Tasfiye Bir Özelleştirme Yöntemi mi?
Can Azer: Meclise sevk edilmek üzere kabul edilen Yasa Tasarısı’nda özelleştirmenin hukuki bir zemine oturtulma çabaları ilk etapta göze çarpmaktadır
Can Azer*
“Özelleştirme” konusu son 6 aydır, hiç olmadığı kadar gündemi meşgul etmektedir. Hangi kurumlar için özelleştirme kararı alındı? Söz konusu kurumlar özelleştirilmeli mi, yoksa özerkleştirilmeli mi ya da özelleştirilecekse bu nasıl olmalı konuları gerek sözlü gerekse de yazılı bir şekilde müteaddit defalar tartışıldı ve yazıldı. Tüm bu tartışmalar haklı bir biçimde devam ederken Bakanlar Kurulu geçtiğimiz hafta son şeklini verdiği “Özelleştirme Yasa Tasarısı”nı Meclis’e sevk edilmek üzere kabul etmiştir. Meclise sevk edilmek üzere kabul edilen Yasa Tasarısı’nda özelleştirmenin hukuki bir zemine oturtulma çabaları ilk etapta göze çarpmaktadır.
Peki, özelleştirmeden neyi anlamamız gerekmektedir? Bu soruya artık Yasa Tasarısı’ndan hareketle cevap vermenin daha doğru olacağı kanaatindeyim. Çünkü hükümetin özelleştirme yoluna giderken kendisine dayanak yapacağı bir hukuki metni vardır artık. (Tasarının eksik ya da yanlış yönleri bir yana, artık özelleştirme veya benzeri konuların yasal bir düzenleme çerçevesinde yapılması gerektiği konusunda fikir birliğine varılmış olması, yani bu tarz işlerin yasa olmaksızın yapılamayacağının kabul edilmiş olması olumlu bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır.) Özelleştirme, doktrinde dar ve geniş anlamda olmak üzere iki biçimde tanımlanmaktadır. Tasarıdaki tanıma geçmeden önce bu yaklaşımlara bakmak konunun anlaşılırlığına katkı yapması bakımından önem taşımaktadır. Dar anlamda özelleştirme “Devletin çeşitli alanlardaki mal ve hizmet denetimini gerçekleştirdiği iktisadi teşebbüslerinin tamamını veya bir kısmını özel sektöre satması” olarak yorumlanmaktadır. Geniş anlamda özelleştirme ise, “Devlete ve diğer kamu tüzel kişilerine ait hakları, malları, işletmeleri, hizmetleri ve şirketleri özel kişilere devretme sonucunu doğuracak her türlü işlem” olarak kabul edilmektedir. Yukarıda sormuş olduğumuz sorunun cevabına dönecek olursak, Yasa Tasarısı’nın 2. maddesinde özelleştirme “Devlete ve/veya diğer kamu tüzel kişilerine ait ekonomik ve ticari olarak değerlendirilmesi mümkün bulunan her türlü; şirket hisseleri dahil taşınırlar, taşınmaz mallar, hizmetler ve hakların, bu Yasada belirtilen yöntemler uygulanmak suretiyle özel hukuk tüzel kişilerine ve/veya gerçek kişilere verilmesini ve/veya devrini anlatır” biçiminde tanımlamıştır. Devirin hangi yöntemlerle yapılabileceği sorusunun cevabını tasarının 7. maddesinde buluyoruz, bunlar; satış, kiralama, işletme hakkının verilmesi, gelir ortaklığı ve çalışanlara devir modelleri olarak karşımıza çıkıyor. Yani Yasa Tasarısı özel kesime yapılacak olan devirin, 7. maddede sayılmış olan yöntemler ile gerçekleştirilmesini öngörmüştür. Bu da demek oluyor ki, tasarının öngörmüş olduğu özelleştirme modeli yukarıda tanımını vermiş olduğumuz geniş anlamda özelleştirmedir.
Yazının başlığını oluşturan sorunun cevabına gelinecek olursa; devlete ait bir takım kamu kurum ve kuruluşlarının tasfiyesi acaba özelleştirme olarak kabul edilecek midir? Lafzi yorum ile tasarının içerisine baktığımızda tasarının hiçbir yerinde (özelleştirme yöntemlerinin sayıldığı 7. madde dahil) tasfiyenin de bir özelleştirme yöntemi olduğuna ilişkin bir ibareye rastlamamaktayız. Tasarının içerisinde ayrıca, özelleştirilen kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların iş güvencelerini sağlamaya yönelik bir takım hükümler yer almaktadır. (Bu hükümlerin ne kadar tatmin edici olup olmadığı hususunu başka bir yazıya bırakıyorum.) Bu sayede, tasarıda sayılan yöntemler kullanılarak özelleştirilen kurum ve kuruluşlarda çalışan personele ilişkin bir “güvence”den söz edilebilmek mümkün iken, özelleştirme yöntemleri arasında yer almayan “tasfiye” durumunda, çalışan personelin durumunun ne olacağı konusunda herhangi bir hükme yer verilmemiş, sadece KTHY çalışanları özelinde bir düzenlemeye yer verilmiştir. O halde, sadece tasfiye edilen KTHY çalışanlarına yönelik bir hükme yer verildiğine göre ilk etapta tasfiyenin bir özelleştirme yöntemi olarak düşünülmediği sonucuna ulaşmak çok da yanlış olmayacaktır.
Ancak, bir kamu hizmeti yürüten kamu kurum veya kuruluşunun tasfiyesini özelleştirme uygulamasının dışında kabul etmek mümkün değildir. Bunun en temel sebebi; kurum veya kuruluşun tasfiyesi ile söz konusu hizmetin özel kişilere devredilmiş olmasında yatmaktadır. Başka bir ifadeyle, bir hizmet alanı tasfiye yolu ile özel kişilere devredilmekte, dolayısıyla da söz konusu hizmet alanı özelleştirilmektedir. Her ne kadar özelleştirme denince akla ilk olarak bir kurum veya kuruluşun satışı, kirası ve benzeri uygulamalar gelse de tasfiye de dahil bunların hepsinin ortak noktası söz konusu alanın özel kesime açılmasıdır. Faaliyetten çekilen devlet veya diğer kamu tüzel kişilerinin yerini özel firmalar almakta ve söz konusu malı ve hizmeti üretmeye başlamaktadırlar, bunun satış, kira veyahut tasfiye ile yapılmış olmasının bu anlamda bir önemi yoktur. Dolayısıyla tasfiyede de karşımıza doğrudan doğruya bir özelleştirme faaliyeti çıkmaktadır.
O halde, ülkede özelleştirme faaliyetleri ile yasal çalışmalar başlamış ise, küçük gibi görünen ancak, gerek çalışanlar gerekse de yapılacak olan özelleştirme faaliyetleri bakımından çok önemli olan bu ayrıntının da herhangi bir tartışmaya mahal vermemesi bakımından bir an önce yetkililer tarafından yasa tasarısına eklenmesi elzemdir.
[*] DAÜ Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi