“Temsilci atanmasının eşiğindeyiz”
BM’nin Kıbrıs’taki en üst düzey temsilcisi Colin Stewart, müzakereler için taraflar arasında ortak zemini bulmaya yardımcı olmak için atanacak temsilci konusuyla BM Genel Sekreteri’nin şahsen ilgilendiğini söyledi.
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi ve Kıbrıs’taki BM Barış Gücü (UNFICYP) Şefi Colin Stewart, müzakereler için taraflar arasında ortak zemini bulmaya yardımcı olmak için atanacak temsilci konusuyla BM Genel Sekreteri’nin şahsen ilgilendiğini söyledi.
“Bir temsilci atanmasının eşiğindeyiz gibi görünüyor” diyen Stewart, Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili her fırsata, son fırsatmış gibi yaklaşılması gerektiğinin altını çizdi. Stewart, “Son fırsatın elimizden kayıp gittiğini, ancak gelecekte geriye dönüp baktığımızda ve ‘ah kaçırmışız’ dediğimizde anlayacağız” dedi.
Kıbrıs Türk basınında ilk röportajını, 24 Ekim BM Günü’nde Yenidüzen’e veren BM’nin Kıbrıs’taki en üst düzey temsilcisi Colin Stewart, “Ben umutluyum, çünkü, hem Kıbrıslı Rumlar hem de Kıbrıslı Türkler bir çözüm istiyor ve liderlerin de bunu bildiğine inanıyorum. Belli pozisyonlar benimsenmiş olabilir ama nihayetinde ortak bir zeminin mümkün olduğunu düşünüyorum çünkü bu herkesin çıkarınadır” diye konuştu.
Kıbrıs sorununun çözümüne 2017 yılında çok yaklaşıldığını ve çözümün imkansız olmadığını vurgulayan Colin Stewart, BM’nin yıllardır yaptığını kamuoyu araştırmalarında her zaman Kıbrıslı Türklerin çoğunluğunun ve Kıbrıslı Rumların çoğunluğunun, karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm istediklerinin çıktığını söyledi. Stewart, “İhtiyacımız olan şey siyasi irade, cesaret ve zor kararları almaya istekli liderlik” dedi.
Röportajın birinci bölümü
Soru: Temsilcinin görevi ne olacak?
Stewart: O, Genel Sekreter’e bağlı, ancak genel anlamda temsilci, taraflar arasında ortak zeminin bulunmasına ve nihayetinde, iki tarafın Kıbrıs sorununa çözüm bulabilmesi için bir yol bulmaya çalışacak. Nihai hedef bu. Özel olarak ne yapacağı konusu tamamen Genel Sekreter’e bağlı.
“Neyin en iyi olduğuna Genel Sekreter karar verecek”
Soru: Sizin de daha önce söylediğiniz gibi, Kıbrıs’ta terminoloji sıkıntılı bir konu. Kişisel temsilci mi olacak, özel temsilci mi?
Stewart: Bilemiyorum. Mevcut tartışmalardan anladığım kadarıyla, taraflar bazı konularda biraz esneklik gösterdiler, ancak nihayetinde neyin en iyi olduğuna Genel Sekreter karar verecek.
Genel Sekreter, bu konuyla şahsen ilgileniyor, umutlu işaretler görmemin bir nedeni de bu. Çok geçmeden bir temsilcinin olabileceğini düşünmek, iyimser olmak için bir neden.
“Çözüme giden yolun, taraflar arasında güven tesis etmekten geçtiğine inanıyorum”
Soru: Pile’deki sıkıntının nasıl çözüldüğünden bahsettiniz. Sizce sorunları tek tek çözmek mi yoksa kapsamlı bir çözüm bulmak için müzakere etmek mi daha kolay?
