Tavuri’nin Hikâyesi
Tavuri’nin Hikâyesi
Simge Çerkezoğlu
“Kimsenin yardım etmediği insanlara yardım ettim hep, zenginden aldım fakire verdim” diyor Mustafa Serttaş, nam-ı diğer Tavuri… Aral Moral, Khora tarafından yayınlanan bu ikinci kitabında, karşımıza Arsen Lupen tadında çıkıyor. Şeytan ayrıntıda gizli misali Tavuri’nin görünmeyen hayat hikâyesine ışık tutuyor. Devleti soyanların elini kolunu sallayarak dolaştığı ülkede, fakir bir gencin nasıl dolandırıcıya dönüştüğünü anlatıyor. İnsan bu kitabı okuyunca cennetin de cehennemin de yeryüzünde olduğunu daha iyi anlıyor…
Tavuri’nin hikâyesini anlatmak istemenizin özel bir sebebi var mı?
Benimki bir merakla başladı. Tavuri’nin bir suçlu profili var ama aslında kimdir. Toplum Tavuri’yi ya da Mustafa Serttaş’ı hep suçlu profili ile gördü. Onu mahkemeden biliyor. Oysa özünde kim olduğu, ailesini, çocukluğunun nasıl geçtiğini merak ettim. Böylece başladı.
Kitaba başlamadan önce Tavuri ile tanışıklığınız var mıydı?
Kitabı yazma fikrine kadar resmen tanışmamıştık. Gazetecilik yaptığım dönemde adliye muhabirliği de yaptım. Birkaç haberini de yazdım ama tanışıklığımız olmamıştı.
“HEMEN KABUL ETTİ”
Hikâyeyi kaleme almaya nasıl başladınız, biraz da onu konuşalım…
Önce gazetecilik merakı ile Tavuri’yi anlatmak aklıma geldi. Bunu bir gazeteci arkadaşıma danıştım ve Tavuri’ye talebimi iletmesini söyledim. Birkaç gün içinde bana Tavuri’den cevap geldi, teklifimi hemen kabul etti. Ardından iletişime geçtik. Böylece tanıştık, görüştük birlikte kahve içtik ve kitaba başladık.
Acaba hiç daha da fazla deşifre olacağı endişesine kapılmadı mı?
Açıkçası öyle bir endişesi oldu mu olmadı mı bilmiyorum, emin de olamıyorum, ilginç bir konu. Bunu düşündü mü acaba bana hiç böyle bir şeyden bahsetmedi. Buna paralel olarak Kıbrıs zaten küçük bir ada hatta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti daha da küçük bir kara parçası… Bunca zaman insanları dolandırdıktan sonra böyle de bir kaygıya düşmedi sanırım.
“AJİTASYON USTASI”
Kitabın ilk bölümünde Tavuri’nin dolandırdığı insanlarla yapılan görüşmeleriniz var. Öte yandan bu insanların çoğu toplumsal figürlerimizden, onlar dolandırıldıklarını anlatmakta zorluk çekmediler mi?
Dolandırılan kişiler bunu ilginçtir gülümseme ve espriyle anlattı. Tavuri zaten çok iyi bir ajitasyon ustası. Birine bir yeltenmesi olacaksa bunu alttan girip üsten çıkıp başarıyordu. Zaten kapak fotoğrafına da bakarsanız şık giyimli, takıları olan, insanlara kendini güzel sunan birisini görürsünüz…
Kitapta farklı bölümler var ancak Tavuri ile yaptığınız görüşmelerden ya da izlenimlerinizden hiç söz etmiyorsunuz. Bunu objektifliliğinizi korumak adına mı yaptınız?
Aynen öyle, ben kesinlikle objektif olmaya çalıştım. Kendi görüşlerimi özellikle belirtmedim. Tabii gazetecilikten gelen bir alışkanlık, kitabı okuyanlar da bunu fark edecektir. Ben sadece Tavuri’nin resmini ortaya koydum. Onu ne övdüm ne de yerdim. Objektif olmaya çalıştım.
Ben yine de merak ediyorum. Siz Tavuri’yi nasıl buldunuz?
Bir kere Tavuri’ye çok farklı bakmak gerektiğini düşünmekteyim. Hep bu adam kimdir noktasından yola çıktığımda fark ettim ki ortada bir çocukluk travması var, ailesi parçalanmış. Maddi zorluklardan geçmiş ve bugün geldiği durumda da bunların çok etkisi var. Bunun yanında kendi ve başkalarının anlattıkları da bana onun kimseye zarar vermediğini gösterdi. Kimseye fiziksel zararı dokunmamış. Kimseye vurmamış, darp etmemiş. Özünde kötü bir insan değil. Tabii yanlış anlaşılmasın adli suçlarını inkar etmiyorum.
EMEKSİZ VARLIK
Siz de bazı yorumcular da Tavuri’ye ilişkin yaptığınız açıklamada “74’den sonraki ganimetçi Kıbrıs Türk toplumunun simgesi” ifadesini kullanıyorsunuz. Neden bu izlenime kapıldınız?
Kitabı yazarken bir noktada durdum ve düşünmeye başladım. Bir yol çiziyor, bir şeyler ortaya koyuyordum ama herkes bunu doğru anlayacak mı diye de kaygılanmaya başladım. Özellikle Marksist tarihçi Eric Hobsbawm’ın Eşkiyalar kitabına yoğunlaştım. Onun bu olguyu nasıl ele aldığına baktım. 74’den sonra toplumun sosyo-ekonomik ve karakteristik yapısına baktığımda aslında kitabın bize ayna tuttuğunu da gördüm. Etrafımıza baktığımızda toplumda çalışmadan kolay yoldan varlık edinme yarışı olduğunu görüyoruz. İnsanlar da böyle bir kaygı emek sarf etmeden, alın teri harcamadan köşe dönme merakı var. Bunlar da aslında Tavuri’nin yaptığı şeyler. Toplumun geneli de hiçbir emek göstermeden varlık göstermeye çalışıyor. Bu Tavuri’ye de topluma da çok uyuyor. Gelen tepkiler de tespitlerimin doğru olduğu yönünde.
Herkesin hayatında bir kırılma noktası vardır. Bence Tavuri’ninki aç kaldığı ve yemek çaldığı andı. Hikayenin özü de böyle başlıyor ancak Can Yücel’in dediği gibi fakir çalınca hırsız, zengin çalınca yolsuzluk oluyor.
Doğru bir tespit, ben de katılıyorum. Tavuri’nin hikayesi yemek çalmakla başlıyor. Toplumda cezasız kalan tavuriliğe de kitapta yer verdiğim makale ve köşe yazılarında da değiniliyor. Mesela sevgili Cenk Mutluyakalı’nın bir yazısı var “Medyadaki Tavuriler Ne Olacak” diyor başlığında. Günümüzde Tavurilik olgusu bir kişi üzerinden değil, toplumun genelinde içimize işleyen bir durum. Hayatımızda pek çok Tavuri var. Sosyal hayatımızda, insan, aile ilişkilerinde, medyada siyasette pek çok alanda bu olgu var. Aynen Can Yücel’in dediği gibi…
OLUMLU OLUMSUZ TEPKİLER
Kitaba ilişkin nasıl tepkiler aldınız?
Tanıtım yapmaya başladığımızdan bu yana farklı tepkiler geldi. Olumsuz tepkiler de var. Ben kitabı okuyanların tepkilerine bakıyorum. Kitabı okumadan yapılan olumlu ya da olumsuz tepkiyi kabul etmiyorum. Kitabı okumadan eleştirenler oluyor. Ben sadece bir insana ayna tuttum. Herkesten ricam önce okusunlar değerlendirsinler daha sonra görüş belirtsinler.
Bu ikinci kitabınız sanırım bu süreçte okurun Kıbrıslı Türk yazarlara olan ilgisini değerlendirme fırsatınız olmuştur.
Son on yılda Kıbrıs Türk yazarlar çok üretmeye başladı. Yayınlar arttı ancak ilgi yetersiz. Üniversite, eğitim adası diyoruz ama kitapçı ya da yayın evine sorsanız gerçekten çok zor şartlarda faaliyetlerini sürdürdüklerini anlardınız. Oysa kitapçıların önünde kuyruklar olması lazım. Bunu illa ki Kıbrıslı Türk yazarların kitapları için değil, öğrencilerin kendi alanlarına yönelik olarak da söylüyorum. Tavuri Khora yayınlarından çıkan yirmi altıncı kitap. Her kitaptan ortalama bin tane basılıyor ancak henüz hiçbir kitabın ikinci baskısı yapılamadı. Bu çok üzücü oysa eğitim seviyemizin yüksekliği ile övünüyoruz ancak demek oluyor ki yeterince okumuyoruz.