Tarih Bir Cenaze Merasimi Değil, Doğumdur…
Tarih Bir Cenaze Merasimi Değil, Doğumdur…
Aslı Murat
[email protected]
Carr “Tarih Nedir?” isimli eserinde, tarihçiler için gerekli olan belge ve olguların kutsallaştırılmaması gerektiğini söyler. Çünkü onlar tarihi oluşturmayıp, yazanların ne düşündüğünden fazla bir şey ifade etmez. Tarihin bir kurguya dayandığını söylemek, aslında var olmayan bir şeyden bahsetmek anlamına gelmez. Tarihçi olguları tarihileştirirken, onları seçmekte, art arda dizmekte ve yorumlayarak aktarmaktadır. O halde tarihi olguların, objektif veriler olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Tarihçinin kendisi tarihin bir ürünüdür; içerisinde yetiştiği toplumun günümüze getirdikleri üzerinden düşünür, geçmişi değerlendirir ve geleceği kurgulayacak hâle gelir.(1)
Tarihi anlatı ile ideolojik söylem arasında ikili bir ilişki söz konusudur. Tarihçi hem içinde yaşadığı toplumun siyasi kurgulanışına bağlıdır hem de gelecek nesillerin milli kimliğinin inşasında kullanılacak milli tarih kurgusuna katkı koyar. Milliyetçi tarih yazarları, kullandıkları verilerin meşru kabul edilmesi için genel geçer olarak bilinenleri tercih ederler. Böylece çeşitli milli semboller ve liderlere özgü anılarla birlikte, ideolojik söylem aracılığıyla geçmişle milliyetçi bir bağ kurulur. Bir bakıma, eğitim kurumları aracılığıyla “ulusun toplu belleği” oluşturulur.(2) Bu bağlamda milliyetçiliğin, tarih eğitimi aracılığıyla, simgesel ve söylemsel zeminde yeniden üretildiğini söylemek mümkündür.
Milli devletlerin geçmiş ile bağlantıları, genel itibarıyla milli kimliğin inşası açısından gerekli görülen tarihsel olayların, tek yanlı ve çoğu zaman dayatmacı yöntemlerle işlenmesi temelinde gelişir. Özellikle kahramanlıklar ve “kurban/mağdur mitosları” milletlerin geçmişte yaşadıkları olayların kurgulanması aşamasında kullanılır. Böylece milli siciller temiz kalır. Diğer yönden de millet kendi acılarına yoğunlaşırken, yarattığı “öteki”lerin hakları/mağduriyetleri üzerinde düşünmeye gerek duymaz.
Nietzsche anıtsal tarih anlayışıyla, geçmişi yücelten, adeta “maskeli balo”yu andıran bir durumun yaratıldığını söyler. Buna göre, milletler geçmişlerini kahramanlaştırıp yüceltmekte, hiçbir şekilde sorgulamadan gelecek nesillere aktarmaktadır.(3) Sorgulanmamasının sebeplerinden biri, bugün yaşayanların geçmişte yapılanlardan sorumlu tutulabileceği endişesidir. Çünkü geçmiş ile şimdi ve gelecek arasında bir bağlantı kurulup bugünün geçmişin devamı olduğu iddia edilirse, yaşanılan mağduriyetlerin hesabı bugünden sorulabilir.
Geçmişten Gelip Geleceği Şekillendiren Bir Hayalet: Tarih Ders Kitapları
Tarih eğitiminde kullanılan ders kitapları, sadece tarihsel olguları aktarmaz, aynı zamanda ideolojik yaklaşımların toplum içerisinde meşruiyet kazanmasına da aracılık eder.(4) Ders kitaplarının incelenmesi neticesinde, tarih yazımına ilişkin özellikler ve toplum içerisindeki egemen bellek tespit edilebilir. Belleği tanımlayan hususlar zaman içerisinde, dönemsel olarak dönüşüme uğrar.(5) Böylece farklı bellek algıları oluşur, tarih yazımı da buna göre şekillenir. Tarih yazarının aktardığı geçmiş, egemen kültürün taşıyıcısı olan gruplar tarafından, çoğu zaman değişen siyasi yapıya bağlı olarak farklı şekillerde yeniden tasarlanabilir.
Kıbrıs’ın kuzeyindeki yapıyı kuran siyasi zihniyetin kendini yeniden üretmek ve hâkimiyetini sağlamlaştırmak için kullandığı en önemli araçlardan biri de eğitim sistemidir. Kıbrıs (Türk) tarihi ders kitapları 1971’den 2004’e kadar hiçbir değişikliğe tabi tutulmamıştır. 2004 yılı öncesinde yayınlanan kitapların yazarlarından biri olan Vehbi Zeki Serter, aynı zamanda milliyetçi bir siyasi parti olan UBP’nin milletvekilliğini de yapmış bir kimsedir. Serter, ayrıca TMT’ye katılmış, siyasi anlamda bu örgüt çerçevesinde şekillenen Taksim tezini benimsemiştir. Bu sebeple, sözü edilen kitapların, adanın fiilen bölünmüşlüğünün korunmasının hedeflendiği bir dönemde yazılmış ve okutulmaya başlanmış olması şaşırtıcı değildir.(6) Dolayısıyla Serter tarafından yazılmış Kıbrıs tarihi kitaplarının, TMT-UBP çizgisinin oluşturduğu resmi ideolojinin meşrulaştırılmasını hedeflemesi son derece doğaldır.
2004 yılı öncesindeki kitapların belirleyicisi olan resmi tarih anlatımının politik dayanağını oluşturan Taksim tezi, Kıbrıs’taki Türk milliyetçiliğinden beslenir. Söz konusu anlayış, Kıbrıslı Rum milli kimliğini, düşman olarak tanımlar, “öteki” olarak kurgular ve kendisinden uzak durulması gerektiğini vurgular. Bu açıdan değerlendirildiğinde, bahsi geçen dönemde kullanılan tarih kitaplarının birçoğu yerellikten uzak bir şekilde, “kurtarıcı anavatan” ve Türkiye üzerinden tanımlanan milli kimliği dayatır ve “anavatan söylemini” meşrulaştırır. Bu sebeple sözü edilen kitaplarda, Kıbrıs’ta yaşayan iki toplumun ortak kültürüne dair sosyal tarih anlatısına yer verilmez.
Tarih kitaplarının 2004 yılında geçirdiği değişim sürecini, toplumsal ve politik koşullardan bağımsız olarak düşünmek mümkün değildir. Kıbrıs’ta 1980’lerden itibaren sürekliliğini ve egemenliğini koruyan politik yapı, 2002 ve 2004 yılları arasındaki dönemde dönüşüme uğrar. Ülke genelinde yaşanan toplumsal hareketler, zihinsel anlamda da değişikliklere yol açar. Bu dönemde, yıllardır sürdürülen “çözümsüzlük çözümdür anlayışı”, yerini Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulması iradesine bırakır. Artık Kıbrıslı Türkler için Kıbrıslı Rumlar “düşman öteki” değil, birlikte yaşayabilecekleri bir toplumdur. Kıbrıslı Türkler arasında, iki toplumun birlikte yaşayacakları “ortak yurt” ve “ortak devlet” gibi kavramlar günlük hayat içerisinde yerini alır. Bu da, yıllardır egemenliğini sürdüren Taksim politikasının toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından desteklenmediği anlamına gelir.(7) Bu Memleket Bizim Platformu’nun mitingleri ile zirveye taşınan süreçte, demokratik, çoğulcu, farklılıklara saygı duyan ve barışı gerçekleştirmek isteyen bir perspektif oluşmaya başlar. Böylece içeriğinde milliyetçi ideoloji tarafından şekillendirilen özcü yaklaşımlar barındıran Kıbrıs tarihi kitaplarının değiştirilmesine olanak tanıyan düşünsel bir zemin yakalanır. Bunun sonucu olarak, Kıbrıslı akademisyen ve tarihçilerden oluşan komisyonlar aracılığıyla Kıbrıs tarihi kitapları yeniden yazılır ve bu kitaplar 2009 yılına kadar tüm ortaöğretim kurumlarında müfredata dâhil edilir.
Tarih kitaplarının değiştirilmesi, Meclis’in önemli gündem maddeleri içerisine girmeyi başarır. 2008 yılında muhalefet partisi UBP’nin milletvekili olan Şerife Ünverdi, 2004 yılında yayınlanan tarih kitaplarının içerik yönünden hatalı ve zayıf olduğunu, “sözde Kıbrıslılık” yaratmak için, “Avrupa Birliği taşeronları” ve “duvar filmini çekenler” tarafından saptırıldığını ve “gerçek ve milli tarihin” öğretilmediğini söyler.(8) Ünverdi diğer bir oturumda, tarih kitaplarının değiştirilmesindeki amacın, bir neslin kaderinin değiştirilmesi olduğunu vurgular. Ona göre, iddia edildiği gibi “barış ideolojisi” gelecek nesillere aktarılmamakta; aksine öğrencilerin milli bilinci zayıflatılmakta, Türklüklerini unutmaları, “Kıbrıslılık zihniyetini” benimsemeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Ünverdi söz konusu zihniyeti büyük bir tehlike olarak tanımlar.(9) 2008 yılında UBP milletvekili olan Derviş Eroğlu da, Meclis Kürsüsü’nden yaptığı konuşmada, 2004 yılında yayınlanan tarih kitaplarının “sözde şöven” anlatımdan temizlenmesi için “kuşa çevrildiğini” söyler.(10)
2009 seçimlerinin ardından kurulan UBP hükümeti tarafından değiştirilen kitaplar ise Kıbrıslı Türklerin milli mücadele tarihine odaklanan bir yaklaşım tercih eder. Bir bakıma geriye dönüşün yaşandığını söylemek mümkündür. Çünkü 2004 yılı öncesinde kullanılan kitapların içeriği, milliyetçi ilkeler tarafından belirlenen etno-merkezci anlayış temelinde oluşturulur. Geçmişin bu şekilde aktarımı sonucunda, adanın bölünmüşlüğü meşrulaştırılmak istenir. Söz konusu anlayış 2009 yılında yenilenen tarih kitaplarında da yer alır. 2004 yılında yayınlanan kitaplara nazaran sosyal tarih, iki toplumun ortak yaşamlarına değil de savaş yıllarında Kıbrıslı Türklerin karşılaştıkları sorunlara odaklanarak anlatılır.
Geçmişteki Yaraları Yüzleşerek İyileştirebiliriz
Geçmişle hesaplaşma kavramı, çatışma yaşamış toplumlarda demokrasi ve insan haklarına dayanan bir siyasi kültür temelinde şekillendirilecek geleceği kurabilmek için geçmişte yaşananlarla yüzleşme -bir bakıma hakikate ulaşma- anlamına gelir.(11) Bunun aksinin yapılması ve unutmanın gerçekleştiğinin düşünülmesi; geçmişi bir perdenin arkasına saklar. Böylece sorunun temelinde yatan sebepler ortaya çıkarılamaz ve çatışmanın doğallaştırılmasının önüne geçilemez.
İnkâr, suçlama ve kıyaslama milliyetçiliğe has tuzaklardan üçünü teşkil eder.(12) “Öteki”nin itibarını zedelemek; onu yaşanan olayların tek sorumlusu olarak göstermek ve “biz”in yarattığı yıkımın üstünü örtmek için kullanılan bir yöntemdir. Kıbrıs’ta şu anda egemen olan milliyetçi tarih anlatımı içerisinde, unutturma ya da yok sayma politikası ile “öteki”nin acılarından bahsedilmez. Geçmişte yaşanılan ve yüzleşmekten kaçınılan dönemlere dair sadece Kıbrıslı Türklerin mağdur olduğuna ilişkin bilgiler aktarılır. Çünkü tarafların birbirlerinin acılarını anlayıp, üretilen yapay düşmanlığı anlamsız kılacaklarından korkulur.
Hülasa eleştirel ve sorgulayıcı bir bakışa imkân tanıyan, geçmişle hesaplaşma ve yüzleşmeye fırsat yaratan bir tarih eğitimine ihtiyaç duyulmaktadır. Önyargıların üretildiği ve meşrulaştırıldığı, “öteki” milli kimliklerin tehdit unsuru olarak kurgulandığı bir tarih anlatımı ile barış tesis edebilmek mümkün değildir. Keza bugüne değin toplum liderlerinin görüşme masasında, federal kültürün toplum içerisinde yaygınlaştırılmasını sağlayacak olan eğitimin içeriğine dair pek kelam etmemeleri de ayrıca sorgulanmalıdır. Federal kültüre dayanan federal devleti kurabilmek için “egemenlik savaşlarından” ziyade, milliyetçilikten azade bir toplumsal zihniyet yaygınlaştırılmalıdır. Aksi takdirde kurulacak devletin akıbeti, bir öncekinden farklı olmayacaktır.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kaynaklar
(1) Edward Hallett Carr,Tarih Nedir?, (çeviren: Misket Gizem Gürtürk), İletişim Yayınları, 10. Baskı, İstanbul 2008, s.46.
(2) EtienneCopeaux, “Türkiye’de 1931-1993 Arasında Tarih Ders Kitapları”, Tarih Eğitimine Eleştirel Yaklaşımlar, (yayıma hazırlayan: Oya Köymen), Türkiye Ekonomi ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul 2003, s. 109.
(3) Friedrich Nietzsche, Tarihin Yaşam İçin Yararı ve Yararsızlığı Üzerine (Çağa Aykırı Düşünceler II), (çeviren: Nejat Bozkurt ), Say Yayınları, 9. Baskı, İstanbul 2009, s. 51-53.
(4) Falk Pingel, Ders Kitaplarında Araştırma ve Düzeltme Rehberi UNESCO, (çeviren: Nurettin Elhüseyni), Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayını, 2. Baskı, İstanbul 2004, s. 2.
(5) EnzoTraverso, Geçmişi Kullanma Kılavuzu- Tarih, Bellek, Politika, (çeviren: Işık Ergüden), Versus Kitap,1. Baskı, İstanbul 2009, s. 44.
(6) Yiannis Papadakis, Bölünmüş Kıbrıs’ta Tarih Eğitimi : Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türklerin “Kıbrıs Tarihi” Konulu Ders Kitaplarının Bir Karşılaştırması, s. 12.
(7) Niyazi Kızılyürek, Doğmamış Bir Devletin Tarihi Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti, İstanbul 2005, 1. Baskı, İletişim Yayınları, s. 389.
(8) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Tutanak Dergisi, 42. Birleşim, 28 Şubat 2008 Perşembe, yasama yılı: 2008/4, dönem: VI, s. 2180.
(9) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Tutanak Dergisi, 50. Birleşim, 3 Nisan 2008 perşembe, yasama yılı: 2008/4, dönem: VI, s. 2721.
(10) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Tutanak Dergisi, 75. Birleşim, 10 Temmuz 2008 perşembe, yasama yılı: 2008/4, dönem: VI, s. 3839.
(11) Mithat Sancar, Geçmişle Hesaplaşma –Unutma Kültüründen Hatırlama Kültürüne, İletişim Yayınları, İstanbul 2008, s. 19.
(12) Fred Halliday, “Evrensellik ve Haklar: Milliyetçiliğin Karşısındaki Tehditler”, 21. Yüzyılda Milliyetçilik, (derleyen: Umut Özkırımlı), (çeviren: Yetkin Başkavak), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2008, s. 71.