Stewart: Her küçük şeyin yardımcı olduğuna inanıyorum. Olumlu bir şey olursa, küçük bir şey bile olsa, daha fazla anlayış ve güven için, biraz daha fazla alan yaratır ve diğer konuların ilerlemesine izin verir. Yani bunlar ayrı stratejiler değil, hepsi aynı stratejinin parçası. Çözüme giden yolun, taraflar arasında güven tesis etmekten geçtiğine inanıyorum.
Resmi güven arttırıcı önlemler olabilir, teknik komitelerdeki çalışmalar çok önemli olmaya devam ediyor; iki tarafın birçok günlük meseleyi çözebildiği tek yer orası ve epeyce yol kat ettiler. Biliyorsunuz, önümüzdeki yıl BM’nin Kıbrıs’taki 60. yıldönümü...
“Bu sorun çözülmelidir”
Soru: Ben de onu sormak istiyordum, bu çok uzun değil mi?
Stewart: Kesinlikle çok uzun. 1964 yılında BM geldiğinde, kimse 60 yıl sonra burada olacaklarını hayal etmemişti. Bu sorun çözülmelidir. Gördüğümüz şey şu ki, statüko daha da kötüleşiyor, bir Kıbrıslı Türk olarak statükonun Kıbrıslı Türkler için konforlu ya da kabul edilebilir olmadığını biliyorsunuz. Beni cesaretlendiren şeylerden biri de, Sayın Hristodulides’in bunu kabul etmiş olmasıdır, statükonun dayanabileceğimiz bir şey olmadığını kabul etti, zamanın tükenmekte olduğunu ve Kıbrıs sorununu çözmemiz gerektiğini gördü. Bu, iyi bir şey ve bence mevcut durumu ne kadar iyi anlarsanız, o kadar iyi durumda olursunuz.
“Çözülmesi imkansız bir şey gibi değil”
Geçen 60 yıla dönüp baktığımda birkaç önemli şeyi başardık, 50 yıllık barışı başardık. Bu da bir şey. Bu başlı başına bir değere sahip. Bu süre zarfında teknik komiteler oldu ve başka bir takım sorunları çözdüler. 2003 yılında geçiş noktaları açıldı. Sağlık konusunda, çevre konularında işbirliği yapıldı, suç ve taraflar arasında cezai konularda işbirliği çok iyi düzeyde oldu. Suçluların adaletten kaçamamalarını sağlayan bir işbirliği her gün yapılıyor. Yani, bazı şeyler başarıldı ama çözümü başaramadık. Çok yaklaştık, biliyorsunuz 2017 yılında Kıbrıs sorununu çözmeye çok ama çok yaklaştık. Çözülmesi imkansız bir şey gibi değil. Bence ihtiyacımız olan şey siyasi irade, cesaret ve zor kararları almaya istekli liderlik. Çünkü, Genel Sekreter’in söylediği gibi, liderlik sizin tarafınızın kazanması değil, liderlik uzlaşmakla ilgilidir, her iki tarafın da ne ile yaşayabileceğini anlamakla ilgilidir. Bir tarafın düşüncesi, diğer tarafa kendi görüşlerini empoze etmekse, böyle bir anlaşma ne kadar sürer? Bir anlaşmanın karşılıklı olarak kabul edilebilir olması gerekir ve taraflardan hiçbiri kabul edemeyecekleri bir anlaşmaya zorlanacaklarından korkmamalıdır.
“Liderler, uzlaşmanın gerekli olduğu zihniyetiyle hareket etmeli”
Ancak bu, liderlerin, uzlaşmanın gerekli olduğu zihniyetiyle hareket etmeleri gerektiği anlamına geliyor. Bence bu, Kıbrıs’ta hala sorun olmaya devam eden şeylerden biri.
Her ne kadar, müzakereciler arasındaki görüşmelerde, Pile sorununa oldukça hızlı bir şekilde çözüm bulabilmiş olsak da, Kıbrıs’ta zorluk teşkil eden şeylerden birinin de bu olduğunu düşünüyorum. Pile’de çok iyi bir kazan-kazan-kazan durumu oldu, kazan-kazan-kazan diyorum çünkü BM de kendi ilkelerini savunabildi. Ancak, liderliklerde hala, “biz kazandık, hiç taviz vermedik ve kazandık” deme eğilimi var. Bunu her gün görüyoruz, ama durum böyle değil. Her iki taraf da çok makul davrandı ve diğer tarafın da kabul edebileceği ortak bir zemin buldu.
Elbette tavizler vardı, elbette uzlaşmalar vardı ama önemli olan herkesin kazanmasıydı. İleriye taşımak istediğim model bu, bir sonraki zorlukla başa çıkarken yararlanabileceğimizi düşündüğüm model bu. İki hafta ya da iki ay sonra başka zorluklarla da olacak, zorluklar ortadan kalkmayacak. Kıbrıs sorununu çözmeden, bu sorunların hiçbiri gerçekten çözülmeyecek. Daha iyi bir ortam yaratacak, güven tesis edecek olumlu gelişmeler yaşayabiliriz ama nihayetinde tüm sorunların çözümü Kıbrıs sorununun çözümüdür ve odaklanmamız gerekir.
“Paranoyayı bir kenara bırakalım”
Soru: Liderler arasında güven eksikliği mi var?
Stewart: Kesinlikle bir güven sorunu var. BM olarak müzakere etmeye veya çözmeye çalıştığımız her şey güvensizlik nedeniyle daha da zorlaşıyor. Şu anda, Pile’de, herkesin kabul ettiği, herkesin olumlu bir sonuç olarak gördüğü bir anlaşmamız var, ancak diğer tarafın ne yaptığına ve buna uyup uymayacağına dair güvensizlik var. “Gizli gündem”, bunu her zaman duyuyorum, “gizli gündem”. Pazartesi gün bu konuda pek çok telefon aldım, insanların hayal güçleri oldukça etkileyici. Biz anlaşmanın, üzerinde mutabık kalındığı şekilde uygulandığından emin olacağız, telaşa gerek yok. Bu, herkes için iyi bir şey ve paranoyayı bir kenara bırakalım. Bu güvensizlik ilişkilerimizin her alanında, her gün başımıza geliyor. İşte bu nedenle, liderlere uzlaşmaya istekli olma cesaretini gösterme konusunda çağrıda bulunmak önemli ama aynı zamanda halkın da liderlerini zorlamasının ve “biz bunu istiyoruz” demesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Her gün, Kıbrıslı Türklerle ve Kıbrıslı Rumlarla konuştuğumda, bir sorunları olmadığını, çözüm istediklerini söylüyorlar. Biliyorsunuz, BM, yıllardır kamuoyu araştırması yapıyor ve hep aynı sonuç çıkıyor, Kıbrıslı Türklerin çoğunluğu ve Kıbrıslı Rumların çoğunluğu, karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm istiyor. Bunun ne anlama geldiği konusunda farklı fikirlere sahip olabilirler, ancak karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm istediklerini söyleyerek, uzlaşma olması gerektiğini kabul etmiş olurlar, başka bir deyişle, “bizim yaşayabileceğimiz ama sizin de yaşayabileceğiniz bir şey”. Bence bu, liderlerin dikkate alması gereken bir husus. Bence insanların seslerini yükseltmeleri gerekiyor. Medyanın, halkın sesini yansıtması ve liderlere, halkın ne istediğini söylemesi gerekiyor.
“Taraf olursak, yardımcı olamayız”
Soru: Liderlerin BM’ye güvenmediğini de düşünüyor musunuz?
