1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Temiz bir toplum… ve Temiz bir siyaset…
Temiz bir toplum… ve Temiz bir siyaset…

Temiz bir toplum… ve Temiz bir siyaset…

Temiz bir toplum… ve Temiz bir siyaset…

A+A-

 

Neriman Cahit

Bir süredir kafamı:  ‘Yerel Yönetimler ve Kültür - Sanat Olayı ilişkisinin’  ne kadar gerekli ve şart oluşuna taktım… Kafamı – sürekli çalıştırdığımdan ‘ezberim’ bana pek de yardımcı olamıyor. O yüzden, kısa kısa notlar alıyorum… Dün masamı toplarken, bu notlardan biri uzun süre düşündürdü beni:
• “Belediyeler ve Kültür Sanat Etkinlikleri…”
Ev işlerini hallederken de soru hep dönüp durdu kafamda ve sonuçta, ‘fikirler kafamda sıralanmışken, not alayım unutmadan’ diyerek, oturdum masa başına… Ve, işte aldığım notlar:
• Belediyeleri, kentlerin alt yapısından ne kadar sorumlu tutuyorsak… ‘kültürel yapıda da’ sorumlu tutmak gerekiyor…
Ben, Lefkoşa’yı  (Şeherimi) ele alacağım bu konuda… Doğal olarak… Çünkü o, benim sekiz yaşında gelip, tanıyıp sevdiğim bir ‘Ana Kentim…’ Tarihsel ve kültürel bir mirasa sahip… Yani, yurtdışındaki bazı kentler gibi, ‘eski kente’ de sahip… Her çeşit çağdaş gelişimleri açık olan, olması gereken… Eski kentin, olduğu gibi korunması ve onarımı söz konusu…
• Bu konuda, şu anda mevcut olmayan ‘Programları’ da düşünmek zorundayız… Sadece L.T.Belediyesi değil… Onun Başkanlığında diğer örgütleri de… Çünkü:
• Tek başına, Belediye Meclisleri, bunlar için yeterli değildir… Mesela, mahalle bazında, kendi mahallesini “Güzelleştirme Derneği” gibi, buna benzeyen bir takım dernekler oluşturup, bu derneklerde kadınlar ve erkekler etkin rol alıp: “Yerel Yönetimlerden, Merkezi Hükümetten, veya Siyasi Partilerden gelebilecek herhangi bir saldırı ve negatif oluşuma” karşı mahallenin değerlerini bu örgüt savunabilir…

***

Ya da mahalle ile ilgili bir takım istekler varsa, o istekleri belediyeden talep eder…
Her mahallede ya da iki üç mahallede olmak üzere: ‘Çocuk Oyun Bahçeleri, Halk Kitaplıkları’ vb. kurmayı başarır…
Küçük Kitaplıkları basit görmemeli…
Öğrencinin ödevlerini yapabileceği, kitaplara elini dokundurabileceği bir yer… Bunlar kolay işler değil, biliyorum… Ama yine biliyorum ki, Ör. Muhtarlıklar + o bölgenin yetişmiş insanları ile bağlantılar kurarak bu işler başarılabilir.
Tabii, bu başarı oranı: Seçilmişlerin ‘Kültür Düzeyiyle’ doğru orantılıdır…

***

• Önemli olan: Ciddi, mücadeleci bir ‘Kültür Örgütlenmesi Yaratmak’ ve ülkedeki: ‘Halk Muhalefetinin’ ciddi unsurları ile birleşmektir…
Bugün ülkemiz siyasi profiline baktığımızda hiç de iç açıcı olmayan bir görüntü ile karşı karşıyayız… Yavaş yavaş, okumayan, düşünmeyen, her şeyden korkan bir “AİLE VE TOPLUM MODELİ” oluşturulmaya çalışılıyor… Yani, meydanın HALKA değil POLİTİKACILARA kalmasını…
Ama unutmayalım: Bu sıraladıklarımız sonucu, doğal olarak: Siyasi ve Ekonomik MEYDAN, gücü ellerinde bulunduranlara kalacaktır…

***

Oysa, bir toplumu yani ÜLKEYİ… temize çıkaran sadece ve sadece:
“TEMİZ BİR TOPLUM ve TEMİZ SİYASETTİR…”

***

Biz, demokratikleşmeyi beceremediğimiz sürece de… Bu, sürüp gidecektir…
Bu ise… Çok uzun bir süreç…
Onu kısaltmak ise Halkımıza kalmıştır…


---------------------------------------------------------------


İNSANOĞLUNUN BİLİNMEZLİĞİ…

Ülkemizde, neredeyse her günün sabahı, öğlesi ve akşamı durmadan değişen ve çoğunda insanı adeta altüst edip, umutsuzluk batağına sürükleyen… Böylece de, gittikçe de keskinleşen: ‘Hayatın Trajedisi, bir insan trajedisi olarak’ gittikçe yoğunlaşıp keskinleşiyor sanki…
Belki de, ‘Sophokles’ten bu yana, anlatılan öykü hep aynı:
• KİMSİN SEN EY İNSAN! NEREDEN GELDİN, NEREYE GİDİYORSUN???
Aslında, ürkütücü bir soru bu…
Dahası, yanıtı bilinmiyor ve açıklamasına yönelik her bir çaba yeni sanılara da kaynaklık ediyor…
YALNIZLIK, YABANCILAŞMA, DÜŞ İLE KARABASAN arasında cereyan eden ‘akla zarar yolculuklar’… Karanlıkta iğne aramaktan farksız bir uğraşa sürüklüyor insanı… “Şanslıysanız iğne ayağınıza batar…” derdi babam…

KESKİN BİR SÜREÇ…
Keskin bir süreçtir gerçekten yaşadığımız…
Yokluğu, aldanışı, korkuyu, tedirgin davranışları ve adressiz soruları yedeğine alıp, yeni yeni yolculuklara yelken açmaktan başka bir çözüm de bulamıyoruz belki de…
Odessius’tan beri kaçıyoruz kısacası…
‘Ulaşmak’ sandığımız bu tuhaf serüven, yedi kat ellere savuruyor her birimizi…
Kimi zaman küçük bir odada, dağ gibi dalgalara kafa tutarken buluyoruz kendimizi ve bu garip durumdan, ‘Hayatın gerçekliği ile de ilgili yeni tanımlar üretmekten de geri durmuyoruz’…

***
“SANKİ BİR ‘PANİK ATAKTIR’ YAŞADIĞIMIZ HER ŞEY…”

***
Yukarıdaki tanımı, uzun süredir, ısrarla kurcaladığım ‘İnsanlık Hallerinin kıyısında’ gezinmeyi bir görev gibi sürdürmek sonucunda edindim…
Ama, işte o kadar… Ne yüzmeye cesaret edip deneniyor… Ne de, suyun soğukluğu, tuz oranı, kirliliği vb. konularında da bir bilgi dağarcığı oluşturma sonucuna girişiyorum… Sonuçta da: Suya girmeden aktarılan bir yüzmüşlük duygusu… Aslında…
• SANATIN – dolayısıyla – YAZININ tanımına denk düşen bir yaklaşım…
***
Koca bir okyanusun yalnızca kıyısında dolaşarak, bir uçtan başlayıp, diğer uca ulaşabilmenin başka bir açıklaması yok…
Şu okyanusu: ‘İNSANOĞLUNUN BİLİNMEZLİĞİ…’ diye adlandıralım en iyisi…
Odessius’un yolculuğuna, yalnızca kağıt üzerinde katılıyorsunuz ama ‘YORGUNLUĞU…’  tüm bedeninizi sarabiliyor…
Aslında, zor olsa da: “Aklın, gel – gitlerini, yüreğin tedirginliğini ve yabancılaşmanın ürkütücü serinliğini…” Yazının gücüyle buluşturmak müthiş bir olay…
Sanırım, her şey… Yalnızca, ‘Yazının gizemli gücünün’ içimizdeki höyüğü kıpırdatması… Ve, yeni bilinmezlere ulaşmak için kazı yapmaya, ‘HEVESLİ ve HAZIR OLMAMIZ…’ yetiyor bu başarıya…

--------------------------------------------------------------------

KARAR GİTMEKSE…

Yoksun işte… yokluğun yangınlarımı suluyor
eskiyor alnım bir martının telaşlı gölgesinde…

Şarkılarımız artık yaralı, yılgın beklemelerde…
ki kapılar kapanalı çok oldu…
soluksuz iklimlerimize…
sabahlarımız eskiyor…
sevda artıkları sığmıyor yaralı kimliğimize…

Hep yargılıyor o uzak kalabalıklar
‘müebbet hükümlü’ kılıyor bizi
kaçmak, daha da tutsaklığımız oluyor…
infazımız…
ki, acı bir zehir yeşili…

Yeşiller de tutsak gayrı
yanlış nişan alışlardan
tetik çekişlerden…

Ama…
gün sayılmamalı gidenin ardından
vakit  incelmişse
ve,  karar gitmekse…

Neriman CAHİT

-----------------------------------------------------

PARANTEZ…

Sevgili Dostlar…
Yeni bir yılda…
Ülkemizde insanımıza yakışan…
Güpgüzel günler dileği…
Ve sevgiyle, yeni yılınızı…
Kutlarız…

Bu haber toplam 1679 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 191. Sayısı

Adres Kıbrıs 191. Sayısı