Temelsiz ev
Eğitim sistemimizi temelsiz bir eve benzetirim hep…
Adamın biri ev yapmak istemiş, tuğlalarını koymuş, boyasını yapmış, balkon da çıkarmış, kapısını da süslemiş, tuvaletlerini de altın kaplama döşemiş ama temel yapmamış.
Temeli yapılmamış ev, kısa bir süre sonra yıkılmış.
Eğitim sistemimiz de buna benziyor.
‘Temelsiz eğitim sistemimizi’ iyi anlamak için şimdiki öğrenciler, bir-iki dönem öncesi veya 10-15 yıl öncesi mezun olan öğrencilerimiz üzerinde yapacağınız gözlemlerle anlayabilirsiniz.
İlkokuldan başlayan ve lise eğitiminin sonuna kadar devam eden bir temelsiz eğitim sözkonusu…
Elbette ki eğitimciler dururken benim burada eğitim konusunda söz söylemeye çalışmam ne kadar doğrudur tartışılır ama benim yazdıklarımı bir eğitim uzmanı olarak değil, sade bir vatandaşın gözlemleri olarak okursanız daha doğru olur.
Hatırlıyorum bizim dönemimizde, en azından 80’ler-90’lara kadar çarpım tablosunu, alfabeyi ‘yutmayan’ yok gibiydi. Oysa şimdi çarpım tablosunu veya alfabeyi ezbere bilen birilerini görmek çok mümkün değil.
Söylemeye çalıştığım eskileri yadeden birinin söyledikleri olarak almayın sakın… Çünkü inanıyorum ki evin temelinin olması gibi eğitimde de alfabe gibi, çarpım tablosu gibi bilgilerin adını soyadını bilir gibi bilinmesi çok önemlidir. Oysa şimdi üniversiteye hazırlanan, IGSE sıvanlarına girip çıkan, master yapan, uzmanlık çalışan kişilerin bu temellerinin zayıf hatta çok zayıf olduğu söylenebilir.
Evine çatı yapan, balkonunu süsleyen, içine güzel eşyalar alan kişinin temeli unutması gibi eğitimde de söylemde güzel şeyler söylenip, temeli olmadan başka uygulamalar yapılmaya çalışılması bu benzetmeyi yapmamı gerektiriyor.
Şimdiki gibi bir eğitim sistemi ÖSS sınavlarında görülebileceği gibi Türkiye geneli ele alındığında en geride kalıyor artık…
Ne bir yaratıcılık, ne bir araştırma fırsatı… Sene başında verilen bir müfredat var. O müfredatı bitirmeyen öğretmen başarısız! öğretmen olur ama o müfredat tamam mı, eksik mi, yanlış mı, doğru mu önemli değil. Öğrencinin kafasına balkon süslemesi gibi bilgiler verilirken temel gözden kaçırılıyor ne yazık ki!..
***
23 Nisan
Bugün 23 Nisan ve iki önemi var; Hem çocuk bayramı hem de Kıbrıs’ta sınır kapılarının açılmasının 10. yılı…
23 Nisan öncesi aylarca provalardan sonra stadyumlarda güneşin altında gösteriler yapmaya devam ediyor çocuklar… Bu yıl belki biraz da salonlara kaymaya başladı bu gösteriler ama çocuk bayramı hâlâ çocuk bayramı gibi kutlanmaktan uzak… Hâlâ çocuklar büyükleri eğlendiriyor. Umarım bu günün gerçekten çocukların bayramı olduğu günleri de yaşarız.
Ve kapılar açılalı 10 yıl oldu. Güney’de çıkan haberlere göre 10 yılda kuzeyden 14 milyon, güneyden de 8 milyon geçiş olmuş. Peki bu kadar gidiş-geliş barışın gelmesine ne kadar yaradı. Elbette ki iki toplumun birbirini daha yakından tanımasına fırsat yarattı ancak barışa daha da yaklaştığımızı söylemek zor. Çünkü bu geçişlerin sebepleri de önemli… Kıbrıslıtürkler daha çok alışveriş için geçerlerken, Kıbrıslırumların yoğunlukla geçiş nedenleri kumar oldu.
Bu nedenler barışa ne kadar hizmet edebilir ki… Ancak geçiş nedeni ne olursa olsun en azından birbirimizin ‘öcü’ olmadığını görmüş olduk.