1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Tecrübe, bilgi, öğretmenlik ve zarafet… Emir Ali Başar
Tecrübe, bilgi, öğretmenlik ve zarafet…  Emir Ali Başar

Tecrübe, bilgi, öğretmenlik ve zarafet… Emir Ali Başar

Emir Ali Başar… 1929 doğumlu… Tam 89 yaşında… Şimdilerde çok da iyi olmayan sağlığı nedeniyle evinde emeklilik günlerini geçiriyor…

A+A-


tayfun-008.jpg

Emir Ali Başar… 1929 doğumlu… Tam 89 yaşında… Şimdilerde çok da iyi olmayan sağlığı nedeniyle evinde emeklilik günlerini geçiriyor… İlk öğretmenlerimizden… Öğretmenlik yıllarında sayfamızın adında bulunan çok ‘emek’li yılları olmuş… Kimya öğretmenliği, müdürlüğü ve Ankara Kültür Ataşeliği gibi görevler…

Kızı Dr. Şerife Başar Kasapoğlu İzmir’de Çocuk Hastalıkları Uzmanı, oğlu Dr. İsmet Başar Kıbrıs’ta Üroloji Uzmanı…

Emir Ali Başar Hoca, o neslin örnek isimlerinden ve şimdinin de dinlenilmesi, bilgiler alınması gereken biri… Onunla konuşmak, hatıralarını ve yorumlarını dinlemek size çok şey kazandırıyor… Zarif ve dolu bir insan… Yaşına ve çok da iyi olmayan sağlığına rağmen kibarlığı, saygısı ve saygınlığı hiç tükenmemiş. Konuğunu karşılarken, uğurlarken ayağa kalkma çabası önünde saygıyla eğilmeyi gerektirir. Emir hocayı tanıyınca, ‘öğretmenliğin büyüklüğünü’ bir kez daha hatırlarsınız…

t1-054.jpg

Emir hocam; sizin bir kitabınız var ‘Anılarım’ adında… Orada çeşitli zamanlarda çeşitli anılarınız var ama ben şimdi emeklilik günlerinizden başlamak istiyorum. Nasıl geçer emeklilik günleriniz?

Emekli olduktan sonra tekrar Türkiye’ye dönmek durumunda kaldık çünkü torunların bakımı gerekiyordu. 1988’den sonra 5 yıl daha Türkiye’de İzmir’de kızımın ikamet ettiği şehirde kaldık. Daha sonra memlekete döndük. O günden itibaren evimizdeyiz. Herhangi bir meşguliyetim yok.

İzmir’de 5 yıl torunların büyümesini beklediniz...

Evet. Daha önce görev nedeniyle Türkiye’de Ankara’da idik. Geldim Kıbrıs’a. 1 yıl sonra emekli oldum. Ama işte torunların bakımı nedeniyle tekrar dönmek durumunda kaldım. Bu defa Ankara’da değil de İzmir’de 5 yıl geçirdik.

 

 

t3-026.jpg

“LEFKE’Yİ ÇOK SEVERİM”

Öğretmenlik yıllarında unutmadığınız anılarınız mutlaka vardır… Anlatır mısınız?

Öğretmenliğe Lefke Sanat Okulu ve Ortaokulda başladım. Öğretmen arkadaşlarım benim lisede okul arkadaşlarımdı. Aramızda işbirliği vardı. Hepimiz de mesleğini seven insanlardık. Lefke küçük bir yerdi diğer yerlere nazaran fakat öğretmeni çok seven bir ilçemizdir. Lefkeliler öğretmene büyük saygı gösteriyorlar. Onun için aradan geçen bu kadar yıldan sonra da Lefke’yi ve öğrencilerimi ve de Lefkelileri çok seviyorum. Lefke’den mecburen ayrıldım. Çünkü eşim o zaman Kıbrıs radyosunda görev almıştı. Gidip geliyordu, o zamanki ulaşım bu kadar kolay değildi. Onun için Lefke’den ayrılmak mecburiyetinde kaldım, ama hiç istemeden ayrıldım.

Görev yaptığınız yerlerden en çok sevdiğiniz yer miydi Lefke? Öğretmene verilen değer bakımından mı seviyordunuz?

Hem öğrenciler öğretmeni çok severdi, hem de veliler öğretmeni çok sever, değer verirlerdi.

Son zamanlarda gittiniz mi Lefke’ye?

Belki de 20 yıl var gitmedim.

Gitmek ister miydiniz Lefke’ye?

Oğlum da söylüyor ama kendime güvenemem, araba tutar mı beni, tutmaz mı, çünkü 4-5 yıldan beri sağlığımla mücadele ederim. Araba yolculuğundan korktuğum için cesaret edemedim.

t4-011.jpg

AMERİKA GÜNLERİ

Peki Emir Hocam; Amerika günlerinize dönelim isterseniz. Kitabınızdan öğrendiğime göre sanırım 61 – 62 yıllarında gittiniz. 7 aylık bir kurs için… Tabii o yıllar Kıbrıs Cumhuriyeti dönemiydi.  Sizin grupta Kıbrıslı Rumlar da var mıydı, nasıldı orada günler?

Kıbrıslı Rumlar da vardı. 66 ülkeden, rakamı aklımda kaldığına göre 400’ün üzerinde öğretmendik. Fen gurubu 38 kişi Pensilvanya’nın Pitsburg şehrinde düzenlenen bir kursa katıldım. 7 aylık bir sürede uygulandı bu kurs. Bizim grubumuzda Rum yoktu, ama başka gruplarda Rum vardı. Rumlar vardı ve cumhuriyet yeni kurulduğu halde ayrımcılık yapan maalesef onlardı. Geçmiş yıllarda bu programa katılan ailemizden arkadaşlar vardı. Onların yardımı ile hazırlıklı gittik. Hatta özel olarak halk oyunları da öğrendik. 3 tane birbirimizi çok seven aynı dairede çalışan arkadaşlardık biz. Rahmetli Macit Yüksel Bey ve rahmetlik Selçuk Aynalı beyle çok iyi hazırlanıp gittik ve düzenlenen törenlerde ön saftaydık. Milli oyunlar oynadık, kendi müziğimizle gittik. Çok beğenilip alkışlandık. İyi bir hatıramız oldu. Hatta bir şeyi anlatayım size. Washington’da izciler grubu dünyadan gelen öğretmenlerin bir kısmını geziye götürdüler. Piknik dedikleri. Biraz da bu programın siyasi olduğunun ben farkında değildim, ondan sonra anladım. Çeşitli sorular sordular… Herkes bir kelime ile cevap verdi. Bizim aramızda Beden Eğitimi Müfettişi Selçuk beyin çok iyi bir İngilizcesi vardı. Dinledikten sonra sıra ona geldiğinde dedi ki; “Ben Müslümanım. Müslümanlar yaşamları süresince cennet ve cehenneme inanırlar. İyi insanlar cennete gideceklerini, kötü insanlarsa cehenneme gideceklerini biliyorlar. Zannedersem ben şimdi öldüm ve cennetteyim dedi. Bir alkış koptu ki Amerikanlar komplimanı çok seviyorlar.

O da siyasi konuştu aslında, onların beklediği cevabı verdi.

O arkadaş da emekli oldu, çocuklarını okutmak için İngiltere’ye gitti orada maalesef vefat etti.

Peki Hocam Amerika’dan Ankara’ya dönersek, Ankara’da da Kültür Ataşeliğiniz oldu bir dönem. O günlerden bahsedebilir miyiz?

Orada okudum ve bu okuldan bugün herhalde 1000-1500’ün üzerinde mezun olan Kıbrıslı var ama ilk kapıyı açanlardandır bizim grubumuz. Bu okulu bulan aslında Mağusa’da tanımazsanız bile mutlaka ismini duydunuz; Nejdet  Dökmecioğlu, kitapçı. İkinci yıl giden grupta ben ve ortaokul Müdürü idi Lefkoşa’da Ahmet Tansel, birlikte gittik. Ankara’da daha sonra gruplar geldiler okula. Ben öğrenci iken Lefkoşa Türk Lisesi’nde üç tane Türkiye’de okumuş öğretmenimiz vardı. Ötekiler hep ilkokullardan alınan başarılı, ehliyetli öğretmenlerimizdi bizi yetiştiren öğretmenler. Fedakârlıkla yetiştirdiler bizleri. Ankara’da öğrenci olabilmek için çok mücadele etmiş olan gruptanım. Allah kısmet etti görevle de gittim oraya; 5 sene kaldım.

 

Emir Ali Başar’ın ‘Anılarım’ kitabından ilk adımlarını anlatan sıcacık bir anı;

 “Bir gün annem mutfaktan çıkıp oturma odasına geldiğinde mutfak kapısını açık bıraktığını fark etmiş, beni hasırın üzerine bırakarak kapıyı kapatmaya gitmiş. Geri döndüğü zaman beni odadan dışarıda, köpeğin yanında ayakta bulmuş. Önce çok korkan ve heyecanlanan annem, köpeği ve beni sakin görünce rahatlamış. Beni kucağına aldıktan sonra nasıl olup da ayağa kalktığımı merak etmiş ve tekrardan yerde uzanan köpeğin yanına oturtmuş. Ben önce iki elimle pat pat diye köpeğe vurmaya başlamışım, köpek darbelerden rahatsız olup ayağa kalkınca ben de köpeğe tutunarak ayağa kalkmış ve köpeğe tutunarak ayakta durmaya devam etmişim. Köpek boynunu geri çevirerek bana bakmış ve yavaş yavaş yürümeye başlamış. Ben de köpeğin adımlarına uygun olarak ilk kez o gün yürümeye başlamışım.

t2-050.jpg

 

“EN İYİ BİLDİĞİM ANKARA, EN ÇOK SEVDİĞİM İZMİR”

Ankara’daki öğrencilik yıllarınızın o görevde mutlaka ki başarınızda bir etkisi olmuştur.

Hele mezun olduğum okula, bu defa o okulda okuyan öğrencilerle ilgili ziyaretlerimde hemen hemen o okulda kalıp özlem giderdim. Ankara’yı çok severim. Ankara’da 3 yıl öğrencilik, 5 yıl da görevle kaldım.

Görevden sonra tekrar gittiniz mi Ankara’ya?

Görevden sonra, oğlum vardı orada, evi vardı kısa da olsa kalıp Ankara’yı ziyaret ettim. İstanbul’a çok az 2-3 defa gittim. Bir kez öğrenci iken ondan sonra da ziyaretlerimiz oldu. Orada da akrabalarımız vardı. İyi bildiğim şehirlerden Ankara, en çok sevdiğim şehir de İzmir’dir.

Ataşelik günleri nasıl geçti Ankara’daki öğrencilik tecrübenizden sonra?

Öğrencilik geçirdiğim için, bilerek severek bu görevi yaptım. Takdir edersiniz ki liseden sonra meslek seçmiş öğrenciler onlar; hem gurbettedirler hem de dönüm noktasındalar. Onlara herhangi bir konuda rehberlik yapılmazsa herhangi bir bocalamada öğrenimleri durur, bursları durur vs. hizmet ettiğime inanırım ve böyle bir görevde bulunduğum için de çok mutluyum.

Mutlaka ki o zamanki öğrenciler de çok mutluydu... Peki hocam eski öğretmenlik günleri, eski eğitim ve kuralları, eski eğitim biçimi ve bilginiz varsa şimdiki eğitim biçimi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Benim öğretmenliğimin ilk yedi yılı müstemleke (sömürge) idaresinde geçti. 1953 ve 60 arasında. 53’te başladım öğretmenliğe 60’a kadar İngiliz müstemlekesinde. Kütüphanemiz, laboratuarımız, spor faaliyetlerimiz, bugünkü imkânlarımız yoktu. Yasaklamalar da vardı, mesela İstiklal Marşını okutamazdık okullarımızda, bayrak da çekilmemişti. Son yıllarda Lefke’de öğretmenliğim esnasında Türk bayrağı daha çekilmezdi. Yasaktı.

“İSTEMEDEN MESLEK SEÇMEK ZORUNDA KALDILAR”

O yokluklara, o kısıtlamalara karşın o zamandaki öğrenciler galiba daha çok şey mi alıyorlardı okuldan yoksa şimdi yeni imkânlar öğrencilerin daha kapasiteli yetişmesini mi sağlıyor?

Bir lise vardı. Lefkoşa Türk Lisesi. Sonra 5 ortaokul açıldı. Sonra bu ortaokullardan birkaç tanesi liseye dönüştürüldü. Mesela 19 Mayıs Lisesi, Mağusa Namık Kemal Lisesi, Baf Kurtuluş Lisesi en sonunda ve ortaokuldan başlayarak bunar liseye dönüştürüldüler. Daha önce kısıtlıydı.  500 kişi imtihana katılır 80 kişi alırlardı. Müstemleke idaresinde çok Rum beklediğini, istediğini pek almış sayılamaz. Ondan sonra gelişmeler başladı ve Türkiye’den öğretmenlerden sonra biz ilk Kıbrıs’a öğretmen olarak gelen 10 arkadaş; Kubilay Çaydamlı, Burhan Tuna, Ali Süha, Halit Fedai... Çoğunu kaybettik. Reşat Güneyli, ben, Ahmet Tansel bir de Larnakalı Milletvekilliği yapan Nejdet Hüseyin vardı. Bu arkadaşlarla başladık Türkiye’nin verdiği imkânlarla çok güzel başlandı, çok fedakârlıkla çalışıyorduk. Bugünlere gelirsek gazeteleri maalesef göz sağlığım nedeniyle okuyamam, duyduğum kadarı ile, gelen meslektaşlarla konuşurken, öğretmen hakları bakımından hakkını almış olarak kabul ediyorum. Maaş yönünden, imkânlar yönünden… Fakat mesleğe çoğu isteyerek katılmadı sistem nedeniyle… Adam imtihana girerek üniversiteye gider, falanı kafasında hayal ediyordu kazanamadı. İstemediği bir meslek olarak öğretmenlik karşısına çıktı diye düşünüyorum.

“MESLEKLERİNİ SEVMİYORLAR”

Yani sistemde bir sorun var demek ki…

Muhakkak. Bugün bu mesleği yapanlar içerisinde mesleği sevmeyenler olduğuna inanıyorum maalesef. Hiçbir zaman ne maaşımıza ne ders sayımıza itiraz ettik, ne de verilen ek görevlere itiraz ettik.  Bugün dahi devletlidir öğretmen ama o nöbet gününde dahil ek ücret ister. Aralarında muhakkak çok kıymetliler vardır. Üniversite bitirmişlerdir. Bizim bulamadığımız imkânlar onlara bugün sağlanmaktadır ama görev başında hiç ayırmadan konuşuyorum;  Tüm öğretmenlerin esas mesleklerini unuttuklarını söyleyebilirim. Görevleri sınıftadır, çocuklardır… Hatta özel dersler, toplumu düşünün aldığı maaşları; ancak geçinebilirler ve çocuklarına özel dersler aldırmak zorundalar. Bunu ben yakıştıramıyorum bu mesleğe. Öğretmenlik öyle bir meslektir ki severseniz o mesleği yürütürsünüz, insanı severseniz, çocuğu severseniz ona daha başka hizmet edersiniz. Öyle aracılar varmış bunlar arasında, birbirlerine öğrenci tavsiye eder, öğrenci bulurlar. Üzüntüm bu…

BİRLİK BERABERLİK

Çok değerli bizim için yorumlarınız, okuyacak olanlar için de çok değerli… Mutlaka bu söyledikleriniz önemsenecektir... Son olarak neler söylemek istersiniz?

Bu soru karşısında, kitabımda bahsettim zaman zaman ama. Bu ülkeye bizden önce öğretmenlerin çok büyük hizmeti olmuştur. İngiliz ayrıldıktan sonra biraz toparlandı Kıbrıs Türk Cemaati. Çünkü bilemem kaç bin kişi gitti Türkiye’ye, bir boşaldı Kıbrıs Türkü, azaldı, bir de ondan sonra İngiliz’in ayrımcılığı vardı. Ama hiç düşünülemeyen bir birlik beraberlik geldi Kıbrıs Türküne. O birlik beraberlik bizi bu günlere getirdi. Benim üzüldüğüm nokta budur. Bugünü kolay kazanmadık, neler çektik karşı toplumdan, ülkeyi idare eden Müstemleke idaresinden. Ama o günkü sevgi yoktur.

Yani o birlik beraberlik yoktur.

Bozuldu. O birlik beraberlik sayesinde kendimizi koruduk. Şeyi hatırlıyorum; Dr. Fazıl Küçük’ün ortaya atıldığı günleri. Bir gazeteci olarak atıldı ortaya ama gazetesi sayesinde toplum da ona yaklaştı. Ona hizmet eden öğretmenler de vardı; Ya görevdeyken gazetede çalışan öğretmenler vardı, ya da emekli olduktan sonra çalışan öğretmenler vardı. Bugünlere geldik. Eksiklerimiz var mı; çok var.  Partiler var mesela, partiler arasındaki ilişkileri beğenmiyorum. Bu ideolojik şeyleri de pek beğenmem. Bunlar bize gereklidir fakat o birlik beraberliğimizi zayıflattığına inanırım. Bilmiyorum fikirlerime katılır mısınız katılmaz mısınız?

Çok teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim.

 

Bu haber toplam 5658 defa okunmuştur
Etiketler :
Adres Kıbrıs 397 Sayısı

Adres Kıbrıs 397 Sayısı