TC KKTC’Yİ ‘SİYASİ EŞİT’ GÖRÜYOR MU?
Tatar “Cenevre’ye elimiz güçlü gideceğiz” demiş.
Gerekçe?
“İki ayrı egemenliği savunuyoruz da ondan…”
Ne isteyecek Tatar Anastasiadis’ten?
‘Siyasi eşitlik’ tabii ki…
Anastasiadis ne isteyecek Tatar’dan?
Toprak tabii ki…
Kıbrıs sorununda denklem bellidir: Bir taraf tanınmışlık haklarını, diğer taraf da elindeki fazla toprağı paylaşmayı kabullenecek.
Al-ver sürecinin temeli bu…
Zaten ‘siyasi eşit’ kabul edildikten sonra Kıbrıslı Türkler dünyaya bağlanmış olacak.
Bu yüzden ‘federasyon değil de ayrı devlet’ talebinin bir mantığı yok. Mümkünatı da yok.
Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamalarında satır aralarında da bu var zaten. ‘Siyasi eşitlik’ istediklerini sürekli vurguluyor.
Kimin için?
Kıbrıslı Türkler için…
Peki ama Mevlüt Çavuşoğlu’na sormak lazım: Siz, yani Ankara hükümeti ‘siyaseten eşit’ görüyor musunuz KKTC’yi?
Kıbrıslı Türkler sizin için nedir tam olarak?
Bunu bir netleştirmek gerekiyor artık…
* * *
‘Tanıyorum’ dediği KKTC’de Ankara’nın karışmadığı ne kaldı?
Yürütme ‘Kıbrıslı Türklerin iradesini yansıtan’ bir kuvvet olmaktan çıktı. Cumhurbaşkanı da müdahale ile seçtirildi, Başbakan da parti içi müdahalelerle belirlendi, koalisyon ortakları da müdahaleler sonucu birleştirildi.
Yasama organı desek, yine benzer bir durumda… Sürekli Ankara’dan gelen yasa beklentileri ve TC-KKTC arasında birkaç haftada bir imzalanan protokollerden başka iş yapamaz durumda meclis.
Mali protokol geçmeden kültür protokolü, daha o komiteden geçmeden Koordinasyon Ofisi, daha onu tartışmadan bir diğeri…
Ve son şekliyle bir diğer ‘erk’e geldi sıra… Yargı adeta yaylım ateşine tutuldu. Mesnetsiz iddialarla bağımsız yargı kurumuna orta ve uzun vadede zarar vermesi muhtemel saldırılar yapıldı.
Başta TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere ‘din elden gidiyor’ yalanı üzerine bina edilmiş bir yığın laf edildi, en ağırından…
İşin daha vahim tarafı, ‘Anayasa’yı koruyacağına’ dair yemin etmiş devletin en üst mevkilerinde oturanlar da bu koroya katılmayı seçtiler.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan ‘Ankara ne derse o’ şiarıyla hareket ederken, yasamanın başı, yani Meclis Başkanı da ‘suskun kalma’yı tercih etti.
Oysa yargıya yapılan bu benzersiz saldırıya karşı durması gereken ilk iki kurum yürütme ve yasama olmalıydı.
Bu makamları işgal edenler tercihlerini bir kez daha halktan ve haktan yana değil, biat etmekten yana kullandılar.
Tatar ve Saner ve de Sennaroğlu Türkiye yetkililerine “Hem yanlış biliyorsunuz, hem de bu sizin karışabileceğiniz bir konu değil” diyebilmeliydiler.
Orada oturanlar bu cümleleri kurabilecek kişiler olmalıydı.
İki ‘kardeş devlet’ iddiası varsa Ankara’nın ve de ‘tanıyorsa’ eğer KKTC’yi gerçekten, böyle olmalıydı.
Ankara’ya ‘siyasi eşitlik’ konusunda ağzını açamayanların Kıbrıs müzakere masasındaki görüntüsü komik olabilir, olsa olsa…
Ve Kıbrıslı Türkler için ‘siyasi eşitlik’, ‘ayrı egemenlik’ falan istermiş gibi davranan Türkiye’nin de…
Artık bıktık. Gerçekten de bıktık.
Anlıyor musunuz?