1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Tatar, BM Genel Sekreteri’nin  yanına hangi sıfatla gidecek?
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Tatar, BM Genel Sekreteri’nin  yanına hangi sıfatla gidecek?

A+A-

Kıbrıslı Türklerin ya da Kıbrıs Türk toplumunun, Kıbrıslı Rumlar ya da Kıbrıs Rum toplumu karşısında, müzakere süreci içerisinde elde ettiği en önemli başarı, “Equal footing” denen “şey”dir!

-*-*-

Nedir “equal footing?”

“Eşit zemin diyebiliriz” diyor tecrübeli bir diplomat...

Eşit zemin, eşitlik temeli... 

Kısacası, Kıbrıs’ta iki büyük toplumun müzakere masasındaki eşitliği...

-*-*-

Ve aynı tecrübeli diplomat özetle şunları ekliyor:

“... 1970’lerde becerdik, Rumların sarhoş anına rast geldi veya bizimkiler cin gibi davrandı ve Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde veya BM Genel Sekreteri’nin önünde ‘iki eşit toplum’ olarak kabul görmeye başladık...”

-*-*-

“Nikos Anastasiadis, nereye giderse gitsin, Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’dır ve öyle kabul görür, Ersin Tatar’ı da kimse tanımaz. Ama her ikisi de BM Genel Sekreteri’nin huzurunda, müzakere masasında eşittir. Toplum lideridir. Ekselansları Anastasiadis ve Ekselansları Tatar’dır.”

-*-*-

“Ersin Tatar da Nikos Anastasiadis de BM Genel Sekreteri ve BM Genel Kurulu önünde eşit toplum liderleridir.”

-*-*-

“Son zamanlarda Ersin Tatar, dolduruşa da gelerek, “egemen eşit iki devlet” diyor... Peki bu iddiasında veya talebinde ne kadar gerçekçidir?”

-*-*-

BM Genel Sekreteri geçenlerde Anastasiadis ile Avrupa’da, görüşmüştü... Ortalığı yedik, yırttık, “O’nunla görüştün, bizimle de görüşmelisin” dedik, Barbaros Şansal’ın hapis cezası almasına sebep olduğu sözlerdeki gibi, “dike dike” kabul etti. Etmek zorundaydı. Neden? Eşit iki toplum lideri meselesinden. ‘Equal footing’.”

-*-*-

“BM Genel Sekreteri eğer Anastasiadis ile görüşürse, bizimle de görüşür.

Anastasiadis’e mektup yazarsa, bize de yazar. Aman ha; bu kazanım, bizim müzakere sürecindeki en ciddi, en büyük, en önemli kazanımımızdır. Sakın bunu kaybetmeyelim”... 

-*-*-

“BM Genel Kurulu her yıl Eylül ayında toplanır. Dünya liderleri gider, bu genel kurula hitap eder ve Genel Sekreter de liderleri, beşer, onar dakika kabul edip görüşür. Rauf Denktaş, Mehmet Ali Talat, Derviş Eroğlu ve Mustafa Akıncı bunu yaptı ve görüştü. Çok önemi var mı? Bir şey konuşmaya vakitleri bile yoktur ama hem bizim hem de Rum toplumunun liderlerini eşit olarak kabul ediyor olması açısından çok önemlidir. Kıbrıs Türk Diplomasi’sinin en büyük kazanımı kesinlikle budur.”

-*-*-

“... Şimdi Ersin Tatar da gidiyor... Beş dakika, on dakika veya 20 dakika da olsa, BM Genel Sekreteri ile bir araya gelecek. Fotoğrafları çekilip servis edilecek. Hangi sıfatla?”

-*-*-

Tecrübeli diplomatın anlattıkları buraya kadar...

Son soru da O’na ait: “Ersin Tatar, BM Genel Sekreteri’nin yanına hangi sıfatla gidecek?”

-*-*-

Yanıtını ben vereyim: “TOPLUM LİDERİ”sıfatıyla... 

-*-*-

Şimdi, tüm okurlara, değerli toplumumuza ve Türkiye’nin dış politikasına şekil veren haliyle bizimkine ayar çekenlere bir kaç sorum var: 

1- Ersin Tatar yalan mı söylüyor? 

2 – Toplum lideri olarak görüşmeye girip, eşit egemen devleti mi tanıtacak?

3- “KKTC Cumhurbaşkanı” olarak BM Genel Sekreteri ile görüşürse, bu sıfatla resmi davetiye almışsa, tüm toplum kendisinden özür diler miyiz?

4 – Toplum lideri olarak Guterres ile görüşmeden çıktığı anda, kendisi bizden özür diler mi?

-*-*-

Kıbrıs’ta iki eşit toplum vardır; “egemen eşit iki devlet” diye bir şey yoktur...

Türkiye’nin bu yöndeki siyaseti ve bu siyasetin dile getiricilerinden biri olan Ersin Tatar, ne yazık ki topluma doğruları anlatmamaktadır!

Daha açık söylemek gerekirse, “yalan söylüyorlar”.

__________________________
 

Ertan Azer hocamızı da kaybettik

5f8d3142-e373-4ee3-8fbe-58bfb37ab217.jpeg
Acı haberi, ilk önce sevgili Yenal Senin’in paylaşımında gördüm... 

Yenal kardeşimin eniştesiydi...

“... Nurlar içinde uyu iyi insan... Mücadeleci ruhun, memleket sevdan bizlere en büyük mirasındır” diyordu Yenal...

Mücadeleci bir ruh...

Memleket sevdası... 

-*-*-

Ve Yenal Senin’in Ertan hocamız için yazmadıkları; “... çok iyi bir arkadaş, sevilen bir öğretmen, bir zamanların en hızlı atleti...”

-*-*-

Ertan Azer hocamızı da yitirdik...

Ciddi şeker sorunu olduğunu anlatmıştı bir sohbetimizde... 

-*-*-

Geçen yıl, bir yazıda Ertan hocadan bahsetmiştim...

Aynı yazıda adı geçen Ali Volkan hocayı aradım dün... 

Başsağlığı diledim... 

-*-*-

Ertan Azer, ilerici bir öğretmen ve Yenal’ın dediği gibi memleket sevdalısıydı...

Gerçekten büyük kayıp... 

Bir daha eksildik...

Önemli bir eksik...

-*-*-

O günkü yazıda bir anımdan söz etmiştim...

Tekrarlamak isterim:

“... Konu konuyu açıyor...

Lise son sınıftım galiba...

Sporcuyuz...

Basketbol, voleybol oynuyorum ama aynı zamanda, lisenin atletizm yarışmalarında, “şimdi hepsi kızacak” ama Lefkoşalı egemen hocalar bize oyun oynamasınlar diye, bütün yarışlarda aldığımız dereceleri not eder; ona göre kitapçıktan puan hesaplaması da yapar, olası bir hatayı veya “kazıklanmayı” engellerdim. 

Nitekim, Girne’deki bir yarışta, öyle bir hatayı düzeltmişliğim vardır.

-*-*-

Neyse...

Ali Volkan o yıllarda genç bir beden eğitimi öğretmeni...

Ama biz O’nu tabii ki tavan yapmış önyargımızla “Lefkoşa sosyetesinin öğretmeni” olarak biliyoruz ya; günlerden de 1 Mayıs...

Evet, lise öğrencisiyiz ve yürüyüşe gelmişiz...

Nerede o 1 Mayıs’lar ki o da ayrı bir yazı konusu...

Girne Kapısı’nın yanında, Mücahitler Gazinosu’nun demirleri önündeki kaldırımda Ali Volkan hoca, Ertan Azer hocamla yan yana duruyorlar...

“Burjuvazinin öğretmenleri” diye laf atmaya çalışıyorum...

“Gel be bura bakayım!” diye bir ses...

-*-*-

Gayet erkekçe, o sese doğru gidiyorum; havalı, devrimci, hisarları iterek yıkacak atmosferle sesin olduğu yere yürüyorum... 

Ali Volkan, hiç çaktırmadan, “şraaak” diye tokadı vuruyor... 

“Burjuvazinin öğretmeni haaa!”... 

Sağa bakıyorum, sola bakıyorum, inşallah biri görmedi, rezil olacağım... 

-*-*-

O günden sonra, Ali Volkan hocayı da Ertan Azer hocayı da çok seviyorum...

Bu ülkeyi çok sevdiklerini, karşılıksız sevgiyle bu ülkeye sarıldıklarını çok iyi öğreniyorum…”

-*-*-

Evet, Ertan Azer hocamız artık yok…

Ülkeyi karşılıksız sevenler bir bir gidiyor… 

Büyük acı… 

Çifte acı…

-*-*-

Ülkeyi karşılıksız sevebilmek artık çok önemlidir...

Eskiden, sayımız belki çok fazla değildi ama bu ülkeyi karşılıksız sevenlerin oranı “yüzde 90’lardaydı!”...

-*-*-

Nüfus değişti!

Değiştirildi!

-*-*-

Ayrı bir siyasi sorun!

Ya da başka çeşit bir uluslararası hukuk ihlali!

Kıbrıs Türk toplumu, yaşadığı Ada’yı karşılıksız sevdi.

-*-*-

Siyasi veya uluslararası hukukla bağlantılı nüfus sıkıntısının o yönleri bir yana; değişen nüfus yapısı, ne yazık ki Ada’yı “karşılıksız sevmeyi” bir türlü öğrenemedi!

Veya öğrenmek istemedi!

Belki de “öğrenmeleri kasten istenmedi!”...

-*-*-

Olay o kadar ileri taşındı ki; “Türkiye sevgisi”ni tartışmayı doğru bulmuyorum çünkü herkesin Türkiye’yi sevdiğinden şüphe etmiyorum ama “Türkiye’deki hükümetin memuru, temsilcisi gibi davranan bir cumhurbaşkanı”na kadar geldi mesele!

-*-*-

Ertan Azer ve O’nun gibilerin çok genç yaşta aramızdan ayrılması bu yüzden çok değerlidir...

Bu ülkeyi karşılıksız sevmeyi öğrenememiş, hiç bilmeyenler; Ertan hoca ve O’nun gibilerin gidişiyle çoğalıyor ne yazık ki...

Kısacası, Ertan hoca gibilerin dik durmasına ve ülkeye sahip çıkmasına her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır...

Bu yazı toplam 2016 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar