1. YAZARLAR

  2. Sinan Dirlik

  3. Tarih affetmeyecek!
Sinan Dirlik

Sinan Dirlik

Tarih affetmeyecek!

A+A-

5 Eylül 1960’da  Cezayir’de sürdürülen işgale karşı çıkan ve “isyancılara” açıkça destek vererek, Fransa’nın “terörle mücadele” adı altında yürüttüğü insanlık suçlarını teşhir eden bir bildiri yayınlandı. Maurice Blanchot tarafından kaleme alınan ve aslında sayı çok daha fazla olmasına rağmen “kulağa hoş geldiği için” imzacılara atıfta bulunularak “121’ler bildirisi” olarak anılan bu metnin altında dönemin en önemli aydınlarının imzası bulunuyordu.

“Bugün bu caniyane ve saçma savaşı besleyen esas olarak ordunun iradesidir ve bazı yüksek devlet temsilcilerinin oynamasına izin verdikleri politik rol sayesinde ordu, bazen açıkça ve zor kullanarak, her türlü yasallıktan uzak davranarak, bütün ülkenin kendisine emanet ettiği hedeflere ihanet ederek bütün ulusu lekelemekte ve hatta yurttaşları, kışkırtıcı ve alçaltıcı bir eylemde kendi emri altında suç ortaklığına zorlayarak, ulusu sapkınlık tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Fransız militarizminin, Hitler rejimi yıkıldıktan 15 yıl sonra, bu nitelikte bir savaşın gereklerine göre, yeniden işkence uygulamasına geçtiği ve işkenceyi Avrupa’da bir tür kurum haline getirdiğini anımsatmak gerekir mi? Bu koşullar altında birçok Fransız, geleneksel değerler ve sorumluluktan kuşku duymaya başlamıştır. Belli koşullar altında utanç verici bir boyun eğiş olan sivil ihanet nedir? İhaneti reddetmenin kutsal bir görev olduğu, “ihanet”in gerçeği cesaretle benimseme anlamına geldiği durumlar yok mudur? Ve eğer ordu, onu ırkçı ve ideolojik bir egemenlik aleti olarak kullananların isteği doğrultusunda varlığını, demokratik kurumlara karşı açık, ya da gizli bir isyanla koruyorsa, bu durumda orduya karşı isyan yeni bir anlam kazanmaz mı?” denilen bildirinin sonunda şu cümleler yer alıyordu:

“- Bizler, Cezayir halkına karşı silah kullanmayı reddedenlerin bu tavrına saygı duyuyor ve bu tavrı haklı buluyoruz.

-Bizler, ezilen Cezayirlilere, Fransız halkı adına yardım ve destek sunan Fransızların tutumunu saygıyla karşılıyor ve haklı buluyoruz.

- Sömürgeci sistemin yok edilmesine katkıda bulunan Cezayir halkının davası, bütün özgür insanların davasıdır.”

Bu bildiri aslında ilk değildi ve sonrasında yayınlanan bildiriler de, Fransa’da sömürgeci sistemin çok ciddi yara almasına yol açan bir süreci başlatmıştı. Olay sadece aydınların, devletin sömürgeci yapısını ve Cezayir’de işlediği suçları teşhir etmesinden ibaret de değildi.  Devlet, Cezayir’de yürütülen ulusal kurtuluş savaşını “terörizm faaliyeti” olarak niteliyor, bu savaşta Cezayir halkının yanında yer alanları “terörizm destekçiliğiyle” yargılıyordu.  Devletin bu tavrına karşı çok sayıda Fransız aydın, Cezayir’de ulusal kurtuluş mücadelesi veren, devletin “terör örgütü” olarak kabul ettiği FLN’ye silah, para, belge ve adam taşıyordu.

Fransız aydınlar arasında özgürlükçü ve bağımsız tutumuyla her zaman özel bir yeri olan Sartre, toplumun ikiye bölündüğü bir ortamda devletin karşısına dikilerek “suç işliyorsun” diye haykıranların başında geliyordu.

Sartre’ın bu muhalif tutumundan rahatsızlık duyanlar, Devlet Başkanı De Gaulle’e “artık Sartre konusunda bir şeyler yapılması gerektiği” uyarısı bulunduklarında De Gaulle meşhur sözünü söyler: “Sartre’a dokunmayın! Sartre Fransa’dır”…

Sartre’ın ve De Gaulle’ün dünyasından 55 yıl sonra Türkiye’de 1128 aydın (ki imza sayısının 2000’lere ulaştığı bildiriliyor artık) hakkında devletin en tepesinden güç alarak,  “kanlarınızla duş alacağız” tehdidini pervasızca savurabilen mafya liderlerine kadar inen bir linç kampanyası başlatıldı.  Türkiye’nin bir çok ilindeki bir çok üniversitesinden çok sayıda öğretim üyesi hakkında konuyla ilgili soruşturma açıldığı, gözaltıların, ev baskınlarının başladığı haberleri geliyor.

Sözü dolandırmaya gerek yok! Bunun adı tek kelimeyle Faşizmdir! Tarih bu utanç günlerinde sessiz kalanları hiç affetmeyecek…

 

Bu yazı toplam 2420 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar