1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Tatar, hiçbir zaman ortak görüş arayışı içerisinde olmadı”
“Tatar, hiçbir zaman ortak görüş arayışı içerisinde olmadı”

“Tatar, hiçbir zaman ortak görüş arayışı içerisinde olmadı”

CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, içte, Kıbrıs konusunda ortak görüş geliştirmek yerine, kendi görüşlerini dayatma şeklinde bir tavır sergilediğini söyledi.

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, içte, Kıbrıs konusunda ortak görüş geliştirmek yerine, kendi görüşlerini dayatma şeklinde bir tavır sergilediğini söyledi.

Akansoy, Tatar’ın, hiçbir zaman ortak görüş arayışı içerisinde olmadığını kaydeden, ortaklığı sağlayacak kişinin Tatar olması gerektiğini ancak kendisinin bundan kaçtığını belirtti.

“Cenevre’de nasıl bir yaklaşım içerisinde olunacağını söylemek pek mümkün değil” diyen Akansoy, “Tercihim, siyasiler olarak, BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesi ve 2017’ye kadar varılan mutabakatları sahiplenenen bir anlayışla ortaklaşmak, ortak bir strateji geliştirmek ve bu çerçevede yola koyulmaktı. Ama bu olmadı” ifadelerini kullandı.

Yeni bir müzakere süreci için umutlar tamamen yeşermese de, Cenevre’de belli açılımların olabileceği yönünde öngörüleri olduğunu kaydeden Asım Akansoy, BM Genel Sekreteri Guterres’in güven artırıcı önlemlere ağırlık verme ihtimalinin yüksek olduğuna ve çeşitli konularda tarafların birlikte çalışma yapması yönünde somut öneride bulunması beklentisine dikkat çekti.

Cenevre öncesinde Kıbrıs Türk tarafında çok ciddi bir hazırlık göremediklerini kaydeden Akansoy, “Sayın Tatar, ‘3D kabul edilirse resmi müzakerelere başlamaya hazırım’ diyor. 3D yani direkt ticaret, direkt ulaşım ve direkt temas. Bunların olması durumunda, Sayın Tatar’ın nasıl bir müzakereye hazır olduğu net değil. BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde bir müzakareye hazır mı, yoksa başka bir şey mi anlatıyor? Bu belli değil” diye konuştu.

Akansoy, Kıbrıs Diyalog Forumu tarafından İsviçre’de düzenlenen iki toplumlu çalışma ziyareti hakkında da bilgi verdi.

Soru: Kıbrıs Diyalog Forumu tarafından İsviçreye davet edildiniz. Daha önce de benzer bir çalışma için İrlandaya gitmiştiniz. Bu ziyaretlerin içeriği hakkında bilgi verir misiniz? Bunların önemi nedir?

Akansoy: Kıbrıs Diyalog Forumu, siyasi partiler ve müzakerecilerle birlikte, yaklaşık bir yıl önce İrlanda’ya bir ziyaret düzenledi. Orada, hem Dublin’e hem de Belfast’a gidildi, müzakere ve çözüm süreci noktasında İrlanda deneyimi bizlerle paylaşıldı, ciddi bir eğitim çalışması yapıldı. O süreçte görev alan siyasilerden tutun da, bürokratlara, müzakerecilere kadar nasıl bir yöntemle ilerlediklerini bize anlattılar. Hem oradaki süreçleri iyi değerlendirebilmek, hem de kendi aramızda istişare yapabilmek bakımından oldukça faydalı toplantılar oldu.

Aynı kapsamda, bu yıl da, 2-7 Mart tarihlerinde İsviçre’ye bir ziyaret yaptık. Toplantılar, ağırlıklı olarak, başkent Bern’de gerçekleşti. İsviçre deneyimi bizim için çok önemli, çünkü federal bir sistem. İsviçre’de federal yapı yanında, kantonlar ve belediyelerin yetki paylaşımları, görevleri, sorumlulukları, nasıl bir arada yaşadıkları, ortak değerlerinin ne olduğu, birbirlerini bir arada tutan ana etmenlerin ne olduğu bizimle paylaşıldı. Biz de, kendi deneyimlerimizden yola çıkarak, kafamızdaki soruları sorduk, sorguladık. Bu bakımdan çok öğretici olduğunu söyleyebilirim. Program Kıbrıs Diyalog Forumu tarafından organize edildi, İsviçre Dışişleri Bakanlığı’nın ve AB’nin katkılarıyla yapıldı.

Farklılıklar içerisinde bir arada olmak, tartışmak her şeye rağmen umut verici”

Herhangi bir yönlendirme yapılmadan, doğrudan doğruya oradaki sistemi anlama, algılama ve tartışma süreçleri yer aldı. Dördü kuzeyden, dördü güneyden olmak üzere sekiz siyasi parti katıldı, elbette her siyasi partinin Kıbrıs sorununa dair farklı farklı görüşleri ve bakış açıları var. Tümünün ortak özelliği nedir? Tümü, Kıbrıs’ta bir çözüm olmasını istiyor ve çözümle ilgili farklı bakış açıları ve hassasiyetleri mevcuttur. Her siyasi parti, kendi hassasiyetleri çerçevesinde olayları değerlendiriyor. Kıbrıs insanına yakışır bir birliktelik ve tutumla, farklılıklar içerisinde bir arada olmayı, tartışmayı görebilmek bence her şeye rağmen umut verici.

“İsviçre çok özel bir siyasi yönetime sahip”

İsviçre çok özel bir siyasi yönetime sahip. Orada, Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Romanş dilinde konuşanların ayrı ayrı bölgeleri var ve bu kantonlarda hem kendi kendilerini yönetiyorlar, hem de aynı zamanda kendi aralarında ciddi anlamda işbirlikleri yapıyorlar. Sistemin temeli, müzakereye dayalı. Her konu müzakere üzerinden şekillendiriliyor. Kantonların yetkileri anayasalarda şekillendirilmiş ve eşitlik esas. Doğrudan demokratik metodlar çok önemli ve sistemin temelini oluşturuyor. Yani vatandaş, orada sistemle kendini bütünleştiriyor, sistemin bir parçası olduğunu, var olan katılım metodlarıyla çok rahat bir şekilde hissediyor. Temelde dayanışma ruhunun tüm taraflar için esas olduğunu, birlikte hareket etmenin kazanım sağladığını, farklı görüşlerde olunsa bile, birlikteliğin onların ekonomik, sosyal ve siyasal olarak bütünlüğünü ve gelişmesini sağladığını görebiliyorlar. “Ben diye bir şey yok, biz diye bir şey var. Bütün sistemi ortak kazanım üzerine kuruyoruz” diyorlar. Yasal bağlamda da bakıldığında, kantonlar arasındaki gelir eşitliğini ya da ekonomik denkliği sağlamak için özel önlemler alıyorlar. Burada, beni çok etkileyen konu, “Bu sistem bitmiş bir proje değil. Bu proje sürekli olarak gelişiyor, yenileniyor, güncelleniyor ve ihtiyaçlara göre yeniden başka bir boyuta evrilebiliyor” diyorlar. Farklı, özel, üzerinde durulması gereken bir model ve bizim de aslında gerek Annan Planı’nda, gerekse daha sonraki süreçlerde çeşitli noktalarda yararlandığımız bir model. Zaten Annan Planı’nı yazan ekiplerin içerisinde de İsviçreli hukuk uzmanları yer almıştı, Annan Planı’nı bilen kişiler olarak sistem bizlere çok tanıdık geldi.

“İhtiyaç, birlikte olmak ve birlikte kazanmak”

Kantonların ayrılması veyahut birlikte yaşaması ikilemi üzerinden epey bir sorgulamalar yaşandı. Fakat oradaki ihtiyaç, birlikte olmak ve birlikte kazanmak olduğu için, herhangi bir şekilde böyle bir gündemlerinin olmadığını ifade etmeleri, var olan farklılıkları gidermek üzerine çalıştıkları, buna hassasiyet gösterdikleri çok net bir şekilde ortada. Müzakerenin esas yöntem olması nedeniyle karar süreçlerinde gecikmeler olabiliyor. Biraz geç karar ama tam karar verme gibi bir yaklaşımları var. Bundan memnun olduklarını gördük, çünkü verilen kararlar tüm topluma şamil olabiliyor.

