Tarih
Siyasetin değişimin dinamiği olması ancak, tarihsel süreçlerden süzülen deneyimleri gözetmesi ve güncellemesi ile mümkündür.
“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı hem aptallık, hem inanç devriydi hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu."
Bize bugünü anlatır gibi duran yukarıdaki yazı, bir kitabın ilk paragrafı. “İki şehrin hikayesi” yüz altmış üç yıl önce yazıldı. Charles Dickens’in Fransız ihtilali ve sonrasını anlatan kitap, gelmiş geçmiş en önemli romanlardan biri.
Tarihte yaşananların her zaman önümüzü aydınlattığını biliriz. Toplumsal dönüşüm ve devrim dönemlerinin sosyal psikolojisi, umutsuzluk ve inancı, çaresizlikle kararlılığı, bilinmezlikle bilimsel yaklaşımları, baharı ve kışı birlikte yaşatır insana. Statükonun yani verili koşulların beklentileri karşılayamadığı, sıkışıklığın, gerilimin, çelişkilerin arttığı dönemlerdir bunlar. Bilim bize sosyal değişimin, hem sayısal çoğalma hem de düşünsel alternatif üretimlerin artması üzerine öznelerin iradi itkisi çerçevesinde gerçekleştiğini, tarihsel süreçlerin nitelik değiştirdiğini anlatır. Bu noktada tarihsel süreçleri kavramadan yarını kuramayacağımız, fasit bir daire içerisinde döneceğimiz, yozlaşacağımız bir gerçektir, bilimsel bir gerçek. Bu anlamda dönüştürücü güçler olarak toplumsal dinamiklerin “kendi" kültürel üretim alanını (ki siyaseti doğrudan içine alan bir yapıdır) yaratması, yozlaşmış alandan kopması için çelişkilerini ortaya koyması gerekir. Burada mücadele alanını besleyen bu kültürel ortamın, çelişkiler alanının, belli dünya örneklerinde de olduğu gibi sonuca varacak etkiyi yaratmaması için bir neden yoktur. Tarihsel deneyim ışığında, gerçekleri asla deforme etmeden, saklamadan, hedeflere gerektiğinde adımlar atarak gerektiğindeyse bütünlüklü mücadeleyle yürümek siyasi ve sosyal öncülerin görevi olur.
* * *
Günümüzdeki büyük teknolojik gelişmeler, kişiler veya kurumlar arası iletişimi alabildiğine yaygınlaştırırken, karşı/kara propagandayı da bir o ölçüde toplumlar aleyhine öne çıkarmıştır. Akademik ortamı olabildiğince sefilleştiren, örgütlü topluma düşmanlık besleyen, aydınları, sanatçıları ortadan kaldırmak için elinden geleni ardına koymayanlara karşı alternatif olabilmek ve toplumsal yaşamın kültürel yapısını yenilemek, halkın beklentileri çerçevesinde yeniden ve yeniden üretmek çok önemlidir. Toplumları anında yalanla uyutma konusunda egemen medya uzmanlaşmıştır. İletişim teknikleri, toplumsal dönüşümlerin itici güçlerini etkilemek adına değil her dönem, her an öne çıkabilmekte ve etkili olabilmektedir. Değişimin özneleri, kendi kültürel alanını güçlendirdiği, toplumsal dayanışma ve ortak mücadele yeni teknolojik imkanlar sokak mücadelesi kadar çoğaltıldığı sürece, değişimin önüne geçebilecek ne kalır?
Siyasetin değişimin dinamiği olması ancak, tarihsel süreçlerden süzülen deneyimleri gözetmesi ve güncellemesi ile mümkündür.
İlk paragraftaki anlatımıyla Dickens, bunalım dönemini okura çok güzel hissettirir, doğum sancısı yaşandığını düşündürür. Okur, bu bunalımın, Fransız İhtilali gibi dünyanın gidişatını belirleyen büyük dönüşümlerden biri ile sonuçlanacağını ise tarihsel romanının tamamını okumadan bilmez.
Bu bağlamda, muhalif, ezilen tüm öznelerin iradesini ortaya koyduğu, süreçleri iyi örgütlediği ve yalana karşı gerçeğin siyasetini yaptığı noktada, yaşanan bunalımların daha güzel günlere gebe olduğunu tarihe bakarak anlarız.