Stewart: Evet, bu bizim rolümüzün doğasında var, her zaman taraf olma suçlamaları oluyor. Çünkü, her iki taraf da kendi bakış açısına sahip ve haklı olduklarını düşünüyorlar. Eğer onların bakış açısına herhangi bir şekilde katılmıyorsanız, o zaman “diğer taraftansınız” demektir. Arada BM’nin var olabileceği bir alan olabileceğini düşünmüyorlar. BM’nin kendi bağımsız ve tarafsız pozisyonu vardır ve bu da bizi pek çok farklı konuda, bir tarafla ya da diğer tarafla aynı fikirde olmamaya itmektedir. Bu da bizi taraflı olarak adlandırmalarına neden oluyor. Bence bu, bizim rolümüzün bir parçası, durumun bir parçası olarak kaçınılmaz. Tarafsız olmamız temel prensibimiz. Elimizden gelen her şekilde yardım etmek için buradayız. Taraf olursak, “bir taraf haklı, diğer taraf haksız” dersek, yardımcı olamayız. Ancak, konu bazında değerlendirdiğimizde, kararlarımızı sadece iki taraf için değil, BM için de kabul edilebilir olduğunu düşündüğümüz şeylere göre veriyoruz. Ara bölgeyi korumamız lazım. İki orduyu birbirinden ayrı tutmalıyız, gerilimi azaltmalıyız. Gerginlik yaratacak şeylerin olmasına izin vermemeliyiz. Burada iki önemli varlığımız var; işleri kontrol altında tutmaya ve gerilimi azaltmaya çalışan barış güçlerimiz ve her zaman köprüler kurmak, tarafların ortak bir zemin bulmalarını ve nihayetinde Kıbrıs sorununu çözmelerini sağlamak için daha iyi koşullar yaratmaya çalışan iyi niyet misyonumuz var, ben her ikisini de temsil ediyorum.
“Kolay olacağı beklentisiyle gelmedim”
Soru: 4 Kasım 2021’de, yaklaşık iki sene önce, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi ve Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün (UNFICYP) Şefi olarak atadınız. Ne umdunuz ve ne buldunuz?
Stewart: Buraya, kesinlikle kolay olacağı beklentisiyle gelmedim. Neredeyse 60 yıldır, benden önce, pek çok etkileyici insanın Kıbrıs sorununu çözmeye çalıştığını biliyordum. Dolayısıyla, bunun kolay olacağına dair hiçbir yanılsamam yoktu, ancak insanların benimle konuşmaya, bir kez daha açıklamaya istekli olduklarını görmek beni şaşırttı. Bir özel temsilciye kaç kez açıklamak zorunda kaldıklarını bilmiyorum ama açıklamaya istekliydiler, görüşlerini aktarıyor ve bakış açılarını açıklamak için saatler harcıyorlardı. Bunu, çalıştığım ve diyalog kurmanın çok zor olduğu diğer bazı yerlere kıyasla daha sağlıklı buluyorum. Dolayısıyla, Kıbrıs’ın pek çok avantajı olduğunu düşünüyorum. Kıbrıs’ta çözüm isteyen büyük bir Kıbrıslı grup, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar var. Çoğunluk çözüm istiyor ve aslında barış için çok aktif bir şekilde çalışan, diğer tarafla hiçbir sorunu olmayan ve çözümün ne olabileceği konusunda hemfikir olan gruplar da var. Bu da büyük bir avantaj. Bence Kıbrıs meselesi, çok uzun zamandır, her iki tarafta da, azınlıkta olan esnek duruş sergilemeyenler tarafından domine ediliyor. Bence durumu değiştirmek isteyen, barış isteyen çoğunluğun sesini duyurmasının ve seslerinin liderler tarafından duyulmasının zamanı geldi.
“Fırsatları aramanız, beklemeniz ve sonra onları değerlendirmeniz gerekir”
Genel Sekreter’in, bu göreve geldiğimde bana verdiği ilk tavsiye ve aslında başka görevlerde de bana verdiği tavsiye, sabırdı. Çünkü gelip, “Tamam, 60 yıl sonra bir çözümüm var. Sorunları nasıl çözeceğimi biliyorum. Formül bende”“ diyemezsiniz. Sabırlı olmanız, fırsatları aramanız, fırsatları beklemeniz ve sonra onları değerlendirmeniz gerekir. Şu anda bu anı yaşadığımızı hissediyorum. Kıbrıs sorununu çözmeyi taahhüt eden bir Kıbrıslı Rum lider var ve çok enerjik bir şekilde bunun peşinden gitmeye çalıştığını görebiliyoruz. Fikirlerinin ne olduğu konusunda bir görüşüm yok. Ancak en azından, bir şeyleri ilerletmeye, değişim yaratmaya odaklanıyor. Bu bir değer.
Mevcut koşulların bir sonucu olarak, ilk geldiğimde seçimler vardı, kimse Kıbrıs sorununu gerçekten konuşmak istemiyordu. Şimdi, insanların Kıbrıs sorunu hakkında konuşmaya istekli olduğu bir an yaşıyoruz. Bir temsilci atanmasının eşiğindeyiz gibi görünüyor.
Soru: İki taraftan da temsilci konusunda olur aldınız mı? Rum lider temsilciye olur verdiklerini açıkladı, Kıbrıs Türk tarafından cevap geldi mi?
Stewart: Detaylarını bilmiyorum çünkü Genel Sekreter ile görüşme yapıldı ama bir açılım olduğu kesin. Kesinlikle, her iki taraftan da, bazı olumlu sinyaller geldi. İnanıyorum ki, Genel Sekreter artık bir temsilci atama konusunda önünde bir yol olduğunu düşünüyor. Ama bu konuyu teyid etmek Genel Sekreter’e kalmış.
“Her fırsata, son fırsatmış gibi yaklaşmalıyız”
Soru: Kıbrıs sorununun sizin görevde olduğunuz sürede çözülebileceğine dair umutlu musunuz?
Stewart: Bu konuda bir zaman dilimi vermek çok zor, ama şu anda tam anlamıyla yararlanmamız gereken kısa bir fırsat anı olduğunu hissediyorum. Çünkü Kıbrıs sorununu çözmek için önümüzde fazla fırsat olduğunu düşünmüyorum. Bölünme giderek büyüyor. Eğilim, karşılıklı kabul edilebilir bir çözümden uzaklaşıyor ve daha fazla fırsat bulmanın çok kolay olacağını sanmıyorum. Bence, her fırsata, son fırsatmış gibi yaklaşmalıyız. Son fırsatın elimizden kayıp gittiğini, ancak gelecekte geriye dönüp baktığımızda ve “ah kaçırmışız” dediğimizde anlayacağız.
“Ortak bir zeminin mümkün olduğunu düşünüyorum”
Soru: Çözüm modeli konusunda bu kadar farklılığı olan liderleri, ortak bir zeminde buluşturmanın nasıl mümkün olacağına inanıyorsunuz?
Stewart: Elimde bir formül yok. Temsilcisi de bir formülle gelmeyecek, taraflarla görüşerek, liderlerle görüşerek, nüfusun çoğunluğunun umuda sahip olduğu gerçeğinden yola çıkarak nasıl ilerleyebileceğimizi bulacağız, bulmak zorundayız. Nihayetinde çözüm istemiyorlarsa, o zaman çözüm bulunmayacaktır. Bu yüzden 60 yıldır bir çözüme ulaşamadık. Ama ben umutluyum, çünkü, dediğim gibi, hem Kıbrıslı Rumlar hem de Kıbrıslı Türkler bir çözüm istiyor ve liderlerin de bunu bildiğine inanıyorum. Belli pozisyonlar benimsenmiş olabilir ama nihayetinde ortak bir zeminin mümkün olduğunu düşünüyorum çünkü bu herkesin çıkarınadır.
Eğer tek çözümün, gerçekten karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüm olabileceğini görüyorsak, o zaman o yönde hareket etmeliyiz. Formülün ne olacağını zaman gösterecek ama formül kesinlikle konuşmayı içeriyor. Yani ilk adım bu, birbirleriyle konuşmalarını sağlamanın bir yolunu bulmak için taraflarla istişare etmeliyiz. Bu olmadan hiçbir çözüm mümkün değil.
Fotoğraflar: Burçin AYBARS