Benim, çok dikkatimi çeken bir başka nokta, siyasilerin yarı profesyonel olması. Herhangi bir siyasi, meclis başkanı bile olsa, kendisini önce mesleğiyle tanıtıyor, siyasetçi kimliğiyle değil. Zaten meclis de, senede dört kez, ikişer hafta olmak üzere toplanılıyor. Bunun dışında alınan kararlar uygulanıyor.

Bu düzeni epeyi bir mücadele, epeyi bir zaman dilimi içerisinde yaptıkları tartışmalar sonunda şekillendirdiler. Oldukça önemli, değerli bir model, ortak değerlerle şekillenmiş bir kültür var. Kültürün ve birlikteliğin gücü büyük kazanımlar yaratmış durumda. Dünyada eşi benzeri çok fazla olmayan, ama çok güzel çalışan bir modelle karşı karşıya kaldığımızı söyleyebilirim. Başlangıçta konfederasyondular, fakat ilerleyen süreçte bunun ortak kazanım ve paylaşım bağlamında yeterli olmadığını görüp, federasyona geçtiler.

2-006.jpeg

CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy, Kıbrıs Diyalog Forumu tarafından İsviçre’de düzenlenen toplantıya dördü kuzeyden, dördü güneyden olmak üzere sekiz siyasi partiden temsilciler katıldığını söyleyerek, “Kıbrıs insanına yakışır bir birliktelik ve tutumla, farklılıklar içerisinde bir arada olmayı, tartışmayı görebilmek bence her şeye rağmen umut verici” dedi.

3D olması durumunda, Tatar’ın nasıl bir müzakereye hazır olduğu net değil”

Soru: Kıbrıs konusunda da federasyon mu, iki devletli çözüm mü” derken, Crans Montanadan 8 sene sonra Cenevrede çoklu bir toplantı, 5+1 formatında bir toplantı yapılıyor. Rum tarafı bazı hazırlıklar yaptığını söylüyor. Cumhurbaşkanı Tatar ile görüştünüz. Kıbrıs Türk tarafında durum ne?

Akansoy: Çok ciddi bir hazırlık henüz görebilmiş değiliz. Sayın Tatar, “3D kabul edilirse resmi müzakerelere başlamaya hazırım” diyor. 3D yani direkt ticaret, direkt ulaşım ve direkt temas. Bunların olması durumunda, Sayın Tatar’ın nasıl bir müzakereye hazır olduğu net değil. BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde bir müzakareye hazır mı, yoksa başka bir şey mi anlatıyor? Bu belli değil. Sayın Tatar, malum, 2020’den beri belli bir belirsizlik içerisinde siyasetini götürüyor, belli savrulmalar yaşanıyor. İlk başlarda egemen eşitlik ve eşit uluslararası temsiliyet öne çıktı ve bayağı bunun üzerinde duruldu. Arada, KKTC’nin tanınmasıyla ilgili çeşitli çağrılar yapıldı. Bir ara, AB içerisinde iki ayrı devlet formülü konuşulmaya başlandı. Oldukça farklı, oldukça tartışılır, gerek kendi kamuoyumuzda, gerekse dışarıda net olmadığı için de anlaşılmakta hem zorluk çekilen, hem de kuşku duyulan bir tavır içerisinde olundu.

“Cenevrede nasıl bir yaklaşım içerisinde olunacağını söylemek pek mümkün değil”

Cenevre’de nasıl bir yaklaşım içerisinde olunacağını söylemek pek mümkün değil. Tercihim, siyasiler olarak, BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesi ve 2017’ye kadar varılan mutabakatları sahiplenen bir anlayışla ortaklaşmak, ortak bir strateji geliştirmek ve bu çerçevede yola koyulmaktı. Ama bu olmadı.

“Genel Sekreterin güven artırıcı önlemlere ağırlık verme ihtimali yüksek”

Soru: Cenevre toplantısından beklentiniz nedir?

Akansoy: Cenevre’de ne ile karşılaşılacağı aslında çok fazla belli değil. İki günlük bir çalışma programı söz konusu. Partimizden de Başkanımız Tufan Erhürman ve Dış İlişkiler Sekreterimiz Fikri Toros Cenevre’de olacak. Yeni bir müzakere süreci için umutlar tamamen yeşermese de, belli açılımların olabileceği yönünde bir öngörümüz var. Sayın Genel Sekreter’in güven artırıcı önlemlere ağırlık verme ihtimali yüksek. Çeşitli konularda tarafların birlikte çalışma yapması yönünde somut öneride bulunması beklentisi var. Bu toplantının daha sonra devam etmesi de söz konusu olabilir. Tüm tarafların, belli bir ilerleme beklentisi içinde olduğu bir gerçektir.

BM Güvenlik Konseyi üyeleri, ayrı ayrı, BM Güvenlik Konseyi kararlarına bağlı olduklarını ifade ettiler. AB de aynı durumda. Dolayısıyla BM Güvenlik Konseyi kararlarının dışına çıkmadan, o zemin üzerinden yol almaya başlamak lazım.

“Çok yüksek bir beklenti içerisinde olmamız pek mümkün değil”

2017 Crans Montana’dan sonra 2019’da Berlin’de bir üçlü görüşme yapıldı, Guterres, Akıncı ve Anastasiadis’in katılımıyla. Bu üçlü görüşmede, taraflar BM Güvenlik Konseyi kararlarına, Guterres çerçevesine, varılan mutabakatlara bağlılıklarını yeniden teyit ettiler. Bu toplantının ardından 5+1 toplantısı yapılacaktı. Aslında 2019 için öngörülen bir toplantı, ancak şimdi 2025’te yeni temsilcilerle yapılıyor. Dolayısıyla, buradan çok yüksek bir beklenti içerisinde olmamız pek mümkün değil.

“2006 ile 2017 arasında varılan mutabakatların göz ardı edilmemesi lazım”

Ne yazık ki, ortak zemin diyebileceğimiz Güvenlik Konseyi kararları konusunda tarafların mutabakatı sağlanamadı. Hristodulides “Crans Montana’da kalınan yerden başlanması gerekir” diyor, Sayın Tatar ise “Crans Montana’da kalınan yerden başlamam” diyor. Crans Montana’da pek çok görüşme yapıldı, pek çok tartışma yapıldı. Bizim üzerinde durduğumuz, 2006 ile 2017 arasında varılan mutabakatlardır. Bu mutabakatların göz ardı edilmemesi lazım. Çünkü, orada Kıbrıslı Türkler’in, siyasi eşitlik de dahil olmak üzere çok ciddi kazanımlarının teyit edildiği, bizi kapsamlı çözüme taşıyacak bir dosya mevcuttur. Crans Montana’da kayıt altına alınmamış veyahut o anda yapılan tartışmalarda dile gelmiş çeşitli konuların bir bağlayıcılığı olduğunu düşünmüyorum. Esas bağlayıcılık, varılan mutabakatlardadır. Dolayısıyla, Türk tarafı olarak, bizim de bu mutabakatlara olan bağlılığımızı teyit etmemiz gerekiyor, bu çok önemlidir, avantajımızadır. Bundan sonraki sürecin doğru yönetilmesi, eksiklerin giderilmesi, haklarımızın geliştirilmesi açısından bize çok ciddi imkanlar tanıyor. Olaya bu pespektiften baktığımızda, Kıbrıs sorununda çözülmeyecek herhangi bir durum kalmamıştır. Sloganlarla tartışmanın hiçbir alemi yoktur. Anlamlı olan tek şey, bir an önce çözüme ulaşmak ve bunun ancak karşılıklı kabul edilebilir bir zeminle, perspektifle, BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla ve müzakerelerle olabileceğidir. Bu bağlamda, sağlıklı bir ortam tesis edilirse, kısa zamanda çözüme de ulaşmanın mümkün olduğunu çok net bir şekilde görmekteyiz, elbette irade varsa.

1-005.jpeg

Kıbrıs Diyalog Forumu tarafından İsviçre’de düzenlenen çalışma ziyaretinde, milletvekili ve parlamentolararası birlik toplantılarında Kıbrıs Grubu kolaylaştırıcısı görevi yürüten Laurent Wehrli ile de görüşüldü.

“Görüşlerimizin ne ölçüde gözetileceği tartışılır”

Soru: Tatar, sekiz sene sonra yapılacak böyle bir toplantı öncesinde siyasi partileri bilgilendirdi. Sizce bu yeterli mi? Mecliste bir kapalı oturum ya da farklı kesimlerle de görüşmeli miydi?

Akansoy: Toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren bir durumla karşı karşıyayız. Toplumun tüm kesimleriyle görüşülmesi gerekiyor. Bu bir gerçek. Sadece siyasi partilerle değil, sivil toplum örgütleriyle görüşmek de çok çok önemli. Bugüne kadar, Sayın Tatar’ın katıldığı kapalı oturumlar, ne yazık ki, oldukça verimsiz geçti. Bilgi alışverişi, ortak görüş geliştirme yerine, sahip olduğu görüşleri dayatma şeklinde bir tavır sergiledi. Bu da, hepimizi yeni bir kapalı oturumun yapılması noktasından uzak tuttu, böyle bir talepte bulunmayı düşünmedik. Cumhurbaşkanlığında yapılan görüşmelerde, görüşlerimizi aktarma fırsatı bulduk. Ne ölçüde gözetileceği tartışılır.

“Tatar kendisinden farklı düşünen insanların görüşlerini ötekileştirdi, onları düşmanlaştırdı”

Soru: Ortaklaşmadan bahsettiniz. Tatar da ortak bir ses çıkarılmaması konusunda serzenişte bulunuyor...

Akansoy: Ortak ses verebilmek, belli uzlaşılarla hareket edebilmek ve Kıbrıs’ta adil bir çözümü sağlayabilmek dile getirdiğimiz bir konudur. Bunun önemini gerek mecliste, gerekse çeşitli programlarda ifade ettim. İçeride bölünmenin ciddi anlamda zarar vereceğini, bunun önüne geçmek gerektiğini söyledim. Fakat esas kırılma noktası, Sayın Tatar’ın kendi siyasetindedir. Sayın Tatar’ın, hiçbir zaman ortak görüş arayışı içerisinde olduğu, yapılan toplantılarda bizim ortaya koyduğumuz görüşlerin dikkate alındığı ya da gözetildiği bir ortam bulmadık ve görmedik. Defalarca, “eğer birlikte hareket etmezsek, ayrı ayrı hareket etmek zorunda kalacağız ve ayrı ayrı hareket etmenin belli zafiyetleri olur, buna gerek yok” dedik. Bu ortaklığı sağlayacak kişi kendisiydi, ne yazık ki bundan kaçtı. Bırakınız kaçmayı, kendisinden farklı düşünen insanların görüşlerini de ötekileştirdi, onları düşmanlaştırdı. Bu elbette, bizim için kabul edilebilir bir şey değildir.

“Tatar’ın BM zeminini terk etmiş olması, bizi gerçekten çok zor durumda bıraktı”

Sayın Tatar, BM Güvenlik Konseyi kararları eksenine gelse, bu nokta üzerinden geçmişteki deneyimler ve bundan sonra yapılabilecekler üzerine masada oturup kendi içimizde değerlendirme yapsak, elbette belli noktalarda ilerlemeler sağlanabileceği gibi, özellikle izolasyonların kaldırılması noktasında, bizler de farklı farklı platformlarda görüşlerimizi, Kıbrıs Türk toplumu adına dile getirebilirdik. Fakat kendisinin BM zeminini terk etmiş olması, bizi gerçekten çok zor durumda bıraktı. Uluslararası camia nezdinde bizi, ayrılıkçı, yapılan çalışmaları dikkate almayan, kendi başına hareket eden bir toplum pozisyonuna itti. Bu da siyasi itibarımızı sarstı ve siyasetimizi zayıflattı. Sadece kendisinin değil, toplumdaki tüm siyasi aktörlerin dışa karşı gücünü zayıflatan bir durum oldu. Yaptığımız çeşitli sohbetlerde de, gerek meclis içerisinde, gerekse farklı ortamlarda, her zaman söylediğimiz şey, “BM Güvenlik Konseyi kararlarına geleceksiniz. Bu kararlar ekseninde bir strateji belirlenecek ve bunu hep birlikte ileriye götüreceğiz. Bunu yaparsanız, biz her zaman tartışmaya açığız” oldu.

“BM Genel Sekreteri de sürecin ilerlemesini, kopmamasını istiyor”

Soru: Genel Sekreter Guterresin Güven Yaratıcı Önlemlere odaklanılması beklentisi var. Sekiz sene sonra yapılacak 5+1 toplantıda sadece güven artırıcı önlemlerle ilgili kararlar açıklanması ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Akansoy: Müzakerelere başlamak için ortak zeminin olmadığı bir ortamda, başka alternatifiniz yok. Günün sonunda, BM Genel Sekreteri de sürecin ilerlemesini, kopmamasını istiyor. Kıbrıs sorununu etkileyen iki temel etmen var, biri uluslararası gelişmeler, biri iç dinamikler. Şu anda uluslararası gelişmelere baktığımızda, Kıbrıs sorununun çözümüne dönük bir adım atmayı olanaklı kılacak bir zemin olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Doğu Akdeniz’de elektrik, doğalgaz projelerinin tartışıldığı ve bu projelerde gerek Kıbrıs’taki iki tarafın, gerekse Türkiye’nin dışarıda bırakılmaması konusu göz önüne alındığında, bu, çok çok önemli bir konu olarak önümüze çıkıyor. Bu bakımdan, gerek doğalgaz gerekse elektrikte enterkonnekte konusunda Türkiye’nin de devrede olmasının oldukça önemli olduğunu düşünüyoruz.

“Ümit ederim ki, Kıbrıs sorunuyla ilgili yaşanacak dinamikler, Türkiyenin de AB üyeliği sürecini paralel olarak ileriye taşır”

Soru: Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABye tam üyeliği hedef olarak göstermesi konusu da var...

Akansoy: Çok önemli, hem Türkiye için, hem de Kıbrıs için çok önemli. Türkiye’nin böyle bir konjonktürde bunu öne çıkarmış olması ve bunu öne çıkarırken, özellikle AB’nin kendini yeniden toplayıp geliştirmesi noktasında Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu ifade etmesi önemli unsurlardır. Ümit ederim ki, Kıbrıs sorunuyla ilgili yaşanacak olan dinamikler, Türkiye’nin de AB üyeliği sürecini paralel olarak açar, ileriye taşır.

Soru: Türkiyenin ABye tam üyeliği hedef olarak koyması Kıbrıs sorunuyla ilgili tezinde bir değişikliğe neden olabilir mi?

Akansoy: Kesinlikle olur. Çünkü Türkiye’nin, bırakınız tam üyeliği, Gümrük Birliği Anlaşması’nı genişletme yönünde AB ile varacağı bir mutabakat, vize serbestliğinin sağlanması ve özellikle Avrupa Savunma girişimleri bağlamındaki değerlendirmelerin doğrudan doğruya Kıbrıs’ı etkileyeceğini söyleyebiliriz. Türkiye’nin daha entegre olduğu bir AB, AB üyesi olacak yeni Kıbrıs için de önemli olur.

“(Rum siyasiler) Yeni bir açılıma hazır oldukları izlenimini vermiyorlar”

Soru: Hristodulidesin, Cenevre öncesinde yaptığı açıklamalarını ve tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Akansoy: Açıklamalarının katı bir şekilde şekillendiğini söyleyebilirim. Kamuoyuna yapılan açıklamalarda, yeni bir açılıma hazır oldukları izlenimini vermiyorlar. Bir tür diplomatik savunma stratejisi çiziyorlar. Gerek Menelaos’un, gerek Hristodulides’in, gerekse Kombos’un açıklamalarını okuduğumuz zaman, hazır olduklarını söylüyorlar ama bu hazırlığın çözüme yönelik olarak ne tür bir açılımı içerdiğini kamuoyuyla paylaşmıyorlar.

Bu haber toplam 762 defa okunmuştur