Tembelliğe övgü - Çalış(ma)
Tembelliğe övgü - Çalış(ma)
Nügen Derman Duru
[email protected]
Yan gelip yatan insan hep rahatsız edicidir. Bu nedenle hep çalışmak öğütlenir, tembellik yerden yere vurulur. Öf demeye hakkınız yoktur yeni dünya düzeninde. Yoruldum da diyemezsiniz.
İnsanlık tarihinin uzunca bir dönemi tembelliğin lanetlenmesine sahne olur. Değişimin temelinde yer alan bir güç olduğunun farkına varılmaz, sürekli hafife alınır, dudak bükülür.
Oysaki tüm keşifler ve icatlar boş zamanları değerlendirme faaliyetiymiş gibi gerçekleştirilirken ortaya çıkar.
Newton değil miydi ağacın altında uyurken elmanın neden yere düştüğünü bulan! Ballandırılarak anlatılır Arşimed’in hamam sefası yaparken suyun kaldırma gücünü bulması. Ya felsefenin doğuşuna ne demeli? Antik Yunan’da zavallı köleler ayıp kabul edilen çalışma işini üstlenirken , bolca vakti olanlar evren üstüne, varlık üstüne düşünüyor ; ahlaklı ve mutlu yaşamanın yollarını arıyorlardı. Entelektüel Atina düşünme eylemine sahne olurken, gelecekte birçok filozofun, edebiyatçının, sanatçının ve bilim insanının referans alacağı görüşleri olgunlaştırıyordu.
Düşünmenin çalışmadan sayılmamasının temelinde insana sağlayacağı derinlik olmalı. Zihin oynadığı oyunlar ile dünyayı değiştiriyor. Tekrar tekrar yeniden yaratmanın da yolları bu şekilde gerçekleşir. Kim ne derse desin, düşünme yaratmanın temelidir. Eylemin insana sağlayacağı kazanç, onun ne şekilde düşünülebildiğinde gizlidir .
Kan ter içinde kalmış bir bedenin üzerindeki kafa nereye kadar dik durabilir? Düşünen bir beyin , ezilip büzülmeden bir hayat yaşamanın da garantisidir.
İnsanın hangisine daha yatkın olduğu hep merak konusu olmalı; çalışmaya mı yoksa tembelliğe mi? Yaşamla mücadelede avlanan avcı, bitki köklerini toplayıp ayıran kadın acaba ne hissediyordu? Temel ihtiyaçları elverseydi farklı davranma olasılığı var mıydı? Yıllarca yiyeceğin peşinden koşan kadın, bir tohumun bitkiye dönüşen mucizesini keşfedince yine tembelliğe yattı. Tarımla artık yiyeceğin peşinden koşmayacaktı. Artık yiyeceği ayağına gelecekti.
Paul LAFARGUE “Tembellik Hakkı” adlı kitabının tanıtımında (1883), "Çalışın, çalışın, proleterler, toplumsal serveti büyütmek ve bireysel sefaletinizi arttırmak için çalışın; çalışın ki, daha da yoksullaşarak, çalışmak ve sefil düşmek için daha fazla gerekçeniz olsun. Kapitalist üretimin insanın gözünün yaşına bakmayan yasası budur." der.
Yaşadığı yüzyılın siyasi ,ekonomik ve toplumsal koşullarının üzerinde kafa yorar. Herkesin yücelterek göklere çıkardığı çalışma eylemini yerden yere vurur. Temelde insan emeğinin sömürülmesine, insanın kendine yabancılaşmasına bir karşı duruştur bu.
Çalışmanın temelinde yatan dürtü, daha rahat bir yaşam. Temel ihtiyaçlarını doyurma derdi ile başlayan insanlık serüveni, giderek çeşitlenen ihtiyaçlarla şekillenir. Tarih, insanın doğayı işlemesi ile yeni bir biçim alır ; makinelerin icadı bunu kolaylaştırır. Tüm icatların amacı insan yaşamını kolaylaştırmaktır. Pratikte işler kolaylaşır gibi görünürken insanın özgürlüğüne tehditler yağmaya başlar. Kendi ürettiği eşyalara sahip olabilmek için tüm yaşamını ipotek altına altına almaya hazırdır. Adına da “modern insan””der. Böylece kendi yarattığı nesnelerin kölesi haline gelir. Çalışma sarhoşluğunun insanda yarattığı yanılsama giderek insanı köleleştirir. Çalışma temposunun yoğunluğu yaşamını anlamlandırmasına olanak tanımaz, böylece mekanikleşen insan, tek hedefi daha çok kazanmak olan bir robota dönüşür. Kimilerine göre ölüm korkusunun beslediği sürekli çalışma güdüsüne günümüzde tüketme güdüsü eşlik eder. Sürekli çalışıp tüketen bireyler böylece mevcut ekonomik düzenin sürekliliğine tekrar tekrar sebep olur. Kıskançlık, hırs, garaz, hasetlik duyguları bedenini ve aklını ele geçirir.
Günün sonunda akıllarda kalan tek soru, tarihin insanın “insanlaşma” serüveni mi yoksa “sefilleşme” serüveni mi olduğudur...