Temsili Demokrasi mi Demokratik Temsiliyet mi?
Temsili Demokrasi mi Demokratik Temsiliyet mi?
Turgut Denizgil
[email protected]
Modern devlet, ayrıcalıklı dar bir kesimin toplumun geri kalanı adına kararlar verdiği bir dönemi kapatma iddiası ile ortaya çıkan aydınlanma hareketinin bir ürünüydü. Büyük oranda Fransız burjuvazisi etrafında şekillenen Fransız Devrimi, mutlak monarşinin sonlandırılarak yerine ulus devletin inşa edildiği bir süreci doğurur ve bu süreç zaman içerisinde dünyanın geri kalanına yayılır.
Mutlak monarşinin ihtiyaç duyduğu egemenlik, tanrının temsilcisi olarak yaşam sürdüğüne inanılan Kral’ın kendisi etrafında birleşiyordu. Buna karşılık ulus devlet kurgusunda bu ihtiyaç uzun bir sure, ortak dil, ortak din, ortak kültür düşüncesi etrafında şekillenen homojen (bağdaşık) ulus/toplum varsayımı üzerinden karşılandı. Bugün geldiğimiz noktada homojen ulus/toplum düşüncesinin büyük bir yanılsamadan ibaret olduğunu tartışmak dünyanın yuvarlaklığını tartışmaktan farksızdır.
Toplumlar bireylerin biraraya gelmesinden meydana gelir ve bireyi birey yapan diğerlerinde (toplumun geri kalanında) olmayan kendi öznelliğidir. Bunun sebebi her bir bireyin kendi öznel koşulları içerisinde dünyaya gelmekte ve değişken de olsa yine kendi öznel koşulları içerisinde yaşamına devam etmekte oluşudur. Söz konusu öznelliğin bireye kazandırdığı en önemli özellik içerisinde yaşadığı ortamı, gerçekliği, doğru ve yanlışı kendi öznel koşullarının beraberinde getirdiği algılama ve yorumlamaya yönelik deneme tecrübelerindeki farklılaşmadır. Toplumun geri kalanında olmayan, bireyi öznel kılan temel nosyon buradan kendisine zemin bulmaktadır.
Tek tek her bireyin sahip olduğu bu nosyon dünya üzerinde yaşamakta olan yedi buçuk milyar insanın biraraya gelerek yedi buçuk milyar doğru yaratmasına neden olmaktadır ki bu da bizlere ulus devletler ve temsili demokrasi üzerine yeniden düşünme zorunluluğunu beraberinde getirmektedir.
Meşru olanın tek doğru olarak dayatılmadığı bir geleceğin düşleyenleri, çoğunluğun azınlık(lar) üzerindeki tahakküm kurma yöntemlerinin en kurumsalı olan temsili demokrasiyi ele alırken, tahakküm boyutlarının genişletilmesi yönünde değil, hiç olmazsa azınlıkların demokratik temsiliyetinin artırılması yönünde tavır almalıdır.
Hafta başında mecliste temsil edilen tüm partilerin onayıyla yasallaşan seçim ve halkoylaması (değişiklik) yasa tasarısı büyük bir ilerleme ve kazanım olarak topluma sunulmaya çalışılmaktadır. Oysa yapılan düzenlemenin demokratik anlamda bir ilerleme değil tam tersi bir gerilemeye yol açması muhtemeldir.
Bu gerilemenin birçok nedeni vardır. Bunlar demokratik temsiliyet ve temsilde adalet, medyada temsil, ekonomik eşitsizliğin artması, yerinden yönetim ve siyasetsiz siyasetlerin mevcut zemininin genişletilmesi gibi demokrasi ve seçim tartışmalarının odağında olması gereken pek çok tartışmayı içermektedir.
Bu yazı yapılan bu değişikliğin bir kaç farklı boyuttan ele alınarak neden gerilemeye yol açacağını, değerlendirmeyi ve alternatifsiz olmadığımızı, başka bir demokrasinin mümkün olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır ki bunu ortaya koymanın tek bir yazı ile çok da kolay olmadığını belirtmekte fayda vardır.
