1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Tarihimizi yerli yerine oturtmak… ve, “İŞKENCECİ POLİSİ SESİNDEN TANIRIM…”
Tarihimizi yerli yerine oturtmak… ve, “İŞKENCECİ POLİSİ SESİNDEN TANIRIM…”

Tarihimizi yerli yerine oturtmak… ve, “İŞKENCECİ POLİSİ SESİNDEN TANIRIM…”

Tarihimizi yerli yerine oturtmak… ve, “İŞKENCECİ POLİSİ SESİNDEN TANIRIM…”

A+A-


Neriman Cahit

Bu, çok önemli – tarihsel belge niteliğinde de sayılan – kitap, sadece usta bir gazeteci değil, ‘yazar olarak da’ sağlam adımlar atmayı sürdüren Cenk Mutluyakalı’nın yeni, tüyler ürpertici bir ‘belgesel’ niteliği de taşıyan “İşkenceci Polisi Sesinden Tanırım” adıyla, Işık Kitabevince basılan yeni kitabının ismi…

İŞKENCECİ POLİSİ SESİNDEN TANIRIM…

12 Eylül 1980 Askeri Darbesinin…
Kıbrıs’a - Kıbrıslı’ya da uzanması…
“Burada, Allah yok, Peygamber izne çıktı” vb. ürpertici, ölüm kokan tehditlerden nasibini alan binlerce kişi arasında bulunan: “10 Kıbrıslı Öğrencinin ‘acı öykülerini’ paylaşıyor bizimle yazar…
Tutuklanma nedenleri: ‘Yitirdikleri arkadaşlarının arkalarından yürümek istemeleri’ olan…
Aslında, “arananlar” listesi çok daha genişti! ama kimileri kaçtı… kimileri de saklandı…
Ve Cenk, ‘1980 Darbesi’nin ‘baş sorumlularının’ 32 yıl sonra yargılanmaya başladığı bir dönemde:
• “İşkenceci Polisi Sesinden Tanırım.”
• “Onları hiçbir gün affetmedik…” diyen – o günün mağdurlarından:
• “Göksel Düzgün, Ünal Fındık, Hakkı Yücel, Erkut Öner, Vamık Ekenoğlu, Dt. Sarper Selçuk Önsav, Kemal İnce ve Öntaç Düzgün’ün anıları…
• Ve, Tufan Erhürman, Hakkı Yücel’le Tamer Öncül ve ‘1980 Darbesi Öncesi’ Bulgaristan’a giden, Öğrenci Hareketi Liderlerinden, İsmail Kemal’in bu kitapla ilgili özel olarak yazdıkları… ayrıca, dava tutanakları, ifadeler ve savunmalara da yer verilmiş…
• Bir bakıma: Sami Özuslu’nun: “Uçakla Gelen 6 Tabut” kitabının bir tamamlayıcısı / devamı olarak bizlere bilmediğimiz-duymadığımız o kadar derin geçmişimizin izlerini duyumsatıyor ki…
***
Tarihimize, ‘not düşme’ bakımından böylesi önemli bir çalışma için teşekkürler Cenk…
Alıp, okuyup – okutarak, armağan vererek tarihimizin bu sayfalarını bize öğretecek çok değerli bir yapıt bu…
Anlatanlara – toparlayana
Toplum adına teşekkürler…


///////////////////////////////////////////

TEŞEKKÜRLER… LEFKOŞA BELEDİYE TİYATROSU…

Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun hem toplumsal hem de sanatsal yaşamımızda çok, hem de çok önemli bir yeri var…  Taa başlangıcından – günümüze Yaşar Ersoy ve arkadaşlarının, koyduğu ilkeler doğrultusunda… yani,
Yalnız duygunun yalnız sanatın değil…
Aynı zamanda, ‘Aklın, Direnmenin, İnsan Haklarının yüceltilmesinin tiyatrosundan yana…”
Toplumun ilerisinde ama seyircisiyle bütünleşerek, YARINLARDAN YANA ÖDÜN VERMEDEN… Özveriyle, varlığını sürdürmesinden kaynaklanıyor önemi…
Meyve veren ağaçların habire taşlandığı… Kolay ve ucuz olanın yüceltildiği, yozluğun alkışlandığı, TV. reklamlarından edinilen, ‘değer ölçülerinin’ geçerli olduğu ortamda… Bu birkaç satırda, özetlemeye çalıştığım ‘ilkeleri’ sürdürmek, amansız bir savaş vermek demek…

ZAMAN GÖREV ZAMANI…

Bugün ülkemizin içinde bulunduğu ortam ve koşullara karşı kayıtsız kalmamanın, karşı çıkmanın, direnmenin… yazıp çizmeden – çeşitli düzlem ve boyutlarda tepki göstermeye değin – bin bir çeşidi var kuşkusuz, önemli olan, herkesin kendi beceri ve ilgi alanına göre bir şeyler yapmaya çalışması… suçu hep başkalarına yükleyip: “Bunları, ben mi kaldım değiştirecek” dememesi…
Belediye’nin, onca sorunla boğuştuğu bir dönemde, ‘LBT’ yan gelip yatacağına ve  ‘sözde mazeretler’ uydurup parmağının arkasına saklanacağına: “Zaman görev zamanı! “ diyerek kolları sıvamış ve bulduğu “sponsorlar ve yüzünün akıyla” öylesine bir başarı sergilemiştir ki!...
***
Maalesef tüm oyunları – başımdaki ağır bir rahatsızlıktan dolayı izleyemedim – ama değer yargılarına çok güvendiğim arkadaşlardan “izlenimlerini” aldım sürekli… Ve, onların, “kelebekler gibi ‘heyecandan heyecana’ konmaları beni çok mutlu etti. “yaşasın, bu yıl da başardılar!” diyerek, emin olduğum bir sonucun sevincini yaşadım…
***
Seyircinin her yıl neden bu denli yoğun ilgi gösterdiği konusuna gelince:
• Seyirci artık kendisini kolayca sonuca ulaştırıp, yanıtları belli olan sorular değil. Kendisini düşündürüp yanıtlarını kendisinin bulması gereken sorulara muhatap olmak istiyor.
• İnsanlar, sorunlar karşısında çaresiz olmadığını hissetmeli… Bunu sağlayacak bir sürü yol var. tiyatro da bunlardan biri.. Yüzümüze, yüreğimize ayna tutan…
• Nereden – nereye geldik, nereye – nasıl gideceğiz?
• Tiyatro da bir ayna ve yansıtıyor tüm hallerimizi…
• Yanlış politikalar, çıkarların doğrultusunda söylemler ve eylemlerle çıkmazlara saplanıyoruz çoğu kez…
Eski alışkanlıkları sürüyor çoğunun, saygısızca…
Aynaya nasıl bakıyor bu insanlar !!!
• Umudu, soldurmadan bakalım aynalara…
• Eskimişliği aşıp yenilenmeye özen gösterelim…

***
Teşekkürler Lefkoşa Belediye Tiyatrosu…
Onca yokluk içinde
‘UMUT’ gibi bir varlığı yarattığın…
Yaratabildiğin için…

 


/////////////////////////////////////////////////////////////

RÜZGARA YAZILANLAR

(324)
Gerçek güç, kükremekten çok, üretmekte ve fikirlere karşı hoşgörülü durabilmektedir…

(325)
Demokrasi, egemen sınıfların seçtiği adaylara oy atmak değildir sadece… Demokrasiyi, “halkın, halk tarafından, halk için yönetimidir” diye tanımlamak da eskimiştir artık… Halkın içinde sınıflar vardır… Ve, özellikle, ‘burjuva demokrasisi”, bu sınıflardan, burjuva sınıflarının kendi iktidarını ayakta tutma çabasıyla – ‘emekçi sınıfın’ kendi iktidarını hazırlama çabası arasında hem parlamentoda, hem de parlamento dışı yasal örgüt ve kuruluşlarda biçimlenen dengeye dayanır…

(326)
Ve bizde, ‘tabu’ durumundaki konuları biraz olsun eleştirmeye kalktınız mı, bir kıyamettir kopar:
- Bakın, buna dil uzatıyor
- Bakın bakın, buna da dil uzatıyor…
Ama, ve şayet… Bir toplumda, henüz daha dil uzatılamayacak tabular varsa… Orada ne özgürlük ne de demokrasiden söz edilemez…
Ve oralarda, “Beyinsel gelişme” de çok yavaş olur…
Geri kalmışlık, kolay kolay yırtılamaz,  çağdaşlığa kolay varılamaz…

(327)
Aslında, geniş bir tarama yapılsa görülecektir ki: Geniş kitlelerin, bıraktık ‘komünist’ vb partileri… hiç bir partinin programı ne de kadroları hakkında tam bir bilgileri vardır. Onlar için en önemli olgu: “Bu seçimde de çocuğu bir işe… Aileye şu artıları” getirebilmektir!..
Dünya artık o kadar gelişti ki…
Gelişmelere karşı, bu kadar ilgisiz ve bilgisiz bırakılmış bir toplumda: “Demokrasicilik oyununun” hiçbir kuralı yerine oturamamakta, çıkar mekanizması bir kaosun hır gürü içinde bir ‘kargaşa’ sürüp gitmektedir.
Tümü değil tabii ama bazı politikacıları dikkatle izleyin, farkına varacaksınız:
“İhtirası boyundan elli kulaç büyük bir siyasi cücedir!

(328)
Tüm geri kalmış ülkelerdeki gibi, bizde de: “Otoritenin görevinin ‘katılık olduğu’ sanılır. Oysa bu çok yanlış…
• “Otoritenin görevi: Tabandan gelen tepkilerle,  muhalefetten gelen baskılara karşı, esneklik göstermek ve yeni dengeler yaratarak, sorunları ‘demokratik bir uzlaşma içinde çözmeye çalışmaktır…
Bizde, çoğunlukla: Yasaları korumakla görevli olanlar, yasaları, ‘bizzat kendileri’ çiğnemektedir… Bu olacak iş değildir!
Muhalefet potansiyeli, bazen yasaları zorlayacak ölçüye gelirse, iktidar, yasaları değiştirerek yahut uzlaşma ortamı arayarak, ya da ‘devlet gücünü’ ortaya çıkararak…
“Hukuk devleti kavramını korumalıdır.”
Ama, ülkemizde, “hukuk ile devlet, bir bütün ve bir hüküm” içinde olamadığından… Devletin, hukuksuz korunabileceğine inanılmaktadır!..

***
Bazen toplumlar, yazının da, sözün de aklın fikrin, bilginin, sağduyunun da her türlü etkisini iyice yitirdiği dönemlere girerler… Ama,
Benim umudum hala var…
Hele de…
Bir ömür boyu, politikayı ‘bir meslek gibi’ sürdürüp de, topluma ‘mek parmak’ bir yararı dokunmayanların sayısının ‘Meclisimizde’ azaldığını gördükçe!

Bu haber toplam 1320 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 125. Sayısı

Adres Kıbrıs 125. Sayısı