1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Tarihsel Blok
Tarihsel Blok

Tarihsel Blok

Siyasetin somut olgular değil de arzular üzerinden yapılması dünyanın hiçbir yerinde olmadığı gibi bizim ülkemizde de sonuç vermemiştir. Arzular siyaseti maksimalizime yöneltir, gözleri köreltir, aklı tutsak kılar ve hiç uğruna yılların boşa geçmesine ne

A+A-

 

 

Siyasetin somut olgular değil de arzular üzerinden yapılması dünyanın hiçbir yerinde olmadığı gibi bizim ülkemizde de sonuç vermemiştir. Arzular siyaseti maksimalizime yöneltir, gözleri köreltir, aklı tutsak kılar ve hiç uğruna yılların  boşa geçmesine neden olur, hem de acılar üreterek.

Örneğin, 1950’li yıllardan itibaren Kıbrıslı Rumların önce ENOSİS, 74 sonrasındaysa  Kıbrıs Cumhuriyeti merkezli siyasetleri, somut gerçeklik ötesinde, akılları tutsak kılan milliyetçi bir idealin ya da arzunun/ özlemin sonucuydu.

Yine 1960’lı yıllardan itibaren Kıbrıslı Türk sağının adanın bölünmüşlüğüne, ayrılıkçılığa ve hatta Türkiye’ye entegrasyona andiçmiş siyaseti de arzu ve ideale dayalı bir hayal dünyası ürünüydü. 1960’dan itibaren Kıbrıslı Türk sağının adanın kuzeyinde yarattığı statüko, kendi siyasi dilini ve siyasetin koşullarını belirleyerek, adım adım bir sisteme dönüştürüldü.

60-74 arası, sol ve demokrat kesime yönelik sindirme, baskı ve terörün nedeni belirli koşullar dışında siyaset yapmaya çalışan tüm farklı görüşlerin yok edilmesi hedefiydi. Aslında çok uzun olmayan bu on dört yıllık dönemde faşizm ve şovenizm kendi statükocu altın yıllarının zeminini hazırladı.

1974 – 2004 yılları arasında geçen dönemde ise, Türkiye hükümetlerinin her aşamadaki katkısıyla bir devlet sistemi olarak pazarlanan statükonun devlet yapılanmasından tutun da ekonomik ve siyasal ilişkilere kadar yayıldığını gördük yaşadık.

Dönem, Kıbrıslı Türk milliyetçilerin, adanın kuzeyinde yarattıkları ayrı devlet argümanı üzerinden siyaset yapanlar ve ekonomik olarak beslenenler dönemi idi. Ganimet kültürünün yarattığı ekonomik yozlaşmanın, her türlü yolsuzluğun, partizanlığın, tek adamcılığın, kayırmacılığın ve baskının yaşandığı otuz yıllık özel bir dönem yaşandı kuzeyde.

Kurulan sistemin, Türkiye’ye şükrancılık ve ayrı devletcilik üzerinden şekillenişini ve bu görüşten olanlar ile olmayanlar arasındaki ekonomik avantaj ve sosyal imkan ile sosyal statü farkının korkunç derecedeki ayrımcılığını hepimiz iyi hatırlarız. Solcu ve demokratlara yaşam hakkı tanımamanın, eşitsizliğe, adaletsizliğe uğratmanın ve her türlü baskının olağan karşılandığı otuz veya kırk koca yıl !

Sistemin sürdürülemez olduğu, yani kuzey Kıbrıs’ın ekonomik, siyasi ve sosyal gelişme dinamiğine sahip olmadığı, kapalı bir yapı olduğu, dolayısıyla değişen dünya koşullarına ayak uydurup çok yönlü gelişmenin iki temel koşulu olduğu konusunda Kıbrıslı Türk solcu ve demokratları ile iş çevreleri 2003-2004 yıllarında hem demokratik hem de toplumsal anlamda “tarihsel bir blok” oluşturdular.

Zümresel çıkarların terk edilip ortak paydada buluşulduğu bu dönemde deyim yerindeyse Kıbrıslı Türk sağı için de “denizin bittiği” açıktı.

Hedef çözüm ve Avrupa Birliği üyeliğiydi. Yani tersten okursak, çözüm ve AB üyeliği olmadan Kıbrıs’ın kuzeyinde ekonomik ve sosyal yapı olarak sürdürülebilir bir durumun olmadığı açıkça vurgulanıyordu. 2004 referandum öncesi doğan halk hareketi, bugünün yaygın deyimi ile “Kıbrıslı Türklerin baharıydı” !

Tarihte Kıbrıslı Türk barış yanlıları, solcular, yurtseverler, demokratlar ile Türkiye hükümetinin yolu ise, 1960’dan sonra ikinci kez ortak çıkar bağlamında 2004 yılında kesişiyordu. Tam 44 yıl sonra...

Referandumun sonucu, sistemsizliği doğuran statükonun devamına sebebiyet verdi. Hayatın her alanını kuşatmış ve ana kaynağı çözümsüzlük olan statüko koşullarında Kıbrıslı Türk solu, on yıllar boyunca Kıbrıslı Türk sağının yarattığı sistem içerisinde, halkı için yapabileceğinin en iyisini yapmaya çalıştı. Ancak statüko hem devam ediyor, hem de Kıbrıslı Türk solu ile hesaplaşmasını sürdürüyordu. Ardından yaşananları hepimiz biliyoruz!

Çözümsüzlük koşulları, statükonun kendini yeniden yarattığı sosyal, siyasal ve ekonomik ilişkilerle örülüdür. Dolayısıyla çözüm mücadelesi olmadan ya da çözümle entegre edilmeden verilecek ekonomik ve siyasal bir mücadele, siyasetin gerçeklikten uzaklaşması anlamına gelir. Çözüm, Kıbrıslı Türklerin dünya vatandaşı olma yoludur ve en doğal haktır. Kimsenin iznine veya niyetine bağlı olmadan, toplumsal varoluşun ana kaynağı olarak üzerinde durulmalıdır.

Siyaset, somut durumun somut tahlili üzerinden şekillenmediği sürece, siyasi partilerin rolü seçimden seçime oy istemenin önüne geçemeyecektir. Esas kırılması gereken anlayış budur! İhtiyaç ise aynı çerçevede bugün de bir tarihsel blokun yaratılmasıdır!

 

 

 

Bu haber toplam 2024 defa okunmuştur