TEKSAS’LI NOBLE ENERGY VE KIBRISLI TÜRKLER…
On yıllar boyunca kötü bir kolonizasyon ve asimilasyon anlayışıyla bilinçli olarak izole edilmiş bir adada yaşadığınız doğrudur.
Geleceğe dair söz söyleme, karar ve yetki kullanma hakkını koşulsuz biçimde “Anavatana” devreden işbirlikçiliğin kökleşmesi bunun bir yan etkisiyse; bir diğer yan etkisi de içe kapanmak, inisiyatif almaktan kaçınmak ya da inisiyatif alma çabasını dahi neredeyse abesle iştigal görme yaklaşımıdır.
Kıbrıslı Türk siyasetinin en büyük sorunu, iç gündemin hay huyu ile sınırlı, etrafında olup bitenlere ara sıra kafasını kaldırıp kayıtsız, boş gözlerle bakıp, sonra hemen yeniden kendi iç didişmesine dönmeyi bir yaşam biçimi haline getirmesi bence.
Bunun dışına çıkan siyasi aktörler yok mu? Var elbette. Mehmet Ali Talat’ın durumuna bakın. İkinci dönem Cumhurbaşkanlığıyla tecrübesinden ve enerjisinden hem Kıbrıs’ın hem dünyanın yarar elde edebileceği bir lider, süreci uzaktan izlemek zorunda kalıyor. Eğer şu süreçte Sn. Talat Cumhurbaşkanı olsaydı, Kıbrıslı Türklerin gelişmelere dair fikir ve katkılarını çok daha güçlü duyuyor olacaktık kuşkusuz.
Bölgede ve dünyada yaşanmakta olan büyük alt-üst oluşların Kıbrıslı Türk siyasetinde dişe dokunur bir karşılığının olmaması, Siyasi Partilerin gelişmeler karşısında teyakkuza geçmemiş olması gerçekten hayret verici.
Haksızlık etmeyeyim yine de, her gün Kıbrıslı Türk gazetelerini didik didik okuduğum halde, bu konuya yazılarıyla dikkat çekmeye çalışan tek siyasetçi Ferdi Sabit Soyer dışındakileri belki de ben atlamışımdır, göremiyorumdur “buradan”.
Oysa şimdi daha çok Talat’a, daha çok Ferdi Sabit’e ve fikirlerine ihtiyacımız var hepimizin.
Sırtını Anavatana dayayarak, adanın geleceğini O’nun iradesine terk etmiş Kıbrıslı Türk sağı için hava hoş zaten. Ama çok kritik bir dönemde Kıbrıslı Türk solu bütün enerjisini her mevziide UBP ile didişmeye kanalize etmek zorunda kaldı. Aylardır Lefkoşalıyı UBP haramiliğinden kurtarma derdiyle uğraşıldı örneğin… Sol partiler, UBP haramiliği yetmezmiş gibi bir de kendi arasında didişti durdu.
Hâlâ da devam edecek bu hay huy. Şimdi Haziran’da CTP Kurultayı var. Bereket, işbirlikçilerin it dalaşına benzemez CTP kurultayları. Belirli bir düzen ve uyum içerisinde yürür. Kavgası gürültüsü, itişmesi, ayak oyunu olmaz. Ama yine de ister istemez CTP, Kurultaya odaklanacak Haziran’a kadar. Ardından da yaz rehaveti…
Kuzey Kıbrıs’ta siyaset kendi ağır iç akışıyla bildiği yolda ilerlerken Kıbrıs’ın Güneyi tarihinin en ağır ekonomik bunalımıyla sarsılıyor.
Yukarıda, “Yeni Osmanlı Kartalı”, kanatlarını gere gere ufukta gördüğü büyük ziyafete hazırlanıyor. Doğuda İsrail yeniden kurgulanan satranç oyununda avantajlı bir pozisyon elde etme derdinde.
ABD ise “tamamen talih eseri” büyük zenginliklerin üzerinde oturan ve her biri kendi iç siyasetlerinden kafalarını kaldıramayan bu haşarı biraderlerin didişmesine kulak asmadan, zenginliğin yönetiminde söz sahibi olmanın stratejisi peşinde.
Artık ABD ve Türkiye’ye homurdanarak ya da İsrail’in pragmatizmine pis bakışlar atarak siyaset yapma devri bitti. Eğer homurdanma siyasetiyle yetinirseniz, başkaları gelir tüm zenginliklerinizi talan etmekle kalmaz, bugününüze, geleceğinize sizin dışınızda karar verir. Yine bir yerlerde verilecekse bile o kararlar alınırken dikkate alınmak, sürece müdahalede bulunmak ve topluma minimum zarar, maksimum fayda sağlayacak siyasetin üretilmesi gerekir.
Türkiye yeni “aydığı” konjonktürde, gemisini en az hasarla en uzak ufka taşımanın hesaplarını yaparken tüm sorunlarından, ayak bağlarından kurtulma kararlılığında görünüyor. Kürtler bu “vizyonu” satın aldı çoktan. Peki ya Kıbrıslı Türkler?
Bakın, dün Teksas’lı Noble Energy’nin CEO’su Charles Davidson “İsrail-Türkiye doğal gaz hattı için çalışmalara başladıklarını” açıkladı.
Noble Energy, 2008’de Kıbrıs’ın Güneyinde bulunan hidrokarbon kaynaklarının üretiminde pay sahibi. Aynı Noble Energy, 2009’da Doğu Akdeniz’de İsrail’in keşfettiği Tamar ve Leviathan Doğal Gaz sahalarında da %36’lık paya sahip.
Şimdi bu aynı anda hem Güney Kıbrıs, hem İsrail doğalgaz kaynaklarının önemli hissedarı Noble Energy’nin CEO’su önce Güney Kıbrıs’a oradan İsrail’e uçtuktan sonra, bir basın açıklaması yaparak İsrail-Türkiye doğalgaz hattı için çalışmaya başladıklarını bildiriyor. Dahası da var, CEO diyor ki “Güney Kıbrıs doğal gaz kaynakları için stratejik ortak arıyoruz!”
Noble Energy CEO’su, “tahminen 5 ila 8 trilyon feet/küp olduğu tahmin edilen Güney Kıbrıs doğal gazının İsrail’in de Kıbrıs’ın da ihtiyacının kat be kat üzerinde olduğuna” işaret ediyor ve gazın Ada’da kurulacak bir sıvılaştırma tesisinde işlenerek ihraç edileceğini belirtiyor.
Sıvılaştırılmış doğal gazın ihracı söz konusu olduğunda da akla elbette enerji hatları ve Türkiye geliyor ilk olarak. Zira Doğu Akdeniz’deki enerjinin bu enerjiye en fazla gereksinim duyan Batıya taşınabilmesi için en güvenli, en kısa, en ekonomik yol Türkiye’den geçiyor. Durumu bilen Noble Energy, Türkiye-İsrail enerji hattı için düğmeye basmış bile…
Başta Teksaslı olmak üzere Türkiye’nin, İsrail’in ve cümle bölge ülkelerinin iştahını kabartan bu büyük pastanın afiyetle paylaşılabilmesi için bölgeye sürdürülebilir barış ve istikrar gelmeli. Bu “barış ve istikrar” sizin, benim tarif ettiğim barış ve istikrar olmayabilir. Aslolan, bizim dışımızdakilerin barış ve istikrarı nasıl tarif ettikleri ve bu tarifin bizim tarifimizle ne ölçüde örtüştüğü… Bu bir satranç ve oyundaki hamleleri önceden kestiremeyen, her bir hamle karşısında doğru hamleyi yapamayan oyun dışı kalacak.
Türkiye, bir yandan Kürt cenahına çeki düzen vermeye çalışırken, bir yandan da Kıbrıs sorununa kendi tarifine en yakın çözümü üretmeye çalışıyor. İsteyene “Birleşik Kıbrıs”, yemeyene “taksim!”… Enerji hattında, pastanın en kalın dilimine ulaşmak için her yol mübah Türkiye açısından… Lefkoşa ise sanki söz konusu olan kendi zenginliği, kendi geleceği değilmiş gibi kayıtsızca izliyor olup bitenleri.
Kim ne derse desin, siyasal haritayı enerji haritası belirliyor bölgemizde…
Kıbrıslı Türk Solu bu haritalar yeniden şekillenirken ya şimdi sürecin toplumun aleyhine ilerlememesi için inisiyatif alacak, ya da sonsuza kadar susmak zorunda kalacak…