Tarihin en korkunç savaşının yıldönümü
Tarihin en korkunç savaşının yıldönümü
Ulaş Gökçe
Bugün insanlık tarihinin en büyük ve en fazla insanın öldüğü, en büyük çevre felaketlerinin yaşandığı savaşın sona ermesinin yıldönümü. II. Dünya Savaşı, solcularca “paylaşım savaşı” olarak nitelendirilir. Gerçekten de başlama nedenleri ve sonuçları açısından bu bir paylaşım savaşıydı. Lenin, ilk sermaye birikiminden sonra kapitalizmin tekelleşmeye gittiğini belirtmiş, kapitalizmin bu son aşamasına emperyalizm demişti. Bununla birlikte Lenin tekelleşmenin mutlaka paylaşım mücadelesini getirdiği tespitinde bulunmuştu. Bu nedenle 1917 Şubat ayında Çarlığın devrilmesiyle iktidara gelme süreci başlayan Bolşevikler, devam eden I. Dünya Savaşı’nı Emperyalist Savaş olarak nitelendirmişlerdi.
I. Dünya Savaşı’nın ardından 30’lu yılların ilk yarısından başlayarak Avrupa ve dünya siyasi sahnesine yeniden giren İtalya ve Almanya, eskiden sahip oldukları etki alanlarını genişletmek isterler. Aynı zamanda Asya’nın yeni yıldızı Japonya, Asya’da çok ciddi iddialara sahiptir. Hitler Almanya’sı Avusturya’yı, Çekoslovakya’nın Südet bölgesini 38’de kendine bağlar, 39’da Çehya’yı ve Baltık Denizine kadar pek çok yeri işgal eder, kendine bağlar. Diğer yandan artık tam olarak oturmuş, “istikrarlı” bir faşist diktatörlüğe dönüşen İtalya yayılmacılığını artırır, 35’te Etiyopya’yı işgal eder, 36’da İmparatorluk olur, Arnavutluk ilhak edilir, Akdeniz’e Mare Nostrum-Bizim Deniz adını verir. Bununla birlikte 39 yılına geldiğimizde Franko İspanya İç Savaşından galip olarak çıkar ve artık Almanya-İtalya-Japonya faşist cephesine katılmaya hazırlanır. Avrupa’da bu gelişmeler yaşanırken artık Militarist olarak nitelendirilen Japonya İmparatorluğu güney ve doğu Asya’yı işgal etmeye devam eder. Japonya, işgal ettiği Çin’de daha 30’lu yıllarda direnişle karşılaşır. Bu direniş 30’lu yılların sonunda ciddi savaşlara dönüşür.
Ancak Asya’dan Avrupa’ya geniş bir coğrafyadaki bu onlarca savaş henüz bir dünya savaşı değildir. Çünkü bu sadece zayıf yerel devletlerle güçlü devletlerin bölgesel savaşıydı. Dünyada bir de Birleşik Krallık, Fransa, Sovyetler Birliği ve ABD dev güçleri vardı. Tüm bu güçler Asya ve Avrupa’da meydana gelen, ciddi boyutta görmedikleri bu ilhakları, savaşları uzaktan izlemeyi, özellikle Almanya ile savaşmamayı tercih ediyorlardı. Bu nedenle 38’de Birleşik Krallık, 39’da ise SSCB Almanya ile saldırmazlık anlaşmaları imzalarlar. Bu henüz bir paylaşım değil, paylaşım öncesi bir tür dinlenceydi, cepheleşmenin netleşmesi süreciydi.
1936 yılında Almanya ile Japonya, Anti-Komintern Paktı imzalamış ve SSCB ile tüm komünistlere karşı geniş bir cephenin ilk adımını atmışlardı. Sonra bu anlaşmaya faşist İtalya, İspanya ve Macaristan ile diğer bazı ülkeler katılmışlardı. Japonya SSCB ile güneydeki yayılmacılığında sorun yaşıyordu, Avrupalı faşist ülkeler kıtadaki ilerlemelerinde karşılarında SSCB ve Birleşik Krallık tehdidi buluyorlardı. Ayrıca Avrupa’da yükselen bir komünist hareket onları rahatsız ediyordu.
39 yılında Almanya, SSCB ile anlaşarak Polonya’yı işgal edince Polonya’nın müttefikleri Birleşik Krallık, Fransa, Yeni Zelanda ve Avusturalya Almanya’ya savaş ilan ederler. Ancak bu savaş karada değil, neredeyse bir tek denizde sürdürülen pasif bir savaştı. Almanya ve “arkadaşları” yoluna devam eder. 1940 yılında Lüksemburg, Norveç, Belçika, Hollanda, Norveç işgal edilir. Ardından çok kısa bir sürede Avrupa’nın güçlü devleti Fransa, Almanya tarafından neredeyse hiçbir direnişle karşılaşmadan alınır. Arnavutluk ve Etiyopya’yı işgal eden İtalya aradığı desteği Almanya’da bulur ve Fransa’yı bu ülke ile birlikte işgal ederek Birleşik Krallığa savaş ilan eder. Sovyetler Birliği Baltık ülkelerini ele geçirir, Finlandiya ile savaşarak bu ülkenin bir kısım topraklarını alır. Böylelikle SSCB kuzeyden güneye Almanya ile geniş sınırı olan bir ülke haline gelir. Artık dünyada burun buruna gelen iki güç odağı vardır: Almanya-İtalya-İspanya-Japonya ile diğer yandan Birleşik Krallık, SSCB ve ABD. Bu yedi temel gücün arkasında 55 ülke daha vardır. Her şey ve herkes yeni paylaşım savaşı için hazırdır. Ve artık tüm evreni 4 yıl boyunca bir yangın yerine çevirecek savaş başlar: 1941 yılında Almanya, müttefikleriyle birlikte SSCB’ye ve hemen ardından enerji kaynaklarını garanti altına almaya çalışan Japonya Pearl Harbor’da ABD’ye saldırır. Bu artık kıtalararası, yani dünya savaşıdır.
3 KITA 4 OKYANUSTA SAVAŞ
30’lu yılların sonunda dünyada sadece 73 devlet vardı. Küresel güç ABD, Japonya, SSCB, Birleşik Krallık ve Almanya’nın savaşa girmesiyle birlikte 62 ülke savaşa girmiş oldu. Bu üç kıtada, 4 okyanusta, onlarca denizde sürdürülen bir savaştı. Hiç şüphesiz bu savaşın akıbetini belirleyen, en kanlı, en fazla askerin ve savaş aracının yer aldığı kısmı SSCB ile Almanya ve uydu devletleri arasında geçeniydi. Sovyetler Birliği’nin Avrupa’daki topraklarında sürdürülen bu savaş o kadar büyüktü ki sadece Stalingrad şehri için verilen muharebede 2 milyon 300 bin kişi hayatını kaybetmişti. Bu savaşın sadece Kursk, Moskova savunma aşamalarında milyonlarca insan ölmüştü.
Savaşa ABD ile SSCB’nin girmesiyle tüm dünya savaşa girmişti ancak ABD için savaş çok önemli olsa da uzak ülkelerde verilen bir savaş halindeydi. Birleşik Krallık için savaş ülkenin sürekli bombalanmasıydı. Ancak SSCB için savaş nüfusun en fazla olduğu bölgelerin işgali ve başkentin yanında tank savaşı demekti. Bu nedenle SSCB bu savaşa Büyük Vatan Savaşı ismini vererek “topyekûn savaş” prensibini uygulamaya başlamıştı. Topyekûn savaş, ülkedeki her bireyin ve her şeyin savaşa hizmet etmesi, kayıplara bakılmaksızın savaşılması demektir. Bu savaşta esir düşmek yasak, Stalin’in “Tek bir adım bile geriye gidilmeyecek” emrini ihlal etmek ölüm demekti. Belki de savaşın belirleyici unsuru bu karar olmuştu. Almanya ise bu savaş taktiğine ancak Stalingrad ve Kursk mağlubiyetlerinden sonra geçmişse de savaşı kazanmayı başaramamıştı.
Yüzlerce milyon askerin dövüştüğü bu savaşta binlerce yerleşim birimi tamamen yok olmuş, yaklaşık 100 milyon insan hayatını savaşta veya açlıkta kaybetmiş, Yahudiler, Romanlar ve bazı diğer halklar Avrupa kıtasında ya tamamen yok olmuşlar, ya da sayıları çok büyük oranda azalmıştı. Bu savaş belki de tarihin tanıklık ettiği tüm savaşların toplamından daha fazla insanın hayatına mal olmuştu.
Almanya ve müttefiklerinin tüm kıtalardaki mağlubiyetiyle biten savaşın öncesinde Tahran ve Yalta’da Churchill, Stalin ve Roosevelt yeni dünyanın haritasını hazırlamaya başlamışlardı. Dünyanın yeniden paylaşımı savaş sonrasında önce Almanya’nın ABD-SSCB arasında bölünmesiyle, sonra da tüm ülkelerin ya fiziki olarak bölünüp paylaşılmasıyla, ya da “etki alanına” verilmesiyle paylaşılmıştı. Bu yeni paylaşımın “istikrarı” için de yeni bir yapı oluşturulmuştu: Birleşmiş Milletler Teşkilatı. Bu teşkilatın esas unsuru olan Güvenlik Konseyi’ne ise galip ABD, SSCB ve Büyük Britanya oturmuştu. Bu üç daimi üye ülkeye bağımsız bir politika izleyebilecek Fransa eklenmiş, SSCB’nin ısrarıyla Çin de üye yapılmıştı. Böylelikle 5 ülke bundan sonra dünyanın nasıl oluşacağına karar verecek, savaşın bitmesinin ardından başlayan kansız bölüşmenin adı Soğuk Savaş’taki cepheleri belirleyeceklerdi.
VE TESLİMİYET ANLAŞMASI
II. Dünya Savaşı’nın resmi olarak sona ermesi Japonya’nın 2 Eylül 1945’te Teslimiyet Anlaşması’nın imzalaması kabul edilir. Ama daha o güne gelinmemiştir. Savaşın en önemli unsuru Almanya, müttefiklerinin tek tek teslim olmasının ardından milyonlarca kilometrekarelik imparatorluktan bir şehre dönüşmüştür: Berlin. Sovyet askerleri artık şehrin sokaklarında tanklarla, direnen son Alman askerlerini kovalamaktadırlar. Berlin kuşatmasını bizzat Sovyet Genel Kurmay Başkanı, Stalin’in yardımcısı, dört kez Sovyetler Birliği kahramanı Georgiy Jukov yönetir. 30 Nisan’da Hitler önce hayat arkadaşı Eva Broun ile evlenir, birkaç saat sonra da Eva ile intihar eder. Yardımcısı Goebbels ertesi günü 6 çocuğunu öldürtüp eşiyle intihar eder. Hitler’in hükümeti ya kaçmakta, ya da öncelikle Birleşik Krallık veya ABD ile anlaşmaya çalışmaktadırlar. Ancak tüm bunlar fayda etmez ve büyük imparatorluk, başkentinin düşmesiyle tarih sahnesinden çekilir. İmparatorluktan geriye kalan komutanlar 8 Mayıs 1945 yılında Kayıtsız-Şartsız Teslimiyet Belgesi’ni imzalarlar. SSCB adına Almanya’nın teslim olmasını kabul eden anlaşmaya Mareşal Jukov da imza atar. 8 Mayıs 1945’te, saat 22.43’ü gösteriyordu. Ama Almanya’dan iki saat ilerideki Moskova’da saat 12.43’tü. İşte bu nedenle Rusya dışında Avrupa ülkeleri savaşın sona ermesini 8 Mayıs’ta, Rusya ve diğer eski SSCB ülkeleri 9 Mayıs’ta kutlarlar. II. Dünya Savaşı’nda kullanılan atom bombasını savaşın hemen ardından SSCB de üretir. Böylelikle Soğuk Savaş’la birlikte kurulan yeni dünya düzenindeki iki kutup da bu korkunç silaha sahip olur. Bir yandan Fransa, Birleşik Krallık, ABD ve diğer yandan da SSCB ve Çin. İşte bu silah 1945 yılından itibaren küresel güçlerin savaşmamasının da garantisidir. Çünkü atom bombalı 3. Dünya Savaşı bir anlaşmayla sona ermeyecektir. Böyle bir savaş dünyanın sonu demek olacaktı. Bu nedenle küresel güçler artık kendi aralarında savaşmak yerine başka ülkelerin eliyle savaşmayı tercih etmektedirler: Suriye, Ukrayna, Afganistan, Afrika, Asya, Avrupa…
-----------------
YENİDÜZEN Gazetesi’ne ve Cenk Mutluyakalı’ya her haftaAdres Kıbrıs dergisinde yazmayı önerdiği için çok teşekkür ederim. Çok uzun yıllardır Sevgül Uludağ’dan Kutlu Adalı’ya, Neriman Cahit’ten Niyazi Kızılyürek’e, Neşe Yaşın’dan Tamer Öncül ve Eralp Adanır’a pek çok değerimizin yazdığı yerde bulunmak benim için büyük onur. Yenidüzen siyaset, sanat, tarih, edebiyat alanında bugüne kadar her türlü tartışmaya zemin sağlamış bir yayındır. Bunu hepimizin doğru ve hakkını vererek değerlendirmemiz lazım. Görüş ve önerilerinizi doğrudan Yenidüzen Gazetesi’ne iletebileceğiniz gibi bana da [email protected] adresinden ulaşabilirsiniz. Ülke siyasetinden, günlük hayattan uzak konuları ele alacağız. Katkılarınızı bekliyorum.
-----------------