“Tek derdimiz hayatta kalmak”
Sanayici ve esnaf yıllar sonra “ortak eylem”de uzlaştı.
Tarihte ilk kez birlikte sokağa iniyorlar.
Hani bıçak kemiğe dayandı derler ya…
Kemiği de deldi, geçti…
“Bu bir varoluş mücadelesi” diyorlar şimdi…
Bir dönem güneyden gelen ekonomiyle yalancı bahar yaşandı.
“Kur Ekonomisi” dediler ismine…
Türk Lirası’nın değer kaybıyla geçici bir saadet oldu.
Pahalılık geldi ardından…
Şimdi güneye gidiyor, geçebilen…
“Asgari ücret 1.300 dolara denk geliyor ama alım gücü geriliyor.”
Ücretler artıyor ama anlamı yok.
“Asgari ücret” vergi politikasına dönüştü…
***
“Neslimiz Tükeniyor” diyor sanayici, üretici, esnaf…
Sokaklarda yerli ürün dağıtacaklar…
O ürünlerin markası da ortak: Neslimiz Tükeniyor.
Haklı itirazları var.
- Sanayi bölgelerinin sadece yüzde 17’si sanayicilere ait…
- En son sanayi desteği 2015’te verilmiş.
- Elektrik desteği yüzde 33’ten yüzde 0.1’e gerilemiş.
- Faizler tavan yaparken, borçlar yığıldıkça yığılmış…
“Bu düzenle bu ülkenin yönetilmesi mümkün değildir” diyorlar haklı olarak.
Yine de tam adını koyamıyorlar düzenin…
“Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü” diyemiyorlar mesela…
Şimdi yürütülen ayrılıkçı siyasetin toplumu hem dünyadan hem de üretimden koparttığı saptamasını yapamıyorlar.
***
Esnaf, zanaatkâr, sanayici, usta ve çıraklar “var olmak” için sokağa iniyor.
Çarşamba sabahı eylem var.
Varoluş kaygısı bu…
“Her sabrın bir sonu var” ifadelerini kullanıyor Sanayi Odası Başkanı Kamacıoğlu, “Hayatta kalmak için sokaklara dökülüyoruz.”
“Ya susup birer birer işyerlerimizi, işlerimizi, çalışanlarımızı kaybedeceğiz. Çocuklarımıza göç yollarını daha da kesinleştireceğiz. Ya da bu gidişe dur diyeceğiz…”
Yine de kapsamlı bir yol haritaları yok.
Sokağa inecekler…
Ses verecekler…
Ya sonrası?
“Göreceğiz…”
Elbette yine de önemli…
İsyan etmek, ayağa kalkmak, başkaldırmak bu düzene…
***
Hayatta kalabilmek…
Kıbrıslı Türklerin onlarca yıldır ortaya koyduğu tarihsel mücadelenin sonu bu işte…
“Ya teşvik veriniz ya da bırakınız kendi elektriğimizi kendimiz üretelim”
Sanayicinin en önemli taleplerinden biri de elektrik enerjisi teşviki…
“Ya kendi elektriğimizi üretmemiz için bize yer veriniz ya da yüzde 25 teşvik” diyorlar.
Sanayiciler ve otelciler enerji sorununu çözmek için birlikte kooperatif de oluşturdu.
“Güneş Parkı” kurmak istiyorlar.
Güneyde, Avrupa’da hatta Türkiye’de sanayi tesislerine önemli enerji teşviki vardır.
“Yenilenebilir enerjiye geçiş” özellikle desteklenir.
Burada başvuru kabul edilmiyor!
Sanayiciye yenilenebilir enerji yatırımı için yer gösterilmiş önceleri…
Geri almışlar daha sonra…
“Askeri arazi” demişler…
Gazeteci dostum Serhat İncirli soruyor: “Arazide kim vardı, Yunan alayı mı?”
Sanayi Odası Başkanı Ali Kamacıoğlu, bu ısrarlı soru üzerine, “Elbette öyle değildi” diyor.
Kendi elektrik enerjilerini üretmek için “uluslararası ihale” dahi açmışlar.
50 milyon Euro gibi bir maliyet çıkmış ortaya…
Sanayici ve otelci bunu karşılamayı kabul etmiş…
Olmamış…
Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu gibi sanayiciye de “yatırım” imkanı verilmiyor.
Bir başka gazeteci soruyor, “AKSA mı engel oluyor?”
“Bilemiyorum” diyor Başkan, “Bu yönde bir bilgim yok.”
“Toplanalım ve işletmelerimizin anahtarlarını teslim edelim, biz de memur olalım” sözleriyle isyan ediyor başkan…
Bugüne kadar hep “uslu çocuk” olduğunu anlatıyor.
“Buraya kadarmış” diyor…
“Ben” olmak kültürü…“Biz” olmak yerine…
20 Kasım Çarşamba günü saat 10.00’da “Başbakanlık” ışıklarında toplanıyor sanayici, esnaf….
“Biz orada olacağız, herkesi bekliyoruz” diye çağrı yapıyorlar.
Bu eylemde Ticaret Odası niye yok?
“Üreten örgütler olarak karar aldık” diyor Kıbrıs Türk Sanayi Odası ile Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkârlar Odası temsilcileri…
Şu soruyu özellikle gündeme getiriyorum: Adanın güneyinde ‘Kıbrıs Sanayi ve Ticaret Odası’ tek örgüttür ve çok daha güçlüdür.
Kuzeyde ayrı ayrı…
Ticaret Odası ayrı…
Sanayi Odası ayrı…
***
Kıbrıs Türk Sanayi Odası Başkanımız Ali Kamacıoğlu, bir yıl önce “birleşme” önerisi yaptığını, ancak geri dönüş alamadığını söylüyor.
“Tek beklentim üretime saygı göstererek birleşme olmasıydı…”
Ticaret Odası’nın örgüt olarak Avrupa’da “tanınmışlığın” avantajlarını kullandığını, bu gücünü de kimseyle paylaşmak istemediğini anlatıyor Kamacıoğlu…
Hatta şu örneği veriyor:
“Kuzey ile güney neyse, Sanayi Odası ile Ticaret Odası da öyledir.”
Şu sitemi önemli:
Hepimiz “ben” üzerinden hareket ediyoruz.
“Biz” olamıyoruz.
Özellikle 1974 sonrası böyle bir kültür gelişti.
“Ben” olmak kültürü…
“Biz” olmak yerine…
UBP ayıbıyla yüzleşti
Meclis’te şu oldu:
“Başkan seçilmiştir” diyen UBP hukuksuzluğunu kabullendi.
Ayıbıyla yüzleşti.
“Resmi Gazete”de ilan edilen başkanlığın hileli olduğu teslim edildi.
“Türkiye tebrik etti, bu iş bitti” dese de başını öne eğdi.
Ziya Öztürkler “istifa” etmek zorunda kaldı.
Geç de olsa doğru tavır takındı.
Bu kez 27 oy denkleşti ve Meclis Başkanı seçildi.
***
CTP’nin bu süreçte ortaya koyduğu direniş önemliydi, uzlaşıcı ve yapıcı yaklaşımı da sonuç verdi.
“Hukuk ve demokrasiye sahip çıkıyoruz” denmişti.
Mesele “Ziya, Zorlu, Kutlu” değildi.
Meclis Başkanı’nın “şaibesiz” seçilmesiydi.
“Hükümet” denen yapı kiriyle meşhur olsa bile...
Seçim “temiz” oldu bu kez…
En azından şu itiraz karşılık buldu: “Hukuksuzluk ve yalanı dayatamazsınız.”
Toplumun – özellikle de kanaat önderlerinin - gösterdiği tepki önemliydi…
Belki yığınsal bir eylem olmadı ancak…
Ortak bir kararlılık sergilendi.
“Hükümet” denen acayip ortaklık sürüklene sürüklene seçime gidecektir şimdi…
Başka da yol görünmüyor.
Kendi iç hesaplaşmaları, samimiyetsizlikleri, bilgi ve kapasite yoksunu halleri, iradesiz ve omurgasız duruşlarıyla çok gitmez.
Belki üç ay önce, belki üç ay sonra…
Ama mutlaka…