Tasos Costeas; “Biz Kıbrıslılar, coğrafyamız gibi tamamen aynıyız”
“Fotoğraflara baktığımda fotoğrafın nerede çekildiğini, fotoğraftaki kişinin Kıbrıslı Türk mü yoksa Kıbrıslı Rum mu olduğunu hiç ayırt edemedim… "
Simge Çerkezoğlu
Tasos Costeas AKEL tarafından düzenlenen “ Kıbrıs’ta Geleneksel Meslekler “ konulu iki toplumlu fotoğraf yarışmasının jüri üyelerinden…
Seçim yapmak için fotoğraflara baktığında Kıbrıs’ın bütününü gördüğünü söylerken Kıbrıslıların benzer değil aynı olduğuna dikkat çekiyor.
Çocukluk yıllarından bu yana fotoğraf çeken, bugüne kadar Kıbrıs’ı anlatan pek çok fotoğraf projesine imza atan Costeas, bu organizasyonda yer almaktan duyduğu memnuniyeti de dile getiriyor. Organizasyonun detaylarını konuştuğumuz sohbetimizde 14 Aralık Cumartesi saat 11:00’de
Lefkoşa’daki Chateau Status Restoran’da ödüle ve sergilenmeye değer bulunan fotoğrafların sanatseverlerle buluşacağını hatırlatırken, aynı serginin Mart ayında Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu’nda açılacak olması ikimizi de ayrıca mutlu ediyor.
“Fotoğraf tarihin ayak izi gibidir”
Tasos Costeas gençlik yıllarından bu yana fotoğrafçılıkla uğraşıyor. Politika üzerine eğitim almış birisi olarak fotoğrafın güçlü politik mesajlar içerebilecek bir sanat dalı olduğunu söylüyor.
“Lisi’de, Akdoğan’da dünyaya geldim. On yaşına geldiğimde köyden ayrılmak zorunda kaldım. Limasol’a yerleştik. On üç yaşımdan bu yana fotoğrafa ilgi duyuyorum. Ailemin tamamı müzisyen olmasına ve müzikle ilgilenmesine rağmen ben fotoğrafa ilgi duydum. Fotoğraf bana çok daha karakteristik bir alan gibi geldi. Özellikle o yılları düşündüğümüzde bir fotoğraf çekmek, onu karanlık odada temizlemek çok büyüleyici işlemlerdi. Fotoğraf tarihin ayak izi gibidir. Tabii şimdi dijital teknoloji ile birlikte fotoğraf bambaşka karaktere büründü. Günümüzde özellikle pek çok genç insana göre fotoğraf Instagram, Facebook sosyal medya demek. Kendini çekmek, ben şimdi buradayım, beni gör diyebilmek anlamına geliyor. Oysa fotoğraf bu kadar basit bir şey değil, bu davranışlar çok normal de değil. Bana göre fotoğraf sanattır, hatta çok önemli bir sanat dalıdır. Bazıları bunu kabul etmese de herkes fotoğrafın tarih yazabildiğini, politika yapabildiğini, belgesel niteliği taşıdığını kabul eder diye düşünüyorum. Fotoğrafı daha çok bu anlamda kullanmayı tercih ediyorum. Üniversite eğitimimi Almanya’da politika üzerine tamamladım, yıllardır Lefkoşa’da bulunan Ombudsman ofisinde çalışmaktayım. Gençlik yıllarımdan bu yana fotoğraf çekiyorum, fotoğraf çekmekten hiç vazgeçmedim. Hatta gençken, düğünlerde özel günlerde fotoğraf çekerek Almanya’daki eğitimime maddi kazanç sağladım, bu şekilde yurt dışında okuyabildim. Daha önce pek çok sergiler açtım, karma sergilere katıldım. Özellikle iki toplum ile ilgili alanda açtığım birkaç fotoğraf sergim, çok büyük ilgi gördü.”
“Projede yer almaktan büyük mutluluk duymaktayım”
Tüm çalışmalarında Kıbrıs’ı ve adaya dair değerleri fotoğraflamayı tercih eden Costeas, açtığı sergilere dair bilgi veriyor. İki topluma dair seçtiği konular benim de hayli ilgimi çekiyor.
“Fotoğraf sergilerimden biri Kıbrıs’ın Sembolleri ve Sloganları isimli çalışmalarımdan oluşuyordu. 2003 yılında geçişlerin başlamasının ardından bu projeye başladım, yaklaşık iki yıl sürdü. Kıbrıs’ın kuzeyinde büyük bir tur gerçekleştirdim. Kiliselerin, eski evlerin, eski yapıların, adanın kuzeyinde devam eden hayatın üzerine fotoğraflar çektim. Bu hayatın içinde geçmişten kalan politik işaretleri, sloganları, yazıları fotoğrafladım. Eski binalarda komünizm, Akel, EOKA gibi pek çok politik slogan buldum. Lefkoşa’nın güneyinde Gazeteciler Sendikası binasında büyük bir sergi açtım, çok ilgi uyandırdı. Tabii o zaman geçişler yeni başladığı için bu konuya ilgi büyüktü. Daha sonra da Kıbrıs’ın Dereleri isimli bir çalışmam oldu. Bu bağlamda yazda ve kışta binlerce fotoğraf çektim. Diarizo, Xeros, Ezousa, Ha Potami olmak üzere dört büyük dereyi görüntüledim. Hatta bu fotoğraflarımın bir kısmı Atina, Brüksel ve Paris’te açılan karma sergilerde de sergilendi. Kıbrıs’ın derleri uluslararası bir çalışma oldu. Aslında Kıbrıs’ta düşündüğümüzden fazla dere var ve bunlar çok önemli dereler. Bu konuda çok fazla fikir sahibi olmasak da bu dereler olmasa bugün adada pek çok köy yaşanmaz olurdu. Derelerin çoğu Baf’ta, Trodos’da bulunmakta. Beşparmaklar’da da bir dere var ancak yılın çok kısıtlı bir zamanında akıyor ve çabucak kuruyor. Güneyin bu bağlamda daha zengin olmasının nedeni elbette Trodos dağının varlığı. Bir diğer ilgi çeken projem Kıbrıs’ın terk edilmiş köyleri ile ilgiliydi. Bu köylerin pek çoğu adanın güneyinde bulunuyor ve hemen hemen hepsi Kıbrıslı Türklerin köyleri. Bu köyler Baf’ta, Larnaka’da bulunuyor. Zaten terk edilmiş köylerin çoğu Kıbrıslı Türklerin köylerinden oluşuyor. Savamas, Zacharga, Loukvonnou, Softades, Melandra, Istinjo… Bu köyleri, nüfus, ekonomi, mimari, gelenek, arkeoloji olarak ele alarak bir kitap hazırladık. Son olarak da AKEL tarafından düzenlenen iki toplumlu bu fotoğraf yarışmasında üç Kıbrıslı Rum jüri üyesinden biriyim. Bu projede yer almaktan büyük mutluluk duymaktayım.”
“Kıbrıslı Türk çok iyi fotoğrafçılar var”
AKEL tarafından düzenlenen “ Kıbrıs’ta Geleneksel Meslekler” konulu iki toplumlu yarışmada jüri üyelerinden biri olan Costeas’dan yarışmanın detaylarına ilişkin bilgi de talep ediyorum.
“AKEL’in yeniden birleşme ekibi, AKEL- GUE/NGL Avrupa Birliği Parlamentosu Grubu tarafından düzenlenen çok güzel bir yarışma yapıldı. Bundan önce de pek çok iki toplumlu çalışmada yer aldım. Özellikle geçişlerin başlamasının ardından sık sık Lisi’ye gitmeye başladım. Köyde pek çok Kıbrıslı dostum var. Her hafta görüşüyoruz. Bu proje aslında Nuri Sılay, İlyas Dimitriou, İsmail Özyol ve Marinos Kleanthou fikri ile yapıldı. Geçtiğimiz yıllarda iki toplumdan fotoğrafçıların fotoğraflarının yer aldığı takvim yapılmıştı. Bu kez takvime seçilecek fotoğraflar için yarışma ve yarışmaya bağlı sergi yapılmasına karar verildi. Böylece ortaya çok daha güzel bir proje çıkmış oldu, çok iyi çalışıldı. Kıbrıslı Türkler yarışmaya daha fazla katılım göstermiş olsa da genel olarak ilginin büyük olduğunu söyleyebilirim. Bu beni çok mutlu etti. Hatta çok iyi Kıbrıslı Türk fotoğrafçılar olduğunu böylece fark ettim. Yüz doksan fotoğraf arasında seçim yapmakta çok zorlandık. Önce takvim için on iki fotoğrafı belirledik, ardından sergilenmeye hak kazanan elli fotoğrafı seçtik.”
“Yarışma geleneksel meslekler konusunda tarihe iz bırakacak”
Tema olarak Kıbrıs’ta geleneksel meslekler konusunun seçilme nedenini de bizim için değerlendiren Costeas, ileriki yıllarda geleneksel mesleklerimizi yaşatacak insanları bulamayacağımız konusunda endişesini de dile getiriyor.
“Bu konu aslında organizasyon komitesi tarafından belirlendi. Bana göre de çok iyi bir tercihti çünkü belki de bu meslekleri görüntülemek için artık bu son şansımız olacak. Bu fotoğraflar teknikten öte gelecekte içerik olarak da çok anlam ifade edecek. Beş yıl sonra kaybedeceğimiz pek çok geleneksel meslek daha olacak. Zaten birçoğunu endüstrileşme ile kaybetmiş bulunmaktayız. Aslında kuzeyde o kadar değil ama güneyde pek çok geleneksel mesleğimiz unutulup gitti. Artık çok az köyde bunlar sembolik olarak yaşatılıyor. Kuzey bu bağlamda daha iyi bir noktada… Oysa bu meslekleri yaşatmak çok önemli çünkü bu meslekleri yitirirken toplumumuzun karakterini de kaybediyoruz gibime geliyor. Sanki Dubai veya Amerika olmaya çalışıyoruz. Bu anlamda bu fikri önemsiyorum. Yarışmanın bu anlamda da tarihe iz bırakacağına inanıyorum.”
“Fotoğrafın tekniğinden çok belgesel niteliği taşımasına bakarım”
Fotoğrafları seçerken büyük bir titizlik gösterdiklerini, seçim yapmakta zorlandıklarını özellikle belirtmesinin ardından, kendisi için iyi bir fotoğrafın ne anlama geldiğini soruyorum.
“Jüride altı kişiydik. Üçümüz Kıbrıslı Türk üçümüz Kıbrıslı Rum. Elbette herkesin kendine özel kriterleri mutlaka vardır. Benim içinse iyi bir fotoğraf, fotoğrafçının ne söylemek istediği ile alakalıdır. Fotoğrafta ilk baktığım bu konudur. Bu yüz doksan fotoğrafın içinde üç tanesi bana göre çok eşsizdi. Hellim yapımı, Karagöz oynatma… Çok özel fotoğraflardı. Bir daha da bu fotoğraflar çekilemeyecek, bu insanlar bir daha bulunamayacak gibime geliyor. Benim için fotoğrafın estetik olması elbette önemlidir ama çok da önemli değildir. Ben bir fotoğrafın tekniğinden, renginden çok belgesel niteliği taşımasına bakarım. Bence bu çok önemli bir nitelik. Fotoğrafta bunu aramalı, bunu bulmaya çalışmalıyız. İyi fotoğraf çekmek için iyi bir fotoğraf makinesine de ihtiyaç yok bence. Her iyi fotoğraf da çok iyi makinalarla çekilmiyor. Çok iyi makinası olan herkes çok iyi fotoğraflar da çekemiyor. Bence iyi fotoğraf biraz da fotoğrafçının duygularıyla alakalı bir konu… İyi bir fotoğrafçı aynı zamanda insana, doğaya, hayata, duyarlı ve hassas olmalıdır. Fotoğraf sadece gözle görerek çektiğimiz bir sanat değil duygularla da alakalıdır. Elbette görmek önemlidir ama hissetmek daha da önemlidir diye düşünüyorum. Fotoğraflara baktığımda fotoğrafın nerede çekildiğini, fotoğraftaki kişinin Kıbrıslı Türk mü yoksa Kıbrıslı Rum mu olduğunu hiç ayırt edemedim. Fotoğrafın kim tarafından çekilmiş olabileceğini anlayamadım. Bu bana bir kez daha gösterdi ki, benzerliklerimiz yok. Aslında biz Kıbrıslılar, coğrafyamız gibi tamamen aynıyız.”