Tek Başına
“Ölüm; insan ruhunun duvarlarını, oradaki eski acıları kapatarak bir başka renge boyar ama bir süre sonra, eski boyaları kazınmadan badana yapılmış bir duvar gibi; insanın ruhundaki asıl renkler yavaş yavaş ortaya çıkar” demişti Ahmet Altan.
Yaşam içerisinde acılarımıza, hüzünlerimize, duygularımıza ne kadar “badana” çekmişiz, hiç düşündünüz mü?
Yüreğimizdeki yaraları, döküntüleri kazıyıp iyileştirmekten kaçıp, üzerini yaşamın boyalarıyla boyayıp öyle çıkmışız herkesin karşısına.
Ve elbette kendi karşımıza da.
Ta ki bir gün gelip de badanaların dökülüp, içindeki yaraların ortaya çıkmasına kadar.
Önce insan kendi şaşırır üzerinde ne kadar yara varmış diye.
Sonra karşısındakiler fark eder; yıllarca gerçekleri gizlediğinin ortaya çıkışının hayretliğinde.
Yalnızlaşmanın geçtiği yollardan biri olsa gerek; kendini; yüreğini saklamak.
Gitgide yalnızlaşmak ve yalnızlığa itilmek.
“Bir insana olabilecek en kötü şey, yalnız başına ölmektir” demişti Irvin Yalom.
Çoklukta yalnızlığı hissettiğin anlarda, gerçekten kendinin yalnız olup olmadığın daha bir anlaşılır.
Etrafına baktığında bir kubbeden başka birşey görmeksizin, Tanrı’nın nağmesinin aksettiği kulağında, tek başına, yürüdüğünün farkına varırsın birgün.
Hani bunu bazan da kendin istersin; yalnızlaşmayı...
Çoklukta kandırılmayı, ikiyüzlülüğü, kıskançlığı ve haseti gördükçe insanoğlu, daha bir az’la yalnız yaşamı seçmeyi yeğler.
Hani denilir ya; “az insan öz insan...”
Gerçekten bu duruma itiliyorsun bazen ve en iyisinin de bu olduğunu anlıyorsun bir vakitte.
Eskidendi “büyük aileler”in muhabbeti, içtenliği, dürüstlüğü, paylaşımcılığı.
Şimdilerde “istisna” denilebilecek düzeyde kalsa da “kocaman aileler”; birbirini çekiştirmenin, kıskançlığın ve samimiyetsizliğin her an şahidi olabilmekten dolayıdır ki, “tek başına” yol almana başlarsın dümenini kırarak, her zamanki dümen suyundan.
Fikret Kızılok’u dinlerken “Tek Başına” şarkısında der ki: “biliyorum kavuşmak imkansız, anlıyorum yaşamalıyım sensiz, tek başına...” .Verdiği mesajla yükleniyor, annen-baban-ailen-dostların-sevgilindeki yalnızlığın.
Hangisini seçersen seç; hepsinde tek başına kalmak yazılmış insanoğluna.
“genel bir kural olarak, insanın yaşamışlık duygusu ne kadar az olursa, ölüm kaygısı da o kadar büyük olur” derken Irvin Yalom, bir metabolizma olarak yaşamaktan öteye götürmemiz gereken, nice yaşamsal güzellikler olduğunun farkındalığına varmamız gerektiğini, bir çimdik atarak gerçeğe dikkatimizi çekiyor.
Bir metabolizma olarak yaşamaktan daha öteye... tek başına kalsan bile, yaşamı, istediğin tam anlamıyla yaşayabilmeyi denemek...