1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Taş ocağı sayısı İHTİYACIN ÜZERİNDE”
“Taş ocağı sayısı İHTİYACIN ÜZERİNDE”

“Taş ocağı sayısı İHTİYACIN ÜZERİNDE”

“Kum ve çakıl KKTC’de doğal kaynaktır. Kısıtlı olan bu kaynakların doğru kullanılması şarttır. Betona alternatif olabilecek olan malzemelere ülke hazır olmadığından, mevcut sistemde süratle iyileştirmeye gidilmesi gerekiyor”

A+A-

YDÜ İnşaat Mühendisliği Öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Rifat Reşatoğlu, betonarme yapılarda agregadan vazgeçmenin mümkün olmadığını ancak KKTC geneli için gerekli agrega miktarları dikkate alındığında taşocağı sayısının ihtiyacın üzerinde olduğu söyledi

 

Ödül Aşık ÜLKER

    Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ) İnşaat Mühendisliği Öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Rifat Reşatoğlu, Kuzey Kıbrıs’ta hemen hemen bütün yapıların betonarme olduğunu, betonarme yapılarda %70-75 oranında agrega kullanıldığını belirterek, inşaat sektöründe agregadan vazgeçmenin mümkün olmadığını söyledi.

   Yard. Doç. Dr. Reşatoğlu, sürdürülebilirliğin önemini vurgulayarak, sürdürülebilir inşaatı “doğal kaynakları en yeterli şekilde kullanan, çevre ve ekolojik dengeyi minimum düzeyde etkileyen, iyi planlanmış proje yönetimi ile atıkları minimuma indiren ve sosyal ekonomiye olabilecek en iyi şekilde katkı sağlayan inşaat” olarak tanımladı.

   Yard. Doç. Dr. Reşatoğlu, “Taş ocakları hem görüntü ve hem de gerçek anlamda bir çevre felaketine doğru gitmektedir. Taş ocaklarında üretilen her türlü malzeme ülkenin malıdır, en yüksek verimle kullanılmalı ve böylece ürün miktarı azaltılmalıdır. Azaltılan ürün daha az çevre tahribatı demektir. Bu kapsamda taş ocaklarının fizibilite ve verimlilikleri gözden geçirilmeli ve elde edilecek verilere göre taş ocağı sayısı azaltılmalıdır” diye konuştu.

  Kısıtlı olan bu kaynakların doğru kullanılmasının gerektiğinin de altını çizen Yard. Doç. Dr. Rifat Reşatoğlu, uzun vadede betona alternatif olabilecek yapısal çelik konusunda gerekli planlamaların, altyapı hazırlıklarının yapılması, sektörün yüksek yapılara geçiş için hazırlanması gerektiğini belirtti.

   Yard. Doç. Dr. Reşatoğlu, YDÜ öğretim üyeleri Prof. Dr. İlkay Salihoğlu, Prof. Dr. Cavit Atalar,  Doç. Dr. Erdal Güryay, Doç. Dr. Şerife Gündüz, Araştırma Görevlisi Mehmet İbrahimoğulları ve kendisinin hazırladıkları “KKTC Taş Ocakları Durumu, Ürün Kullanımı, Önemi, Çevresel Etkileri ve Geleceği” raporunun detaylarını Yenidüzen’e anlattı.

• Soru: Öncelikle taşocakları konusunda hazırlanan rapor hakkında bilgi verir misiniz?
• Yard. Doç. Dr. Reşatoğlu:
Taş ocağı konusuna ivedi çözüm üretilememesi halinde bu konunun çıkmaza gireceği bilinciyle Cumhuriyet Meclisi Başkanı, aynı zamanda Çevre Komisyonu Başkanı Dr. Sibel Siber, YDÜ Rektörlüğüne başvuruda bulunarak konuya ilişkin analizlerin yapılıp, çözüm önerilerini hazırlamasını talep etmişti. YDÜ Rektörlüğü talebi uygun bulup Prof. Dr. İlkay Salihoğlu başkanlığında bir çalışma grubu oluşturdu. Çalışma grubunda yer bilimlerinde, KKTC jeolojisi hakkında bilgilerle donatılmış ve ayrıca taş ocakları ile yakından ilgilenen Prof.Dr.Cavit Atalar görev aldı. Taş ocaklarının KKTC ekonomisindeki yeri ve yapılması önerilen değişikliklerin gerçekleşmesi halinde ekonomik etkilerinin belirlenmesi konusu, YDÜ İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden ekonomi uzmanı Doç.Dr.Erdal Güryay tarafından irdelendi. Taş ocaklarının halk tarafından en fazla gözlenen ve genelde de şikayet konusu olan çevre boyutunu da YDÜ Atatürk Eğitim Fakültesi Öğretim Elemanı Doç. Dr. Şerife Gündüz etüd edip, gerekli eleştiri ve önerileri getirdi. İnşaat alanında ise taş ocaklarından çıkarılan malzemenin miktarları, kullanım alanları ve ekonomik değerleri hakkındaki bilgilerin derlenmesi ve gelecekte kullanılabilecek alternatif malzemeler ve önerilerin hazırlanmasında da ben ve YDÜ İnşaat Mühendisliği Araştırma Görevlisi Mehmet İbrahimoğulları görev aldık. Raporu hazırlarken DPÖ’den inşaası bitirilmiş betonarme yapılarla ilgili verilerden yararlandık ancak bu veriler 2010 yılına kadar mevcuttu. Ayrıca Jeoloji ve Maden Dairesi’ndeki agrega üretim miktarlarını kullandık. Ülkemizde istatistiki verilerin bazı bilgileri ortaya koyabilmek üzere toplanması ve bir araya getirilmesi henüz maalesef çok yetersiz seviyede. Raporu mevcut veriler ışığında hazırladık ve Sayın Siber’e sunduk.

• Soru: Kuzey Kıbrıs’ta kaç tane taşocağı var?
• Yard. Doç. Dr. Reşatoğlu:
Jeoloji ve Maden Dairesi verilerine göre Kuzey Kıbrıs’ta 36 tanesi faal durumda 54 adet ruhsatlı, endüstriyel ham madde kaynağı niteliğinde taş ocağı var, Bunların 36 tanesi faaldir. Bunların 19’u kırma kum-çakıl yani raporda bahsedilen agrega üretimi gerçekleştiren taşocağıdır ve bunların da 16’sı aktifdir.

“İnşaat sektöründe agregadan vazgeçmemiz mümkün değil”

• Soru: Agreganın önemi nedir?
• Yard. Doç. Dr. Reşatoğlu:
Kuzey Kıbrıs’ta hemen hemen bütün yapılar betonarmedir. Betonarme yapılarda %70-75 oranında agrega kullanılır. Dolayısıyla inşaat sektöründe agregadan vazgeçmemiz mümkün değildir. Mevcut inşaat şeklinde agreganın uzun yıllar kullanılacağı da aşikardır. Agrega sadece betonarme yapılar için değil, asfalt yani yol yapımı için de kullanılır. Karışımın kullanılacağı tabakaya ve özelliğine bağlı olarak değişmekle birlikte asfaltın yaklaşık %95’i agregadır.

“Taş ocaklarının durumu yaranın kabuk bağlamadan önceki merhalesidir”

• Soru: Agrega taş ocaklarından çıkarılırken topoğrafik değişiklik, bitki ve hayvan yaşam alanlarını tahrip ettiği de bilinen bir gerçek. Ancak bu söyledikleriniz ışığında agrega vazgeçilmez. Şu anda taşocaklarından temin edilen agrega miktarı ile kullanılan miktarlar nelerdir?
• Yard. Doç. Dr. Reşatoğlu:
2002 yılında inşaası bitirilmiş betonarme yapılar 651 adetti.
• 2004 yılındaki Annan planı sonrasında inşaat sektöründe canlılık ve hızlı yapılaşma oldu. 2008 yılında 2847 inşaatı bitmiş betonarme yapı var ve bu da en üst noktadır. 2002 yılında kullanılan toplam agrega miktarı 200 bin ton civarındayken, Annan Planı sonrasında 2008 yılında bu rakam 823 bin 171 ton oldu. Yani 6 yılda yaklaşım 4 katına çıktı. Bu çok ciddi bir rakamdır. Bu artan nüfus yoğunluğu anlamına gelir ki bu durumun da kaynak tüketimi, çevre kirliliği, ekolojinin olumsuz etkileneceği açıktır. Aslında taş ocaklarının durumu yaranın kabuk bağlamadan önceki merhalesidir.

• Soru: 2008 sonrasında durum nedir?
• Yard. Doç. Dr. Reşatoğlu:
Çok azalma yok çünkü o dönemde de yol yapımları devam etti.  Konutlarda durgunluk var, örneğin 2010 yılında inşaası tamamlanmış betonarme yapı sayısı 2479. Jeoloji Maden Dairesi’nden aldığımız verilere göre 2013’te 1 milyon 722 bin 500 ton agrega üretilmiş. En zirve yaptığı 2008 yılında da üretim yaklaşık 3,5 milyon ton civarındaydı. Kesinlikle bir düşüş var ve 2004 yılı öncesi duruma gelindi.

“Ocak sayısının ihtiyacın üzerinde olduğu net”

• Soru: Bu anlattıklarınız ve hazırlanan rapor ışığında, mevcut 16 taş ocağına ihtiyaç var mıdır?
• Yard. Doç. Dr. Reşatoğlu:
2002-2013 yılları arasında KKTC inşaat sektöründe betonarme binalarda günlük kullanılan toplam agrega miktarı yaklaşık 3 bin 2 yüz  tonun üzerine çıkmamış. Taş ocaklarının günlük talep karşılama kapasitesi, 2-3 vardiya çalışma ile, 20 bin - 25 bin ton civarındadır. Ancak 2002-2013 yılları arasında mevcut taş ocaklarının günlük agrega üretim miktarı, bina ve yol işleri için ise 5 bin tonun altına inmemiştir, maksimum da 15 bin tondur. Bu durumda mevcut tesislerin agrega üretim miktarları ve KKTC geneli için gerekli agrega miktarları dikkate alındığında ocak sayısının ihtiyacın üzerinde olduğu net ve açıktır.
  
Taşocaklarını konuşuyoruz ama aslında olayın tamamına, resmin bütününe bakmamız gerekir. İnşaat mühendisleri olarak bizim için önemli olan sürdürülebilir inşaat sektörüdür. Sürdürülebilirlik, Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından; “Bugünün ihtiyaçlarını gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılamasını engellemeyecek şekilde karşılayan gelişim” olarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda sürdürülebilir inşaat doğal kaynakları en yeterli şekilde kullanan, çevre ve ekolojik dengeyi minimum düzeyde etkileyen, iyi planlanmış proje yönetimi ile atıkları minimuma indiren ve sosyal ekonomiye olabilecek en iyi şekilde katkı sağlayan inşaat olarak tanımlanabilir.

 

Alternatif önerileri...

• Soru: Sürdürülebilirlik için alternatif önerileriniz nelerdir?
• Yard. Doç. Dr. Reşatoğlu: A
lternatif yapı malzemelerini ve taşıyıcı sistemlerini ortaya koyarken, sağlamlık, maliyet, bulunabilirlik, üretimdeki hız, güvenlik gibi önemli kriterler ön plana çıkar. Sürdürülebilir inşaat yapımında, yapı malzemelerinin seçiminde yapı malzemesinin çevreye-doğaya etkileri her açıdan değerlendirilmelidir. Yapı malzemesinin çevresel etkileri değerlendirilirken, malzemenin üretimi, yapımdaki kullanımı ve ömrü de irdelenmelidir. Ahşap bir alternatiftir, doğal bir yapı malzemesi olmasından dolayı, doğaya uyumlu, geri dönüşümlü ve insan sağlığına herhangi bir olumsuz etkisi olmadığı bilinmektedir. Ancak ahşabın fiziksel, mekanik ve estetik özelliklerinin yanında KKTC için kullanımı uygun değildir. Nedeni ise; KKTC’deki iklim şartları ile kaynakların yetersizliğinin yanı sıra sağlamlık, maliyet, bulunabilirlik kriterlerini sağlayamadığından ahşaba geçilmesi yerinde olmaz.
  
Çelik de bir alternatif. Çeliğin sürdürülebilir gelişme ihtiyacına çok sayıda avantajı vardır. Bunlardan bazıları çeliğin sünek bir malzeme olması dolayısıyla ani kırılan veya kopan bir malzeme değildir ve bu durumda tekrarlayan yüklere karşı kırılmama özelliği ile yatay yani deprem yükleri ve düşey yüklere karşı, büyük deformasyonlara karşı koyar. Yapım süresi betonarme yapılara göre de kısadır. KKTC’de toplam inşaat yüzölçümü içindeki payı tam olarak bilinmemesine karşın hafif çeliğin oldukça az miktarda kullanıldığını biliyoruz. Yüksek yapılar için yapısal çeliğe gerek var. Betonarme veya ahşap ile karşılaştırma yapılması halinde maaliyetler yüksek görülebilir. Ancak uzun vadede, yapısal çeliğin ülkede kullanımı için gerekli planlamalar yapılmalı, altyapı hazırlanmalı ve sektör, yüksek yapılara geçiş için hazırlanmalıdır. Uzun süre alacak hazırlıklar sonucunda sektörel bir geçiş yapılabilmesi için devlet tarafından inşaat şirketleri teşvik edilmelidir.

“Kısıtlı olan bu kaynakların doğru kullanılması şarttır”

   Kum ve çakıl KKTC’de doğal kaynaktır. Kısıtlı olan bu kaynakların doğru kullanılması şarttır. Betona alternatif olabilecek olan malzemelere ülke hazır olmadığından, mevcut sistemde süratle iyileştirmeye gidilmesi gerekiyor. Mühendislik hesapları yapılmış, kaliteli yapı malzemeleri ile son teknolojinin kullanıldığı nitelikli konut üretimine geçilmelidir.

   Sürdürülebilir, çevre dostu bina ve inşaat alanı konsepti sektöre aşılanmalı, inşaat şirketleri belirlenecek kriterler çerçevesinde değerlendirilmelidir. Gerekli yönetmeliklerin hazırlanması ve uygulamanın denetlenebilmesi için devlet ve profesyonel kurumların ortak bir komisyon oluşturması gerekmektedir.
 

 Güvenli ve sağlıklı yapılarda, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı en temel insan hakları arasındadır ve bu hakkı sağlamak da kamu yönetimlerinin en başta gelen görevidir. Bu noktada yapı denetimi kavramının yönetimler nezdinde kurumsallaşması gerekmektedir. Kıbrıs’ın deprem bölgesinde olduğu, bu açıdan da güvenli yapıların inşaa edilmesi gerekliliği vardır. Sürdürülebilir, kaliteli, güvenli ve ekonomik yapılar ortaya çıkabilmesi için  gerek KKTC içerisinde gerekse yurt dışından gelen yapı malzemelerinin yasal denetim ile disiplin altına alınmalıdır. Kıbrıs Türk İnşaat Mühendisleri Odası. Devlet kurumları ve KKTC’deki üniversiteler ortak çalışmalıdır. Bu konuda gerekli testleri yapacak laboratuvar YDÜ bünyesinde ve Kıbrıs Türk İnşaat Mühendisleri Odası’nda vardır.

 

“Çok katlı binalar teşvik edilmeli”

• Soru: Rapordan çıkan sonuç nedir? Son olarak ne söylemek istersiniz?
• Yard. Doç. Dr. Reşatoğlu:
Taş ocakları hem görüntü ve hem de gerçek anlamda bir çevre felaketine doğru gitmektedir. Taş ocaklarında üretilen her türlü malzeme ülkenin malıdır, en yüksek verimle kullanılmalı ve böylece ürün miktarı azaltılmalıdır. Azaltılan ürün daha az çevre tahribatı demektir. Bu kapsamda taş ocaklarının fizibilite ve verimlilikleri gözden geçirilmeli ve elde edilecek verilere göre taç ocağı sayısı azaltılmalıdır. Halen işletilen, yeni açılması planlanan ve/veya rusat süreleri dolan taş ocaklarının topografyası, jeolojik yapısı, muhtemel özel çevre koruma alanlarına girip girmediği, ve diğer sosyoekonomik konumu dikkate alınmalıdır. Herhangi bir ocak sonsuz işletilemiyeceğinden, ruhsat süresi bu faktörler de dikkate alınarak belirlenmeli, ocağa bir ömür biçilmeli ve ocak işletmecisine bildrilmelidir. Pasif ya da terk edilmiş taş ocaklarınıın işletme ruhsatı uzatılmamalı, yenilenmemeli ve hemen rehabilite edilmelidir. Yeni taş ocağı işletmesi izni verilmeden önce var olanlardan yararlanma seçeneği araştırılmalı ve mümkünse ihtiyaç bu şekilde karşılanmalıdır. Taş ocağından üretilen malzemeye daha az ihtiyaç duyulan uygulamalara geçilmeli. Bu kapsamda kentleşmenin yoğun olduğu bölgelerde, Anıtlar Yüksek Kurulunun kararları dikkate alınarak, çok katlı binalar teşvik edilmeli az katlı konutlardan kaçınılmalıdır.

Bu haber toplam 9685 defa okunmuştur