Tasa; Tasma
Kıbrıslıtürk şairlerin büyük bir çoğunluğu devlet memurudur. Memuriyetin getirmiş olduğu yükümlülükler gereğince sözcükleri seçerek serpiştirir şiirine
Halil Karapaşaoğlu
[email protected]
1Çünkü şiir belaya karşı da kayıtsız değildir!
Kuşkusuz her şair kendi poetikasının peşine düşer. Düşmeli de… Önemli olan bu poetikayı oluşturabilme; ölünceye kadar devam etmeli bu irdeleme. Hayatın taşıdığı manayı anlamak, değiştirmek veya yok etmek şairin tasasıdır. Hayatta esareti olduğu tek şey; sorguları, sorunsallarıdır. İktidarın buyruğuna karşı şair kayıtsız kalabilir mi? İktidarın boyunduruğuna girmenin yollarını arar mı? İktidarla ilişkilendirilmek şairin özgünlüğünü, özerkliğini tehlikeye sokar mı? Devlet şairin mülkiyetini ister. Mülkiyetin peşine düşen şairin iyeliği olur. Şairin mülkiyeti kullanım hakkıdır. Bu özerklik ele geçirilince, özgünlük sorgulanır, sorunsallaştırılır kimilerince.
İnsan, içinde yaşadığı ilişkilerin ürünü olur. Hiyerarşik ilişkilerin oluşturduğu yapı, insan zihninde hegemonya yaratır. Bu hegemonyanın belirleyeceği ya da müsemma göstereceği alanın sınırları dâhilinde şairin sözcükleri şekillenir. Şairin sözcükleri düşünceleri, düşleridir. Düşünceleri, düşleri; hislerini de barındırır. Sadece rasyonalizm üzerine kurulan bir poetik anlayış, şiiri mekanikleştirir, insanı otomatlaştırdığı gibi.
Şairin zihninin mutlak özgürlüğü ifadeyle ilgili olduğu kadar, kendine edinmiş olduğu meselelerle paralellik gösterir. Hegemonya, şairin anlama ve algılama yetisini kısırlaştırır. Muhafazakârlığın kıyılarında dolaşır ya da iktidarın gölgesinde yaşadığını gizlemek için tehlike arz etmeyen, sınırları zorlamayan mevzulara yönelir. İktidarı tatmin ederken, şairliğin yaratılan aurası içinde şair de kendi tatminini yaşar.
Kıbrıslıtürk şairlerin büyük bir çoğunluğu devlet memurudur. Memuriyetin getirmiş olduğu yükümlülükler gereğince sözcükleri seçerek serpiştirir şiirine. Bundan dolayı, ortaya konan şiir kitaplarının çoğunluğu karşı düşünceden, düşlerden yoksundur. İktidarla ilişki içinde olan şairin nefesleneceği alan kelime oyunlarıdır. Salt kelime oyunlarıyla kurulan şiir sığlaşır, sağırlaşır evren karşısında. Şair duymak istemediği için duyumsayanı da az olur. Düşünmenin bir bedeli vardır. Kıbrıslıtürk şiirinin ödediği bedel nedir? Ne zaman bir şair devlet tarafından sorgulanmıştır? Ne zaman bir şairin yazdıkları yasaklanmıştır, tehdit unsuru olarak görülmüştür? Zihinsel özgürlüğün tadına varamadığından, yasaksız temalarla haşır neşir olur. Müstehcen temaları işleyemez şiirinde. Yakışır mı bir öğretmene, devlet memuruna bir kadının, erkeğin cinsel uzvundan bahsetmek. Uyarıcılar kullanamaz, kullansa da bunu ifade edemez. Sermaye gruplarıyla, devletle işi olan şair entelektüel bilgi birikiminin getirdiği sorumlulukla nasıl bir ilişki içinde olur? Böyle bir şairin evrenin bilgisiyle şiiriyle kurduğu ilişki, ilişki midir? Şiirimizin son modası şairin apolitikliğidir. Şair ne kadar apolitikse o kadar şair…
Bunun sonucunda biat kültürü doğar. Bu kültür içselleştirilir. Devletle hiçbir derdi olmayan şairlerin genç şairlerle kurduğu ilişki bu kültür üstüne kurulur. Genç şairler, şair olma telaşına girdiklerinden, şiir “piyasasını” elinde tutan, şiirde otorite kabul edilen şairlerin yanına yaklaşır. Onlara karşılıksız biat eder. Bu döngü sonsuzlaşır. Şiirimizde cemaatçilik vardır. Hangi cemaat güçlüyse, o cemaate tabi olan şairler, has şair kabul edilir. Türkiye’deki edebiyat ortamıyla olan bağımız da böyle değil midir? Kendi özerk entelektüel hayatımızı yaratamama sancıları içerisinde olmamız nasıl açıklanır?
Her türlü iktidarın sönümlenmesine olan tasasızlığımız, tasmamıza dönüşür. Tasmasını boynundan atamayan hiçbir şair sonsuzlaşmaz. Sonsuzlaşmak haz almaktır, aldırmaktır. Şair şiirinden haz alıyor mu gerçekten? Okuduğumuz şiirlerden haz almamızın sebebi zihnin özgürleşememesi değilse, nedir?
1. Ayhan, Ece. “Sivil Denemeler Kara”, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Eylül 1998, syf. 76