1. YAZARLAR

  2. Ünal Fındık

  3. TC-KKTC ilişkileri nasıl olmalı?
Ünal Fındık

Ünal Fındık

TC-KKTC ilişkileri nasıl olmalı?

A+A-

TC-KKTC ilişkileri hep tartışmalı oldu. Maalesef bu ilişkiler bir türlü rayına oturmadı.

Geçmiş UBP iktidarlarında bu ilişki biçimi dert edilmedi. Ama bir yerlerde hep tartışıldı. Kapalı kapılar arkasında UBP kurmayları dab u ilişki biçiminden rahatsızlıklarını dile getirdi.
Buna rağmen bu kesimden hiç kimse bu rahatsızlığı muhatabına aktarma cesaretini gösteremedi. TC hükümetlerinin söyledikleri emir telaki edildi. Protokollere karşılıklı imzalar atıldı. Ama bu protokollerde yazılanların çoğu uygulanmadı.
Bu protokollere imza koyarken tek amaç günü kurtarmak, parayı alıp ödemeleri yapmaktı.
Giderek bu ilişki biçimi her iki tarafta da kanıksandı. TC protokolleri hazırlıyor, KKTC yetkililerine veriyor, ‘imzalar atılmadan para yok’ demeyi de ihmal etmiyor.
KKTC yetkilileri de parayı almak için imzayı atıyor ama gereklerini yerine getirmede acele etmiyor. Bu oyalama sürecinde elçilik devreye girerek yine aynı yöntemle, yani para tehdidiyle birşeyler yaptırmaya çalışıyor.
İki kardeş ülke, hatta ana-yavru olduğu iddia edilen iki ülke ilişki biçimi herhalde böyle olmaz.
Bu ilişki biçiminde her iki taraf da hatalıdır. TC ‘tehdit ve şantaj diplomasisi’yle yol almaya çalışıyor. KKTC de ‘oyalama taktiği ve geçiştirme yöntemi ile günü kurtarmaya’ çalışıyor.

Peki ilişkiler nasıl olmalıdır?
İşte asıl yanıtlanması gereken soru budur.
Öncelikle buradaki TC elçiliği başka bağımsız ülkelerde olduğu gibi sadece diplomatik misyon görevini yapacak.
TC hükümetleri, her yılın başında karşılıklı görüşmelerle mutabık kalınan ekonomik yardımları aylık taksitler halinde doğrudan KKTC maliyesine yatıracak.
KKTC maliyesi de hesabını kitabını buna göre yaparak adımlarını atacak. Fazladan borçlanma gerekirse buna kendi karar verecek. Bütçesini kendi yapacak, harcamalarına kendi karar verecek, kendi karar verdiği yatırımları kendi açacağı ihalelerle yaptıracak.
KKTC’deki KİT’leri, belediyeler, kurumlar, birlikler, dernekler projelerine katkıyı elçilikten değil, devletin maliyesinden talep edecekler.
TC ayrıca kurumlara ve belediyelere proje bazlı katkı yapacaksa bunu KKTC’ye ayrılan paradan düşmeyecek.

TC-KKTC ilişkilerinin sürdürülebilir ve iki tarafı da rahatsız etmeyecek biçimde olması bu ve benzer konularda iki tarafın da bugünkünden çok daha hassas davranmasıyla mümkündür.
Turizm teşvik edilecekse bunu TC Yardım Heyeti değil, KKTC Turizm Bakanlığı yapacak. Bilmem hangi köye yol, cami, okul ya da spor alanı yapılacaksa bu kararı TC Yardım Heyeti değil, KKTC makamları verecek.
Bu düzenleme erken bir zamanda yapılmazsa TC-KKTC ilişkileri giderek daha da kötüleşecek, bu da iki ülkeye de zarar verecek.
Bugünkü ilişki biçimi sürdürülebilir değil.
Su konusunu da, ekonomik protokol konusunu da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Her yıl 13.üncü maaş gündeme geldiğinde yaşanan ve 2011 yılında Ercan havaalanının bir şirkete devredilmesi ile sonuçlanan 13.üncü maaş krizi bugün hala sürüyor.
Türkiye’de 13.üncü maaş yok, sizde niye olsun denebilir. Buna yanıtı da Türkiye’nin Kıbrıs işlerinden sorumlu Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş verdi. Türkeş ‘Kıbrıs’ı bizimle kıyaslamayın, güney Kıbrıs’la kıyaslayın’ diyerek bu konuya net bir açıklık getirdi.
Elbette ben ‘Türkiye mecburdur bizim 13.üncü maaşları ödeyecek’ demiyorum. Aksine yazımın başından beri buradaki bütün sorumluluk KKTC maliyesindedir, 12.inci maaşı da, 13.üncü maaşı da, bütün maaşları da, ek mesaileri de o ödeyecek.
Nereden mi bulacak?
Ayağını yorganına göre uzatacak. Bu kadar basit. Ne kadar ekmek, o kadar köfte.
TC de her yılın sonunda 13.üncü maaşları bahane ederek istediği imzayı attırmaya çalışmayacak.
Bütün bunları düzeltemezsek zararını hep beraber göreceğiz.

Bu yazı toplam 2583 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar