1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Templos’ta bir kuyuda üç “kayıp” şahıstan geride kalanlara ulaşıldı…
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Templos’ta bir kuyuda üç “kayıp” şahıstan geride kalanlara ulaşıldı…

A+A-

KAZILARDA SON DURUM… KAZILARDA SON DURUM…

 

Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyinde ve güneyinde yürütmekte olduğu kazılar devam ederken, Templos’ta (Zeytinlik) bir kuyuda yürütülmekte olan kazılarda üçüncü “kayıp” şahıstan geride kalanlara ulaşılmış olduğu öğrenildi.

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Demet Karşılı’dan aldığımız bilgilere göre, Templos’ta yürütülen kazılarda üç “kayıp” şahıstan geride kalanlara ulaşıldı. Yerani’de (Turnalar) yürütülen kazılarda bir “kayıp” şahıstan geride kalanlara ulaşılırken, Lapta’da da bir “kayıp” şahıstan geride kalanların bulunduğu kazı sürdürülüyor. Lapta’da aynı bölgede ikinci bir kazı da devam ediyor.

Kıbrıs’ın güneyinde ise Strovulos bölgesindeki kazı sürdürülüyor.

Yağmurların zaman zaman etkilediği kazılarda, kazı ekiplerinde çalışan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz.

 


Durham Üniversitesi Master öğrencilerine “kayıplar”ı anlattık…

mm-072.jpg

Durham Üniversitesi Global Güvenlik Enstitüsü’nde “Savunma Gelişimi ve Diplomasi” ile “Çatışmaların Önlenmmesi ve Barışın İnşası” konularında Doçent Dr.  Olga Dimitriu’nun öğrencileri olarak Master yapmakta olan öğrencilere, “Kayıplar”ı anlattık.

Durham Üniversitesi Master öğrencileriyle Lefkoşa’da, ara bölgede, Dayanışma Evi’nde buluşarak kendilerine fotoğraflar eşliğinde bir sunuş yaptık ve son 18 yıllık “kayıplar”, toplu mezarlar, tecavüzler, birbirini kurtaranlar, Muratağa-Atlılar-Sandallar, Dohni, Palekitre, Galatya, Aşşa-Afanya katliamlarıyla ilgili bilgi verdik, “kayıp” yakınlarının ne tür travmalar yaşamakta olduklarını aktardık.

Gerek YENİDÜZEN gazetesi, gerekse POLİTİS gazetesinden Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum okurlarımızın oluşturmuş olduğumuz ve son 13 yıldan bu yana yürütmekte olduğumuz “İhbar Hattı”mıza (“Hotline”) bilgi vererek bazı “kayıp”ların gömü yerlerinin nasıl bulunduğunu fotoğraflarla destekleyerek aktardık.

Kıbrıs’ta bir yüzleşme sürecinin nasıl gerçekleştirilmesi gerektiği konusunda öğrencilerin sorularını da yanıtladık.

İki toplumlu kayıp yakınları ve savaş mağdurları örgütü BİRLİKTE BAŞARABİLİRİZ’in faaliyetleri hakkında da bilgilendirmiş olduğumuz Master öğrencileri, Kıbrıs’ta bir inceleme gezisinde bulunuyorlar ve adamızda kalkınma, yeniden uzlaşma ve barışın inşası konusunda çalışmalar yürüten Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslırumlar’la yüzyüze görüşmeler yapıyorlar.

 


BİR KİTAP…

“İki saat içinde 3 bin yıllık yurtlarını terk ettiler…”

temel-garip-todoron.jpg

 

Tamer Çilingir

Tarih 6 Ocak 1923. Trabzon'un bütün köylerinde, tellallar yüksek sesle bir hükümet tebliğini duyurdular. İki saat içinde tüm Rumlar köylerini boşaltıp, Trabzon'un limanı olan Dafnunda'ya ineceklerdi. Bu bir emirdi. Tanınan süre sadece iki saatti!..

İşte bu iki saat içinde Rumların hepsi, yanlarına hiçbir şeylerini alamadan, üç bin yıllık anayurtlarını terk etmek zorundaydılar.

Öyle bir emir geldiği için, Hristiyanlar toparlanabildiği kadar toparlanıp iki saat içinde Trabzon'a doğru inmeye başlamışlardı. Herkes yanına ne alabiliyorsa ya da almayı düşündüğü veya alması gereken ne varsa almaktaydı.

Birisi bir bohça, bir başkası kap-kacak, bir diğeri de ikona taşımaktaydı. Fakat eşyaların çoğu arkalarında kalmıştı.

Trabzon'un kuzeyinde, dağların tepesinde bir köy vardır, adı Stama. Bugün bu köyün resmi adı Başarköy'dür ve şimdi bu köyde yaşayanların tümü Müslümandır.

 

TODORİ YEDİ YAŞINDA

İşte bu koşuşturmaca içinde, tüm Rumlar evlerini boşaltmışken, Stama'da boşalmayan tek bir ev vardır. Bu ev boşaltılamaz! Burada yaşlı bir Hristiyan kadın yaşamaktadır.

Gidenleri takip edecek ne gücü ne de takati vardır. Bu kadının adı Kereke'dir. Yanında yalnızca yedi yaşında bir erkek çocuğu vardır. Bu çocuk da çoktan ölmüş olan kız kardeşi Sotiri'nin torunuydu. Bu küçük çocuğun babası, yani Sotiri'nin damadı Rusya'da yaşıyordu. Babası, çocuğu, yani Todori'yi Kereki'ye emanet etmişti. Yedi yaşındaki Todori, Kereki'ye bakıyor ve ona ''nine'' diyordu.

İşte o sabah küçük Todori nefes nefese eve girdi. Bütün köylülerin gittiklerini görmüş ve büyük bir korkuya kapılmıştı. Eve girer girmez derin bir nefes almış ve Kereki'ye ''Nine nine, köyümüz boşaldı. Hiç kimse kalmadı ortada'' demişti.

Böylece küçük Todori ile ninesi Kereki ortada yalnız başlarına kalmışlardı.

Boş köye, etraftaki diğer boş Hristiyan köylerine olduğu gibi, Müslüman köylüler gelmiş, evlere girip yerleşmişlerdi. Tarlalara da sahip çıkmışlardı. Bir süre sonra nine ölmüş ve Todori ise yapayalnız kalmıştı; akrabasız, hemşerisiz, hiç kimsesiz. Baba evini de elinden almış onu kovalamışlardı.

Yedi yaşında bir çocuğa kim önem verir ki? Neyse ki Yorgo dedesi, vaktiyle köyün tepesinde yağmur ve sağanak durumlarında sığınabilecekleri derme çatma bir oda inşa etmişti. Bu oda köyden yaklaşık iki kilometre uzaklıkta ve dört yüz metre yükseklikteydi.

 

TODORİ, TEMEL GARİP OLUR

Küçük Todori işte oraya sığınmıştı. Stama'ya yerleşen yeni Müslüman halktan yardım alarak yaşamını sürdürmüştü. Öyle böyle derken, Todori on sekiz yaşına gelmişti. Küçük Todori Stama'daki dağın tepesini kendine mesken edinmişti. Hayat mücadelesi içinde, Müslüman olmuş, adı değiştirilmişti. Todori İkramoğlu, artık Temel Garip olarak yaşayacaktı.

 

ASKER TODORİ

Todori Müslüman ve inanan biri olmuştu. Belki de herkesin onu "gavur" olarak düşünmesine son vermek için bu bir zorunluluktu. Büyüdüğünde, İstanbul'da hala binlerce Rum'un yaşadığını duymuştu. Rumların nasıl insanlar olduklarını öğrenmek için orduda bir Rum çocuğuna rastlayacağı umuduyla askere gideceği günü hevesle beklemekteydi. Gerçekten de bu arzusu bir gün gerçekleşmişti. Askere gitmişti ve üstelik astsubayı İstanbullu bir Rum'du.

Todori çekine çekine, çocukken akrabası, ninesi ile konuştuğu Pontuscasına geri dönmüştü. Astsubayı ise ona Elence karşılık vermiş ve Todori'ye ilgi göstermemişti.

Pontusca konuşan Karadeniz'den gelen Müslümanlara karşı bu sakınma İstanbul'da bugün bile geçerlidir, hatta onlara güvenmezler bile.

Böylece Todori'nin merakla beklediği son ümit de sönmüştü. Rum olan her şeye ilgisi de bitmişti.

 

MÜSLÜMAN VE YOKSUL TODORİ

Todori, askerden sonra Stama'ya dönmüş, Hoca İsmail onu evlendirmişti. Köyde biraz delimsi genç bir kadın vardı ve kimseyle evlenme ümidi de yoktu. Todori ile bu genç kadını evlendirdiler.

Todori, onunla birlikte dağın tepesindeki yeri kendi elleriyle değerlendirir. Mısır ve başka tarım ürünlerini ekebilmek için epey bir yeri tarla haline getirir. Bir sürü de çocuk yaparlar.

Çocuklarından biri, bir ara tepeden yuvarlanmış, uçuruma düşerek ölmüştü. Bir diğerini ise ayı yemişti. Ormanın çevresi yabani hayvanlarla doluydu; özellikle de yaban domuzlarıyla...

Yıllar sonra bu öykünün yazarı Yorgo Andreadis Todori'yi yani Temel Garip'i görmek için Stama'ya gider.

Oraya vardıklarında Todori onları beklemektedir. Ona teşekkür etmek için yanlarında gelen kemençeci Nikos'un kemençesinin tatlı sesiyle horona başlarlar. Todori horonu durdurur, çünkü bunlar günahtır, cehenneme götürür.

Todori Yorgo'ya ''Tanrı Rumları istemiyor'' der.

Bu nasıl bir sözdür? Bir tespit mi? Bir yakınma mı? Bir kötümserlik mi? Kadercilik mi? Yoksa bunlardan da öte bir şey mi?

Bu öykünün detaylarını merak edenler, Yorgo Andreadis'in "Temel Garip" adlı kitabını okuyabilirler. Kitapta Todori'nin diğer yakınlarının geçmişi ve 1923 yılından sonraki hayatları da anlatılmış.

(YÜZLEŞME ATÖLYESİ – Tamer ÇİLİNGİR – 31.3.2019)

Bu yazı toplam 1710 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar