1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Tarihi Ziyarete Lozan Gölgesi Düştü
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Tarihi Ziyarete Lozan Gölgesi Düştü

A+A-

1952 yılının Kasım ayında Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Yunanistan’a yaptığı resmi ziyaretten tam 65 yıl sonra, bir Türk Cumhurbaşkanı Yunanistan’a resmi ziyaret düzenledi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 7-8 Aralık günlerinde Atina’da devlet ve hükümet yetkilileri ile bir araya geldi ve Batı Trakya’yı gezdi.

1952 yılındaki ziyaret bambaşka bir ortamda gerçekleşmişti. O tarihte İki ülke, 1930 yılında imzaladıkları Dostluk Antlaşması çerçevesinde iyi ilişkiler içindeydiler. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ikisi de Batı dünyasında yer almışlardı. 1947 yılında Truman Doktrini çerçevesinde ABD’den askeri ve mali yardım alırken, 1952 yılında aynı günde NATO üyesi olmuşlardı.

O tarihte Kıbrıs Sorunu henüz iki ülkenin ilişkilerini sarsacak boyutta değildi. Bunun için sadece iki-üç yıl geçmesi gerekecekti. 1954 yılında Kıbrıs Sorununun BM’ye taşınması ve 1955 yılında yapılan Londra Konferansı esnasında yaşanan gerilimler, iki ülkenin ilişkilerini kalıcı biçimde bozacak ve zaman içinde başka sorunlar da Türk-Yunan uyuşmazlıklarına eklenecekti.

Yunan Devlet Başkanı Pavlopoullos’un davetiyle Yunanistan’ı ziyaret eden Erdoğan’ın temasları gergin bir ortamda başladı. Gerginlik, Pavlopoullos-Erdoğan görüşmesinde kameralara da yansıdı. Erdoğan’ın Atina’ya gitmeden önce Yunanlı gazeteci Papahelas’a verdiği röportajda Lozan Antlaşması’nın “güncellenmesi” gerektiğini ileri sürmesi ortalığı karıştırdı. Pavlopoullos Erdoğan’ı kabulünde setçe bir üslupla karşılık verdi ve Lozan Antlaşması’nın pazarlık konusu yapılamayacağını söyledi. Bunun üzerine Erdoğan, Lozan’ın yenilenmesinden söz ederken Türkiye’nin Yunanistan’ın toprağında gözü olmadığını ama Trakya’daki Müslüman azınlığının hukuku gibi konuların olduğunu söyledi.

Aslında Erdoğan’ın Lozan Antlaşması’na revizyonist bir açıdan gönderme yapması yeni değil. Bu konuyu geçtiğimiz yıllarda da gündeme getirmişti ama bambaşka bir bağlamda... Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrolarının Kemalist tarih anlayışının iddia ettiği gibi Lozan’da zafer kazanmadıklarını, aslında alınması gereken toprakları alamadıklarını ileri sürerek, Kemalist kurucu kadroları eleştirdi. İç politikaya dönük bu hamlenin elbette dış politika boyutu vardı ama bu Yunanistan’a yönelik değildi. Daha çok, Kürt meselesi bağlamında Irak’ın Musul bölgesi kast ediliyordu.

Gerçekten de Sevr Antlaşmasını reddeden Kemalistler, Türkiye’nin sınırlarının 1920 yılında alınan Mısak-ı Milli kararı çerçevesinde belirlenmesini istiyorlardı ve Musul bölgesi Türkiye’ye verilmesi gereken topraklar arasında görülüyordu. Ne var ki, Türk tarafı Lozan’da yapılan müzakerelerde Musul’u alamadı ve tazminat karşılığında İngiliz mandası altında kalmasını kabul etti.

Erdoğan-Tzipras görüşmesinde hava daha farklıydı. İki lider de yapıcı bir üslup kullanmaya özen gösterdiler. Fakat ortak basın konferansında bir ilk yaşandı ve kapılı kapılar ardında yaptıkları görüşmeleri basının önünde de sürdürdüler. Trakya’da Müslüman azınlığın durumu, Kıbrıs Sorunu, Atina’ya cami yapılması, Yunanistan’a sığınan darbe sanıkları, ekonomik işbirliği ve Türkiye-AB arasında imzalanan mülteci anlaşması gibi ele alınan konuları basının önünde de tartıştılar.

tayyip-atina.jpg

Kanımca, ziyaretin belki de en ilginç enstantanesi bu idi. Erdoğan, Lozan Antlaşmasına değinirken Yunanistan’ın toprak bütünlüğünü sorgulamaya açmak istemediğini dile getirdi ve Yunanistan’da yaşayan Müslüman azınlığın haklarına değindiğini ileri sürdü. Yunan başbakanı bu açıklamayı memnuniyetle karşıladı ve biraz da şaşkınlık içinde, Erdoğan’ın bu konuda o ana kadar söylediklerinin yanlış anlaşıldığını belirtti. Müslüman azınlığın haklarına gelince. Başbakan Tzipras bu konunun Yunanistan’ın içişleri meselesi olduğunu ve hükümetinin Müslüman azınlığın koşullarının iyileştirilmesi için elinden geldiğini yaptığını ve yapmaya devam edeceğini söyledi.

Kameralar önünde yapılan tartışmada Kıbrıs Sorununa da değinildi.

Erdoğan, Annan Planı döneminde çözüm için şahsen uğraştığını fakat o zaman Kıbrıs Rum tarafı yüzünden çözümün mümkün olmadığını ileri sürdükten sonra, Crans Montana konferansının çöküşünden de Kıbrıs Rum tarafını sorumlu tuttu. Bunun üzerine başbakan Tzipras ise 43 yaşında olduğunu ve doğduğu günden beri bu sorunun var olduğunu söyledi ve sorunun temelinde Türk işgalinin olduğunu söyledi. Erdoğan ise 63 yaşında olduğunu ve Kıbrıs Sorunu ile yaşaya geldiğini vurguladıktan sonra, iki lider de Kıbrıs Sorununun çözülmesi gerektiğine vurgu yaptılar.

Sanırım, bu nokta üzerinde durmakta yarar var. Başbakan Tzipras ile Cumhurbaşkanı Erdoğan karşılıklı suçlama oyunundan sonra, Kıbrıs Sorununun çözüme kavuşturulması için çalışacaklarını vurgulamaları kayda değer bir gelişmedir. 1923’ten sonra iki ülke ilişkilerinin Kıbrıs yüzünden bozulduğunu düşünürsek, bu sorunun çözümünün Türk-Yunan ilişkileri açısından tarihsel bir önemi olduğunu daha iyi anlarız. Ayrıca, şu da bir gerçektir ki, Kıbrıs Sorununun çözümü, zor dönemden geçen Türkiye için önemli bir kazanç sayılabilir. Türkiye dış politika alanında önemli gerilemeler yaşıyor. Daha bir kaç yıl öncesine kadar bölgede “oyun kurucu” ülke rolüne soyunan ve komşularla “sıfır sorun” anlayışı ekseninde işbirliği geliştirmeye çalışan Türkiye, şimdilerde neredeyse bütün bölge ülkeleriyle sorun yaşıyor. Ayrıca, AB ve ABD ile ilişkileri son derece kötü durumda.

Böyle bir konjonktürde Türkiye’nin Kıbrıs Sorununun çözümüne yönelik hamle yapması şaşırtıcı olmaz. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atina ziyaretinde Türkiye’nin çözüme istekli olduğuna dair sinyaller verdi.

Ziyaretin diğer önemli boyutu ise şudur: Lozan polemiği ile başlayan tarihi ziyaret, bu konuda bazı gerçeklerin açıklığa kavuşturulması ile sonuçlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan hem Atina’da hem de Gümülcine’de yaptığı açıklamalarda Lozan’ın “yenilenmesinden” söz ederken aslında bu anlaşmada Batı Trakya Müslüman azınlığına tanınan haklarının tam olarak hayata geçirilmesini kast ettiğini ifade etti ve iki ülkenin sınırlılarında değişiklik talep etmediğini vurguladı.

Özetle, hem Kıbrıs Sorununun çözümü, hem de Lozan Antlaşması etrafında yapılan polemikler açısından ziyaretin olumlu sonuçlar doğurmasını beklemek, abartma sayılmasa gerektir.

Bu yazı toplam 2708 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar