaş gazetecilik tartışmalarının alıp başını gittiği bir ortamda bunun karşıtı gibi duran tarafsız gazetecilik vurgusu anlaşılabilir. Hatta, evrensel değerler dışında kalan konularda gazetecinin tarafsızlık anlayışı içinde hareket edip edemeyeceği tartışılabilir. Örneğin parti haberleri yapan muhabirlerin partili gibi davranmaması; tartışmalı konularda taraflara eşit mesafede durulması; tek kaynağa dayalı habercilikten uzak durulması gibi.

Yenidüzen’in İlahiyat krizi haberi

Yukarıda aktarılanlar ışığında, Yenidüzen’in 2 Ocak tarihli manşet haberine bakalım. Sevgi Yalman imzalı, “Yeni Bir ‘İlahiyat’ Krizi mi?” başlıklı haber, Ada Bilim Vakfı isimli bir kuruluşun Mağusa’da başlattığı bir okul projesini konu alıyordu. Haber, açılması planlanan okulda “din ağırlıklı” bir eğitim verileceği şeklindeki iddiaları gündeme getiriyordu. İsmi açıklanmayan kaynaklara dayandırılan haberde, “Vakfın Türkiye’deki Adabilim okulları ile direk ilişkisi olduğu,” Adabilim okullarında “Değerler eğitimi, Kuran-Kerim, Hz Muhammed’in hayatı, temel dini bilgiler dersleri ile destek verilerek idealist nesillerin yetiştirilmesini “hedeflediği, “Okullarda İngilizce, Arapça ve Osmanlıca” öğretildiği, “yatılı eğitim kampları” düzenlendiği, okulun bağlantı yolunun bedelinin “TC Lefkoşa Büyükelçiliği tarafından” karşılandığı, Adabilim okullarının, “merkezi Konya’da bulunan SBK Eğitimcilik ve Ticaret Ananim Şirketi altında faaliyet gösterdiği” ileri sürülüyordu. Muhabirin, haberde söz edilen Vakfın mütevelli heyeti içinde yer alan isimlerden herhangi birisine ulaşmaya çalıştığına ilişkin bir bilgi yer almıyordu. Muhabir, Milli Eğitim Bakanı Mustafa Arabacıoğlu’na ulaşmış ve Bakan, okul açılmasıyla ilgili herhangi bir başvuru yapılmadığını ifade etmişti.
Ertesi günü, bu kez Adabilim Vakfı’nın açıklaması manşetten verildi. Didem Menteş imzalı, baş sayfa dışında 2 tam sayfa daha ayrılan, “Dini eğitim vermeyeceğiz” başlıklı haberde iddialara ilişkin açıklamalar yer aldı.

Bu yazıyı, haberi yapan muhabirin görüşünü alamadan yazıyorum. Eğer, cevap vermek isterse gelecek hafta onun görüşlerine de yer veririm.
İnternet üzerinde yaptığım araştırma çerçevesinde şunları söyleyebilirim.


1.Türkiye’de Ada Bilim Okulları olarak anılan okullar Sakarya ilinde açılmış. Doğa Okulları gibi, ana okulundan liseye kadar eğitim veren bir yapıya sahip. Her ne kadar, Ada Bilim Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Sunalp Türkel, Türkiye’deki okulla bağlantıları olmadığını söylemişse de neden aynı ismi kullandıklarını açıklamamış. Ada Bilim Okulları’nın sahibi olarak görünen SBK Eğitimcilik ve Ticaret Anonim Şirketi, Konya’da değil Sakarya’da faaliyet gösteren ve Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası’na kayıtlı görünen bir şirket.

2. Bu okullarda verildiği söylenen, Arapça, Kuran-Kerim, Hz Muhammed’in Hayatı gibi dersler, bilindiği gibi, TC Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2012 yılında aldığı bir kararla ortaokul ve lise müfredatlarına girdi. Yani sadece Ada Bilim okullarında değil, tüm ortaokul ve liselerde bu dersler seçmeli ders olarak verilmeye başlandı. (http://egitim.milliyet.com.tr/kur-an-i-kerim-liselerde-secmeli-ders-olarak-okutulacak/lise/haberdetay/05.09.2012/1591791/default.htm; http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21334314.asp; http://egitimedair.net/e%C4%9Fitime-dair/161-okullarda-arap%C3%A7a-se%C3%A7meli-ders).

3. KKTC’de ilk, orta ve lise düzeyindeki eğitim programlarının müfredatı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenmekte. Burada açılacak herhangi bir özel okul da bu müfredata uymak zorundadır. Zaten, açılacak okulun MEB’den onay alması da gerekir.

4. Milli Eğitim Bakanlığı izni olmadan, yapılacak binalar için inşaat izni verildiği gibi bir izlenim edindim.    

5. İlahiyat Koleji açılması sürecinde toplumun ve medyanın gösterdiği hassasiyet ortada dururken, Yenidüzen’in bu haberi manşete çıkarmasını doğal karşılıyorum. Gazetenin, bu konuda taraf olması ve dini ağırlıklı bir eğitime karşı çıkması beklenen bir şeydir. Ancak, anılan haberin yeterince araştırılmadan yapıldığını, isimsiz kaynaklara dayanıldığını, kaynaklara ulaşmak için yeterince çaba gösterilmediğini de belirtmem gerekiyor. Belki muhabir bu kişilere ulaşmak için çaba göstermiş de olabilir. Bu durumda haberde bu bilginin de verilmesi gerekirdi.

Haberi değerli kılan, sadece konusu değil, aynı zamanda işlenişidir. Yeterince doğrulatılmadan yapılan haberler gazetenin itibarına zarar verir.

Bu yazı toplam 6990 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar