Temel Sorun Pahalılık
Bu ülke çok pahalıdır. Pahalı bir ülkeye ne turist, ne öğrenci, ne de güneyden komşularımız gelmez. Ülkeye dışarıdan kimse gelmeyince de ekonomik çarklar dönmez.
Bu herkesin bildiği gerçektir. Bugün biz bu gerçeği yaşıyoruz. Ülkeyi yönetenler, ya da yönettiğini zannedenler bu pahalılığı yarattılar.
Enflasyonun yüksek olduğu, buna bağlı olarak mal ve hizmet bedellerinin sürekli yükseldiği ülkelerde çalışanların kayıplarını karşılamak için birtakım önlemler alınır.
Bunu doğru yönetemezseniz sonunda ne maaş artışı alan çalışanlar, ne de esnaf ve zanaatkarlarla, işverenler bu sistemden memnun olmaz.
İktidar aldığı yanlış kararlarla ülkeyi bir kısır döngünün içine sürükledi.
Eşel-mobil sistemi denilen ve dönemsel hayat pahalılığı oranı kadar maaş artışı verilen sistem bu kısır döngüyü yarattı.
Eskiden devlet çalışanlarına ve emeklilere 2 ayda bir olmak üzere yılda 6 kez HP artışı oranında maaş artışı yapardı. Süreç içinde enflasyonun azaldığı dönemlerde bu 6 ayda bire, yılda 2 kez maaş artışına dönüştürüldü.
Hükümet bu yıl enflasyonun yüksek olduğunu söyleyerek maaş artışlarını 4 ayda bir olmak üzere yılda 3 kez yaptı.
Burada temel alınması gereken çalışanın alım gücünü korumaktır.
Peki maaş artışları çalışanın alım gücünü koruyor mu?
Hayır.
Daha 4 aylık enflasyon oranı devlet istatistik kurumu tarafından açıklanır açıklanmaz zamlar aynı oranda yağmur gibi yağmaya başlar.
Yani biz geçmiş dönem kayıplarımızı karşılamak için alacağımız maaş artışı daha cebimize girmeden başkalarının cebine akıyor.
Dolayısıyla benim cebime giren para miktarı artar, ama eve götürdüğüm ekmek biraz daha küçülür.
Böylece maaş artışının bana hiçbir olumlu katkısı olmaz. Aksine ülke genel olarak daha pahalı olduğu için ülkeye dışarıdan gelmesi beklenen ekonomik katkılar gelmemeye, ya da çok daha az gelmeye başlar.
Bu bir kısır döngüdür.
Bu kısır döngüyü yaratan da bu kararları alan ve nereye gideceğini kestiremeyen iktidardır.
KKTC maliyesi bu ay maaşları ödemek için ticari bankalardan 880 milyon TL ve 26.7 milyon Dolar borçlandı. Bu borcu da bankalara ödenecek yüksek faizi de biz ödeyeceğiz.
Bu gidişle gelecek ay ve ondan sonraki ay daha da fazla borçlanacak. Çünkü ülke pahalı oldukça ülkeye dışarıdan gelişler azalır, ülkeden gidişler de artar.
Çok değil bir yıl önce Rum komşularımız gerek araçlarına akaryakıt almak, gerekse de market alış-verişi ve restoranlarda yemek için kuzeye gelirken, şimdi aynı amaçla gidebilenler kuzeyden, güneye geçiyorlar.
Bu da maliyenin kasasına giren vergilerin azalmasını getirir. Bu durumda maliye bütçesini denkleştirmek için dolaylı vergilere yüklenir. Esnaf ve zanaatkarlar ile tüccarlar ve diğer işverenler de kendi bütçelerini denkleştirmek için sattıkları mal ve hizmet bedellerini artırırlar.
Böylece elbirliğiyle ülke daha da pahalı hale getirilir.
Korunacağı söylenen alım gücü daha da düşer. Dar ve sabit geliri olan geniş yığınlar ceplerine giren para miktarı arttığı halde, evlerine götürebildikleri ekmek miktarı azalır.
İşte bu kısır döngü bugün içinde yaşadığımız durumdur.
Bunun sorumlusu da en başta bu ülkeyi yönettiğini iddia eden, aslında yönetmeyen, sürüklenen iktidardır.
Sekizinci ay sonunda açıklanacak enflasyon oranında maaş artışı da maaşlara eklenince bu çıkmaz daha da derinleşecek.