1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. TEKNOLOJİK HAYAL KIRIKLIKLARI
TEKNOLOJİK HAYAL KIRIKLIKLARI

TEKNOLOJİK HAYAL KIRIKLIKLARI

Masada oturan kadınlardan biri gözyaşları içinde ilişkisine dair ayrıntılar paylaşıyor, bir yandan da cep telefonundaki yazışmaları aktarıyordu. Diğer kadın hayretler içinde “İnanılmazsın!” diye çığlık attı. “Sen bir ilişki canavarısı

A+A-

 

 

Masada oturan kadınlardan biri gözyaşları içinde ilişkisine dair ayrıntılar paylaşıyor,  bir yandan da  cep telefonundaki  yazışmaları aktarıyordu. Diğer kadın hayretler içinde “İnanılmazsın!” diye çığlık attı. “Sen bir ilişki canavarısın. Öyle mesaj mı atılır? Senin maceralarının karikatür bandını yapmak lazım.” “Ne yapabilirim?” diye yüzünü astı kadın. “Bazen kendimi o kadar yalnız ve kötü hissediyorum ki birden elim tuşlara gidiyor. Yazarak bir şeyleri değiştirebileceğim yanılgısına kapılıyorum. Sonra da saçmalıyorum. Yapılabilecek en büyük yanlışı yapıyorum.”

Ortalığa bir kasvet çöktü ve  iki kadın arasındaki konuşma teknolojinin yaratığı gerginliklere doğru yol almaya başladı. Facebook, Twitter vs. Hepsi  bir ilişki için gerginlik alanları... İnsanların birbirlerini 140 karakterlik  mesajlarla , fotoğraflarla  denetimi  bazen  bir korku filmi gibi... Arzu hedefinin  duygusal ve sosyal hallerine ilişkin dedektiflikler  kıskançlık  cinnetlerine dönüşüyor. Hiçbir sır uzun yaşamıyor. Yalancının mumu artık yatsıya kadar bile yanmıyor.  Birden karşımıza çıkan bir fotoğraf kalbimize kurşun gibi saplanıveriyor. Hele gönül kırıklıklarıyla atılan kısa mesajlar... Bir anlık öfke ile silinen, bloke edilen arkadaşlıklar... Sürekli beklenen , bir türlü gelmeyen, gelince de yanlış anlaşılan elektronik posta mesajları... “  Eskiden ne güzeldi. İnsanlar birbirlerine mektup yazarlardı” diye iç geçirdi  kadın. “ Mektubu yazmak, postalamak zaman alırdı. Mektup bitene kadar  öfke biraz diner ve belki yırtılıp yeniden yazılırdı. Cümlelere daha bir özen gösterilirdi. Ben başka bir çağda yaşamak isterdim. Bu ne yorucu bir dünya. Düşünsene yanında cep telefonu diye bir alet taşıyorsun sürekli ve beklediğin halde çalmaması derin bir sıkıntı yaratıyor “diye söylendi. “Çalmayan Cep Telefonu Sendromu diye bir hastalık adı oluşur yakında “ .  “Haklısın, ben de  Eski Yunan’da yaşamak ve Epikür’ün karısı olmak isterdim” diye iç geçirdi öteki... 

Teknolojik cinnet çağı böyle işte... Her şey hem öylesine yakın hem de öylesine uzak.  Hayat hem çok akışkan görünüyor hem de tahammül edilemeyecek kadar donuk. Birbirine dokunmadan sanal bir boşlukta kavuşup ayrılıyor hayatlar.

Bütün bu cazip oyuncaklar bir çeşit bağımlılık yaratıyor . İnsanlığın ayrıcalıklı bir bölümü Teknolojik mucizelerle koyun koyuna artık.  Çabucak alışıyoruz her yeniliğe ve onsuz nasıl yapacağımızı bilemez hale geliyoruz.Başka bir açıdan bakılırsa her şeyin çabuk ve kolay ulaşılır olduğu izlemini yaratan bu dünya  yeni  bir zulmü örgütlüyor.

Sözcükler her yerde artık...  Kimi zaman  tehdit etmek, acıtmak, kanatmak, dalga geçmek için. Kimi  zaman dehşetli bir gerçeği duyuruyorlar. Hemen ulaşıyor bize dünyanın bir yerinde oluverenin haberi. Bu haber üzerine klavyenin tuşlarına dokunuyor eller. Her an her yerde olabilen bir Tanrı gibi kendi mesajımızı iletiyoruz evrene  doğru. Bir yandan oldukça  demokratik görünüyor bu,  diğer yandan ise hayatımızı denetim altında tutan bir despot gibi. Bir yandan çoğalmış gibiyiz çünkü yalnızlığımıza çare bir ekran var. Kendi  odamızdan yanında olmayı dilediğimiz kişi veya kişilere ulaşabilme gücüne sahibiz. Diğer yandansa odamıza ve yalnızlığa mahkumuz.

Bir zamanlar televizyon ekranına çivilenmiş insanlar dünyasının eleştirisi yapılırdı. Bütün pazarlama ve politik yönlendirme taktikleri  bu insan tipi üzerinden yürütülürdü. Bugün ekran başındaki insanı yalnızca orada var eden bir dünya var. Ekran başında her şeyi yapabilen birey söz konusu artık. Aşk ve seks de buna dahil... Yanlarına kamerası açık ekranı yerleştirip farklı ülkelerde birlikte uyuyan sevgililer bile var.

Bu sevgililikler uzun sürmüyor tabii ki. Çünkü her an kapılanabilecek başka bir cazibe söz konusu. Birilerinin iç burukluğu yaşaması kaçınılmaz. Müzikli sandalyeler oyunu gibi. Müzik başlıyor ve durduğu anda  sandalye sayısı bir eksik olduğundan,  yer kapamayan oyun dışı kalıyor. Mutluluk sadece o ana ait  ve bunu elde etmek için zeki ve çevik olmak gerek. Bunun bile felsefesi yapılıyor artık. Anı yaşayacaksın, bellek ve gelecek hayallerinden azat edeceksin kendini...  Kişisel  Gelişim Guruları mutluluk formülleri sunup duruyorlar. Mutluluk için bir çeşit benmerkezcilik öneriyor çoğu... Başkalarının acılarını yüklenmeyeceksin, gazete okumayacak ve  haber izlemeyeceksin.  Savaş mı varmış, insanlar mı ölüyormuş; bunu düşünmeyeceksin.Negatif olandan uzak duracaksın vs.

Teknolojinin dayattığı bu yeni yaşama biçimlerinin karşısında hala daha arkaik bir insan ruhu var. Bin bir türlü karmaşaya sahip bir kadın ve erkek psişesi...

 Mutluluk ekranda belirip yok olan bir hayal gibi bazen. Sevilmeyi bekleyen bir kedi gibi bakar gözlerinin içine. Başını okşarsın. Mırıl mırıl bir sevinçtir bir süre. Bir hata yaptığında seni tırmalayıp gideceğini bilirsin ama.

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1756 defa okunmuştur