Tekrar tekrar…
Tabii ki bakanların ilgili oldukları alanda geziler yapmaları, ilgili kişiler veya örgütlerle bilgi alış-verişinde bulunmaları, sorunları yerinde görmeleri önemli ancak anlayamadığım her hükümet değiştiğinde aynı şeylerin tekrar tekrar yapılıyor olması…
Yani örneğin son olarak Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz da Doğancı ve Güneşköy’deki üreticileri ziyaret etmiş ve sorunları yerine görmüş.
Tamam da bu üreticiler her hükümet değişiminde, her daire müdürü, her müsteşar, her bakan değişiminde aynı şeyleri tekrar tekrar anlatıyorlar…
Artık gına gelmiştir onlara da ama ne yapsınlar, ağıllarına kadar Bakan gitmiş, yine tekrar tekrar anlatacaklar…
İneklerin arasında, ağılda kurulan masa ve sandalyeler ile kameralara verilen poz da ilginçti doğrusu… Neyse, bir kez daha bilgi verildi, bir kez daha yeni bakan bilgilendirildi. Bakalım alınan bilgiler ışığında üreticiler, hayvancılar sorunlarına çare bulurlar mı?
İşte tam da bu yüzden hükümet değişimlerinde bürokratların değişmemesi, üçlü kararnamenin çerçevesinin daraltılması çok önemli…
Gerçi son olarak müşavirlik sorununda bazı iyileştirmeler yapıldı, (görevden her alınan müşavir olamıyor) ancak yine de değişen hükümetlerle neredeyse her makam da değişmeye devam ediyor…
İşte makamların devamlılığı yukarıda anlatmak istediğim her hükümet döneminde her yeni gelen bakanın sorunları öğrenmek ve de kameralara poz vermek için gezmelerini gerektirmeyecek, zaman kaybı olmayacak çünkü ilgili makamlar zaten sorunları biliyor olarak yerlerinde kalacaklar ve yeni gelen bakanı da hemen bilgilendirerek eğer geçmiş dönemden yapılan çalışmalar varsa yapılmaya devam edecek.
Bakanının da o çalışmaları güçlendirecek projeleri varsa o çalışmaya ekleyecek.
Ama hayır, her şey yeniden başlıyor, gidenler gelenlere bilgi vermiyor, gelenler de gidenlerden bilgi almak gereğini duymuyor.
Tekrar tekrar yeni dönem…
Tekrar tekrar geziler…
Tekrar tekrar bilgi almalar…
Tekrar tekrar bilgi vermeler…
Tekrar tekrar poz vermeler…
Tekrar tekrar “bakın biz yerinde bilgi alıyor, yerinde çalışmalar yapıyoruz” görüntüsü…
Ama yıllardır da tekrar tekrar aynı sorunlar;
“Girdiler pahalı, mağdur oluyoruz, maliyetleri düşürün, yemi, akaryakıtı avantajlı hale getirin!...”
Bunları tekrar tekrar öğrenmek için tekrar tekrar aynı şeyler yapılıyor, gazeteler aynı şeyleri tekrar tekrar yazıyor, TV’ler tekrar tekrar gösteriyor, tekrar tekrar toplantılar, tekrar tekrar komisyonlar kuruluyor…
Bütün bunlar tekrar tekrar yapılmaya çalışılırken ‘hop’ o hükümet de gidiyor, başka bir hükümet geliyor…
Tahmin ettiniz tabii;
Ne oluyor?
Tekrar tekrar makamlar değişiyor, yeni gelen bakan tekrar tekrar sorunları yerinde inceliyor, tekrar tekrar toplantılar, tekrar tekrar anlatımlar, oysa ki aynı dertler, aynı sorunlar ama tekrar tekrar derken hiçbir şey olmuyor.
Zaman, tekrar tekrar dönüyor, her şey bir önceki zamana geliyor.
Hocam, ezandan da soğuttun!
Daha önce yazdım ama yazmaya devam edeceğim… İsteyen istediğini söylesin… Lapta’daki camiden çıkan ezan seslerinin yüksekliği huzurlu yaşamın içinde bozgunculuk yapan bir yükselti olarak dikkat çekiyor… Ezan sesi yükselirkenden şimdiye kadar çoktan alışmış olmaları gereken köpeklerin başlayan havlamaları ve ulumaları sesin ne kadar yüksek ve de rahatsızlık yaratmış olduğunun bir ispatı gibi… Sabahın 4.30’unda başlayan sabah ezanıyla yataklarındaki uykularından fırlayarak uyanan bölge sakinlerinin daha sonra tekrar uykuya dalabileceklerini düşünebiliyor musunuz? Gece çalışan ve o saatlerde evine gelip uyumaya çalışanların yaşadığı zorluğu anlayabiliyor musunuz? Özellikle bölgede yoğunlukla yaşayan yabancıların bu ses karşısında neler düşündüklerini tahmin edebiliyor musunuz? Ben bölgeye gelmeden önce sakinler şikâyetlerini yapmak için hocaya gitmişler… “Hocam” demişler, “hoparlörün sesini biraz düşürebilir misiniz?” “Ne oldu rahatsız mı oldunuz? Siz istemeseniz de sizi zorla müslümanlaştıracağız” yanıtı almışlar… Bir de, hocanın gücüne gitse de olur, ezanı hiç de güzel okumuyor. Uzaktan gelen ezan sesini eğer güzel okunmuşsa dinlemeyi de severim aslında… Ancak söz konusu imam, ezanı öyle kötü okuyor ki o yüksek sesle birlikte bölgeyi boşaltma faaliyetlerini bile başlatabilir! Eyyy Din İşleri; Yok mu buna bir çare!
İlgisiz ilgililer…
Asgari ücreti saptarken masada işçi ve işveren temsilcilerinin oturduğu söyleniyor… Ancak asgari ücreti veren işveren sendikası masadayken asgari ücreti alan işçilerin sendikaları masada yok. Asgari ücretle ilgisi olmayan kamuda örgütlü sendikaların masadaki işini henüz anlayabilmiş değilim.
Masada her şey var!
9 Ağustos’ta iki lider yeniden buluşuyor… Her şeyin masada olduğu söyleniyor… Bir yemek masasında her şey bulununca hazımsızlık yapabilir oysa… “Şunu da şunu da” derken bir bakmışsınız ki her tabağa batmış ama hiçbir tabak da bitirilmiş değil. Kalanları döker gider, israf edersiniz. Oysa ki bir tabak, iki tabak olsa hem siz hazımsızlık yapmadan doyar, hem de israf etmezsiniz. Belki bu sefer farklı olur, liderler açsa hiçbir tabak israfa gitmez diye umarım.
İnsanlar korktukları kimseleri incitmektense, sevdikleri kimseleri incitmeyi yeğ tutarlar daima.
Niccolò Machiavelli