1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Tayyip Erdoğan kaybederse Kıbrıs  sorunu çözülür mü diyorsunuz?
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Tayyip Erdoğan kaybederse Kıbrıs  sorunu çözülür mü diyorsunuz?

A+A-

Türkiye’den Erdal Güven geldi…
30 yıllık arkadaşımız…
O Cumhuriyet’te, ben Yenidüzen’de “çömez”ken, Yeşilırmak’ta tanışmıştık…
Nereden nereye?
Şimdi Diken’in Genel Yayın Yönetmeni…
diken.com.tr

-*-*-

Hani her yıl Türkiye’den bir otobüs dolusu gazeteci getirilir ya; o dönemlerden biriydi ve Yeşilırmak’ta bu gazetecilere yemek veriliyordu.
20 Temmuz tabii ki.
1992 veya 93…
Erdal Güven ile Yeşilırmak’ta Asmalı Plaj’da tanıştık…
Aralarında Erdal Güven’in de bulunduğu Türkiyeli gazetecilere, “… Sizi bu ülkeye getiriyorlar, sadece istedikleri insanlarla görüştürüp, gazı veriyorlar, ülkenize dönüyorsunuz ve doğruları bilmeden yazmak zorunda kalıyorsunuz” gibisinden bir laf etmiştim…

-*-*-

Sevgili Erdal, Cuma akşamı Lefkoşa’da, DAÜ İletişim Fakültesi ve Rüstem ortaklığında, bizlere “Türkiye’de gazetecilik”i anlattı…
Sohbet muhteşemdi.
DAÜ İletişim harika bir şey yaptı.
Sohbet sırasında, Türkiye’deki gazeteciliğin Kıbrıs veya Kürt meselelerine bakışındaki “milliyetçi damar” da dile getirildi…

-*-*-

Neyse, Erdal Güven, o milliyetçi damarın dışına çıkmayı başarmış, “gazeteci” gibi bir gazeteci kalmayı hep başaran biri…
Sohbette kendisi anlattı…
Kıbrıs’a o ilk geldiği günlerde, “Sadece Denktaş’ı dinlemek olmaz” ortak görüşüyle yola çıkmıştık…
O’na özellikle Özker Özgür’ü ve Mustafa Akıncı’yı, “Denktaş” dışında kalan bazı liderleri ayarlamıştım.
Söyleşi yapmış, geri döndüğünde de bu isimler Cumhuriyet’te söyleşileri ile yer almıştı.

-*-*-

“Solcu” Cumhuriyet değil mi?
Elbette solcu!
İlhan Selçuk yönetiyor gazeteyi o günlerde…
Meğer, İlhan Selçuk Kıbrıslı Türk muhaliflerle söyleşi yapılmasına çok içerlemiş. Hatta kızmış.
Ve efsane solcu diye bildiğimiz İlhan Selçuk, o dönemdeki dış haberler müdürüne tabiri caizse fırça çekmiş; “Denktaş beyi üzmeyelim” gibisinden de laf etmiş…

-*-*-

Aslında sadece gazetecilik alanında değil, siyasette de Kıbrıs meselesine bakış, Türkiye’deki hiçbir karaktere doğru bir şekilde anlatılamadı.
Erdal Güven gibi konuyu “bir Kıbrıslı gibi bilen”lerin sayısı ne acıdır ki bir elin parmaklarını geçmiyor.

-*-*-

Bu da ciddi anlamda ürkütücü bir şeydir…
Örnek mi vereyim?
Mesela şu andaki Ak Parti zihniyetinin Kıbrıs sorununa bakışı; Türkiye’de Ak Parti’ye belki de “en muhalif” pozisyondaki yazarlardan Yılmaz Özdil’e göre, “çözüme daha yakın” durabilmektedir.
“Atatürkçü, demokrat” bir yığın insan; Kıbrıs ve Kürt meselelerinde, ne acıdır, ne umutsuzluktur ki, Tayyip Erdoğan’dan çok daha “tehlikeli” olabilmektedir.

-*-*-

Elbette bu, bir yandan bizim başarısızlığımızdır.
Ama öte yandan, Kıbrıs Türk toplumunun geleceği ve varlığı adına çok ciddi çıkmazdır…

-*-*-

Nasıl ki, Kuzey Kıbrıs’taki faşist kadrolar, çok fazla dillendirdikleri “KKTC’nin sonsuza dek yaşatılması”nın en temel başlangıcı olabilecek “tanıtım” konusunda sınıfta kalmıştır; aynı coğrafyadaki çözüm yanlıları da “çözümün neden gerekli olduğunu” anlatmak konusunda, aynı derecede başarısızdır.

-*-*-

Türkiye’de Kasım’da erken seçim olabileceği konuşuluyor…
Değilse, 2023 Haziran ayında seçimler yapılacak…
Eğer birileri ortalığı karıştırıp da seçimlerin ertelenmesini sağlamaz veya sağlayamazsa, Tayyip Erdoğan’ın 20 yılı aşkın tek adamlık döneminin sonuna gelinebilir.
“Henüz net bir şey söylemek için çok erken; bir yıl uzun bir süre” diyor Erdal Güven…

-*-*-

Türkiye’de Tayyip Erdoğan dönemi kapanır mı yoksa devam mı eder bilemeyiz… 
Henüz net bir şey söylemek için çok erken de; net olan ne var biliyor musunuz?
Erdoğan’ın yerine seçilme olasılığı bulunanların yüzde yüze yakını, Kıbrıs meselesine bakışta, O’ndan çok daha “çözümsüzlükçü ve yayılmacı”dır.

-*-*-

Türkiye siyasetinde, HDP dışındaki tüm partilerin, “Kürt ve Kıbrıs” sorunlarına bakışı, MHP ya da Tayyip Erdoğan’ın bakışlarından zerre farklı değildir.
Ve bu Kıbrıs Türk toplumunun yok oluş sürecini en azından yavaşlatması ve belki durdurması adına, bu sorunda acil çözümün kaçınılmaz olduğuna inananlar için ciddi umutsuzluktur…

 


Sascha Zverev’e çok üzüldüm

Kendi çocuğumun başına bir şey gelmiş gibi üzüldüm…
Neden mi?
Anlatayım…

-*-*-

Alexander "Sascha" Alexandrovich Zverev…
Rus asıllı profesyonel Alman tenisçi…
Dünya 3 numarası…

-*-*-

Fransa Açık ya da Roland Garros’ta yarın finale yükseldi.
Rakip Rafael Nadal…
İlk set 7 – 6 Nadal’ın oldu.
Nadal 36 yaşında.
Zverev 25 yaşında…

-*-*-

Öteki yazıda bahsettiğim Erdal Güven’in söyleşisine katılmak için maçı terk ettiğimde, ilk set yeni bitmişti…
Söyleşi sonrası eve döndüm; hemen televizyonu açtım.
Bu maç öyle çok kolay bitmeyecek diye düşünmüş ve en azından sonunu yetişirim diye hayal kurmuştum.
Olmadı.
"Sascha" Zverev ayak bileğinden sakatlandı ve tecrübeli rakibiyle oynadığı yarı final maçını tamamlayamadı…

-*-*-

Bir tenisçi için çok uzun boylu… 
1 metre 98 santim boyu var…
Ve inanılmaz bir de yaşam öyküsü var…
Hem annesi, hem babası, Sovyet döneminin önemli tenisçileri arasında…
Yani Almanya doğumlu Sascha’nın kanında var bu iş…
3 yaşında raket sallamaya başladı.

-*-*-

Nadal finalde… 
Rakibi Hırvat Marin Cilic’i yenen Norveçli Casper Ruud…

-*-*-

Ama benim aklım hala ayak bileğini burkan o çocukta…
Göz yaşlarında…  
Yazın bir yere; Sascha Zverev çok şampiyonluklar kazanacak…

ten.jpg

Bu yazı toplam 2390 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar