TC-KKTC ilişkileri -ya da- ‘Büyük balık-küçük balık’ hikâyesi
Kıbrıslı Türkler gettolarda yaşarken ‘teşkilat kararı’ ile ‘Türkten Türke kampanyaları’na maruz kaldı. Alışverişi kendi tüccarına yönlendirenlerin kapı arkasında Rum tüccarlarla nasıl alışveriş yaptığı bilinmiyor değildi. Ama can korkusu ile böyle bir ‘düzen’ yaratılmıştı. Rum’dan mal alanın ‘katli vacip’ti!
Toplumlar arası çatışmaların bilinçli bir şekilde organize edildiği, 450 yıl boyunca birlikte yaşamış iki cemaati çatıştıracak her tür provokasyonun planlanıp uygulandığı artık belgeleriyle biliniyor.
Sevgili Niyazi Kızılyürek’in “Şiddet Mevsiminin Saklı Tarihi” adını verdiği belgelere dayalı son kitabı, Kıbrıs sorununu detaylarıyla bildiğini zannedenlerin bile birçok bilgiden mahrum olduğunu göstermesinin yanı sıra, Kıbrıs’ta bugüne nasıl gelindiğini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Kitapla ilgili izlenimlerimi bir başka yazıda aktaracağım.
Bugün ise ‘büyük balık-küçük balık’ hikâyesine bakalım birlikte…
Yani TC-KKTC ilişkilerine…
**
Kıbrıslı Rumlarla çatıştırılan Kıbrıslı Türkler, liderliğin baskı ve tehdidiyle ‘Türkten Türke kampanyaları’na yönlendiriliyordu o zamanlar ve sonra da kaderleri pek değişmedi!
Mesela bugüne baktığımızda yine bir ‘kampanya’dan söz etmek mümkündür ve bu kampanyanın adı “KKTC’den Türkiye’ye” diye anılabilir pekâlâ…
‘Teşkilat kararı’ yoktur ortada, ama toplumsal belleğe kazınmış, içselleştirilmiş, ezberletilmiş bir algı vardır ‘ekonomi’ başlığı altında ve bu tamamıyla “Türkiye verir gibi yapsın, ama günün sonunda Türkiye karlı çıksın” mantığıdır.
‘Yardım’, ‘hibe’, ‘katkı’ adı altında yazılan rakamlar Türkiye’den KKTC’ye gelen meblağlar olurken, ‘ticaret’, ‘turizm’, ‘eğitim’, ‘bankacılık’ gibi resmi ve bir kısım da adı resmi raporlarda yazılmayan gayrı resmi rakamlar da KKTC’den Türkiye’ye akan meblağları oluşturuyor.
Gayrı resmi olanların hesabını bilebilmek mümkün değil, resmi olanlara bakılınca ise sadece ithalat-ihracat dengesizliğinden yılda 1 milyar dolardan fazla paranın buradan oraya gittiği görülüyor.
Bunun adı da ‘serbest ekonomi’ olarak anılıyor.
Zaten ‘film’ tam da burada, ‘serbest’ sözcüğüyle başlıyor.
**
‘Serbest ekonomi’yi bize anlatanlar diyorlar ki, “Türkiye’den bir ürün gelecekse, biz buna fon koyamayız. Çünkü hayat pahalı olur. O fonu da vatandaş öder çünkü…”
Vay! Ne kadar ‘halkçı’ bir yaklaşım bu!..
İyi de Türkiye neden böyle davranmıyor?
TC’nin genel tüketiminde ‘devede bit’ bile olamayacak kadar düşük rakamlara rağmen, niçin birçok KKTC ürünü Türkiye piyasasına giremiyor?
Mesela ‘şekerli’ ürünler…
Nasıl olur da bir tek şekerleme, lokum, sucuk, kek, macun, gullurigya, köfter, şekerli peksemet, damla sakızlı dondurma satın almasın şu garip KKTC’den Türkiye?
Sahi, daha geçen ay yeni bir ‘yasak’ koymadı mı Türkiye, KKTC’den giden birkaç yüz adet çantayı, valizi engellemek için? Yılda birkaç yüz adet valiz ve çantanın TC ekonomisinde yaratacağı sıkıntı neydi ki?
Hani et-tırnaktık biz?
Hani ‘serbest’ti ekonomi?
**
KKTC’de TC ile ilişkilere bakış açısı yukarıda özetlendiği gibi olanlar sayesinde KKTC’de birçok sektör battı, bitti, kül oldu!
Kimse bize ‘katakulli’ okumasın!
Bu ilişki biçimini ezberleyenler de lütfen hafızalarını yitirsinler artık!
Ne ‘liberal ekonomi’ dersi almaya tahammülü kaldı bu ülkede yaşayanların, ne de ‘ana-yavru’ edebiyatına!..
Bıraktım milliyetçilikten nemalanan kesimleri bir tarafa… Adının yanına ‘sol’la alakalı bir sıfat yakıştıranlaradır esas lafım, asıl kızgınlığım.
Bir daha sakın, ama sakın ‘kamu açıkları’ndan söz ederken, ‘TC’den gelen katkılar’ı anlatırken ve ‘denk bütçe’yi denkleştirmekten dem vururken, sakın ama sakın o ezberlediğiniz cümleleri kurmayın.
Zira hepsi birer yalan, tümü birer göz boyama…
Eğer doğru olsaydı zaten tespitleriniz, şimdiye dek 50 defa kurtulmuştu ekonomi, düze çıkmıştı dar gelirli, denkleşmişti devlet bütçesi…
Ama değil işte ve savunduğunuz görüşler sınıfta kaldı, duvara vurdu ve dağıldı.
Şimdi başka bir metin ezberleyip gelin artık halkın karşısına…
Eski ‘teşkilat kararı’ ile yaratılan ‘Türkten Türke kampanyası’ nasıl tarihin ve insan aklının girdabına kapılıp mahkûm olduysa, bu ‘tek taraflı işleyen’ ekonomik model de mahkûmdur artık!
‘Küçük balık’ bu kafayla ‘yem’likten kurtulamaz çünkü…
Yeni hükümetin önündeki en önemli mesele de ‘büyük balık’la nasıl oynayacağıdır.
Umarım ‘ezber’ bozulur bu sefer…