Tek elmayı vermek
İnsanı en çok iyilik yapmak, bir iyiliğe tanık olmak mutlu ediyor. Deneyimlerimden biliyorum bunu, bu konuda bir araştırma okuduğumu da anımsıyorum. Dünyadaki pek çok hazzın ötesine geçen bir şeymiş yardım etmekten duyulan haz. Kötüleri, zalimleri izlerken unutmamak lazım iyiliğin iyileştirici gücünü. Hayatın bir yerlerinde iyilik vardır hep. Bazı insanları katılaştırıp duyarsızlaştıran kendilerine yapılan nankörlük ya da iyiliği bir sömürü mekanizmasına dönüştürmektir belki de. İyilik yapanın yüce gönüllülüğünün istismarı, bunun bir görev gibi görülmesidir kırıcı olan. O kadar çok gözlemliyoruz ki iyilik yapmak isteyeni ürküten, şevkini kıran bazı durumları. İyilik yap denize at demişler belki de bu yüzden.
İyilik öylesine unutulmaz bir şeydir ki. Zor zamanda birilerinin içtenlikle el uzatmasından söz ediyorum. Bazen sizin küçük bir yardımınız, bir telefonunuz bir başkasının hayatını değiştirebilir. Küçük bir çabayla bir hayat kurtarmak da mümkündür. Tarih ders kitaplarında uygarlığın insanın ateşi buluşuyla başladığını okumuştuk. Antropolog Margaret Mead ise uygarlığın ilk kırık bacak iyileştirildiği zaman başladığını söylüyor. Yıllar önce bir öğrencisi Margaret Mead’e bu konuda bir soru soruyor ve Mead’in ilk çanak çömlek, avlanmak için araçlar, öğütme taşları ya da dinsel objeler gibi bir cevap vermesini bekliyor. Margaret Mead ise bütün öğrencileri şaşırtacak bir cevap veriyor. İlk uyarlık işaretinin bir antropolojik kazıda bulunan 15.000 yıl öncesine ait kalça ve dizi birbirine bağlayan uzun kemiğin iyileştirilmesi olduğunu söylüyor. Bu kemiğin iyileşmesi için birisinin kemiği kırılan kişiye yardım etmesi gerekmiştir. Mead’e göre uygarlık başkasına yardım etmek, ona bakmakla, yani iyilikle başlamıştır.
Dünya bugünlere iyilikler sayesinde gelmiş olmalı. Tarih hep savaşları ve yıkımları anlatsa da. Sorun şu ki iyilikle karşılaşmak, başkasının fedakarlığı, çoğu zaman bir yüktür insan için. İyilik altında ezilebilirsiniz. İnsan hep başkasına muhtaçtır ama. İyiliği bir borçlanma gibi algılarız çoğu zaman. İyiliğin bir karşılığı olması gerekmez halbuki. Onun vereceği vicdan rahatlığı da bir karşılıktır.
Ömür boyu unutulamayan iyilikler vardır. Böylesi hikayeleri dinlemek çok hoşuma gider. Bir “İyilik Hikayeleri Antolojisi” var mıdır? Vardır herhalde. Savaş sırasında düşman dediklerinin yaptıkları yardımlar örneğin. Zor durumdaki birisine tam sırasında uzatılan bir el. İnsanlığa inanırsın böyle hikayeleri işitince.
Bazen de iyilik yaptım diyerek bir diyet istenir senden. İyilik hatırlatılır sürekli. Yaptığı iyiliklerle böbürlenenlere hiç katlanamam. Ya kendi mikro iktidarlarını kurmak için kullanmışlardır iyiliği, ya da gönülsüz bir gösteriş yapmışlardır.
Bu tip durumlardan korktuğum için hep kendi sorunlarımı kendim çözmek üzerine kurgulamaya çalışmışımdır hayatı. Biriyle bir yola çıkmışsam beni yarı yolda bırakırsa nasıl devam ederimin planını kurmuşumdur önceden. Verirken huzurlu alırken huzursuz olmuşumdur.
Hayat dostluklarla, dayanışmayla güzel. Ortaklığın matematiği hep şöyle anlaşılır. Yüzde elli biriniz yüzde elli diğeriniz verirsiniz ve ortaksınızdır. Bana göre ise ortaklık şöyledir. Sen sendekinin yüzde yüzünü verirsin karşındaki de öyle yapar ve yeni oluşanın yüzde yüzü artık ikinizindir.
Yaşadığımız felaketlerle dolu günler, bu felaketler zinciri insan olmanın anlamları üzerine yeniden düşünmeye zorluyor bizi. Birlikte olmanın, düşmekte olanı tutmanın, çukura düşene el uzatmanın değerini daha çok anlıyoruz. Güçlerimizi birleştirince mucizeler yaratabileceğimizi görüyoruz.
İki tane elman varsa birini karnı acıkan birine verebilirsin. Tek bir elman varsa yarısını verebilirsin. Yanındaki çok açsa elindeki tek elmanın tamamını da ona verebilirsin. İnsanlık biraz da bu verebilme kapasitesi ile ilgili. Bir diğer mesele ise verdiğinle böbürlenmemek, bunu kendini iyi bir insan olarak pazarlama aracına dönüştürmemek.
Hayatlarımıza baktığımızda bir verme alma zinciri olduğunu fark ederiz. Bazen verdiklerimizin değerinin bilinmemesi içimizi acıtsa da aldıklarımız için istenen diyetler daha huzursuzluk vericidir. Varoluşun hikayesi budur biraz da. Yalnızlığa yönelmek, kendi kendine yetmeyi seçmek biraz da bu huzursuzluklar nedeniyle gerçekleşir.
En güzel insanlar iyilikleri anıldığında mahcubiyet yaşayanlardır belki de. Vermişsindir ama sende çok olan mı, iki elmadan biri mi yoksa elindeki elmanın tümü müdür verdiğin? En iyi sen bilirsin bunu.