Taş maş istemez!
“Tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani” demişti şair.
Bir köy mezarıydı, Nazım’ın isteği...
Olmadı!
* * *
Kıbrıs’ımızın eşsiz bestecisi Kamran Aziz’in unutulan mezarını yazdık ya...
“Taş” kesildi ahali!
O unutulmaz eseri “al yemeni mor yemeni”den solgun bir iz dururken mezarında, gün boyunca telefon yağdı.
* * *
Tek meselemiz keşke mezar taşı olsaydı.
Hiç abartmıyorum 70’e yakın insan aradı.
“Biz zaten yaptıracaktık” diyenleri saymıyorum.
Çoğu gerçekten üzülmüş, içten, samimi...
Kimisi de “reklam” peşinde!
* * *
Mezarın yalnızlığından yola çıkarak, aslında, çok daha fazlasını anlatmak istemiştim.
Bu ülkenin bir kültür politikası yok.
Kimliğimiz, kişiliğimiz, değerlerimiz, haysiyetimiz o nedenle eksiliyor giderek.
Yurt içinde yurtsuzluk, kalabalıklar arasında yalnızlık büyüyorsa, bunun başlıca sebebi toplumsal değerler yerine, bireyci kazançların peşinde koşmamızdır.
* * *
Mezar taşı yapılacak, çok da zor değil.
Birkaç sokağa da ismi verilecek.
Hepsi bu mu sizce?
* * *
İyi ki bestelerini kayıt altına almış, kimi müzisyen dostlar, kimi kurumlar...
Peki bunu eğitim sistemi içerisine nasıl dahil edeceğiz?
Evini kim müze yapacak ya da ne zaman tüm bu değerlerimizi kucaklayan özerk bir sanat kurumumuz olacak?
Öğrencilerimizin böylesi merkezleri ziyaret etmesini isterim; kan, kin, hınç yerine kültürlerini öğrenmesini, en önce...
Yeni tiyatro, kültür, konser merkezleri bu değerli insanlar adına yapılabilmeli...
Savaşın yıkımını çok daha güçlü yaşayan, iki yüz bini evini ve iş yerini kaybeden, topraklarının yüzde kırkını yitiren Kıbrıslı Rumlara bir bakınız.
Hiç utanmadan bakınız hem de...
Lefkoşa’nın güneyinde sadece, her semtte bir tiyatro, bir konser, bir gösteri salonu var.
Hem de “ganimet” değil!
Adanın kuzeyinde ise “devlet arazilerinin peşkeşi” peşindeyiz, halen!
Tek derdimiz keşke “mezar” olsa, “kum” üstünde yükselen “KKTC” adlı şatoda!