Yapılan değişiklikle birlikte hayatımıza giren yeni seçim sistemine ilişkin olumlu yönleri belirterek bir özet yapacak olursak yeni yasaya göre;
- Partiler aday göstereceği ilçelerin sahip oldukları nüfus oranına göre belirlenen sayıda aday gösterebilecek. Yani her parti geçmişte olduğu gibi bugünkü nüfus yapıları ile Lefkoşa’da 16, Mağusa’da 13, Girne’de 10, Güzelyurt’ta 6 ve İskele’de 5 olmak üzere toplamda 50’şer milletvekili adayına sahip olacak.
- Seçimlere katılan siyasi partilerin göstereceği 50’şer adayın yanında bağımsızların da yer alacağı bir seçim pusulası (çarşaf liste) olacak.
- Partilerin göstereceği adaylar ve seçimlere bağımsız olarak katılacak adayların aday olacağı ilçede en az 2 yıl daimi ikameti olması gerekecek (düzenleme mevcut vekillere ayrıcalık tanımaktadır).*
- Seçmenler ikamet ettikleri ve dolayısı ile oy verdikleri ilçe dâhil tüm ilçelerden adaylara oy verebilecek.
- Karma oy kullanmak isteyen seçmenler eski sistemde olduğu gibi oy verilen bölgedeki milletvekili sayısının yarısı veya tamamı kadar adaya oy verebilecek ve bunu tüm ilçelerde tekrarlayabilecek.
- Oyunu mühür olarak kullanmak isteyen seçmenler eski sistemde olduğu gibi mühür oyu kullandığı partinin tüm ilçelerdeki adaylarına birer oy vermiş olacak.
- Seçim yasaklarının başladığı tarihten itibaren adaylar herhangi bir spor kulübü, dernek, hayır kurumu vb yerlere maddi yardım da bulunamayacak (siyasi partiler de eklenmeliydi).
- Seçimin başlama tarihinden itibaren kamu sınavları yapılmayacak (olumlu).
- Seçimin başlama tarihinden itibaren yurttaşlık, ihale, akaryakıt istasyon izni, arsa dağıtımı ve ateşli silah izni verilmeyecek (olumlu).
Demokratik Temsiliyet ve Temsilde Adalet
Yeni seçim sistemindeki en önemli değişiklik kuşkusuz seçmenin hangi ilçede ikamet ettiğine bakılmaksızın tüm ilçelerden adaylara oy verebilecek olmasıdır. Böylece seçilecek olan milletvekilleri ikamet ettikleri bölgeleri değil, tüm toplumu temsil edecek iddiası ile birlikte komik bir şekilde hayatımıza girmiş bulunuyor. 50-60 kişilik parti meclislerinde ‘sudan sebeplerle’ dahi fikir birliğinin sağlanamadığı, bırakın toplumu partilerin dahi homojen bir yapıda olmadığı bir ortamda seçilmiş elitler tarafından seçmenlerin ‘birleştirilerek’ ‘tek’leştirdiği yasal değişikliğin tek dayanak noktası tümümüzün de Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşıyor oluşudur. Komik olan sadece bu iddianın geçersizliği değil aynı zamanda değişiklik önerisinin genel gerekçesinde yer alan “ülkenin beş ilçesinin doğal olarak farklı sorunlara ve farklı ihtiyaçlara sahip oldukları” şeklinde devam eden bir cümleye rağmen bu düzenlemenin yapılmış olmasıdır.
Hayatının hiçbir döneminde örneğin İskele ilçesine gitmemiş veya gitmiş ancak bu ilçenin sorunları ve ihtiyaçları ile ilgili bilgi sahibi olmayan, tek bir İskeleli ile iletişimi dahi bulunmayan bir Lefkoşalı’nın İskele ilçesinden adaylar arasında seçim yapması sorunludur. Sadece Kıbrıs’ta yaşamanın bunu yapabilmek için yeterli olduğunu varsayarak sorunlu olmadığını düşünmek, demokrasiyi salt vergi vermeye indirgeyen bir anlayışın ürünüdür. Oysa demokrasi bundan çok daha fazlasıdır.
Böylesi bir anlayış temsilde adalet ilkesiyle de bağdaşmamaktadır. Temsilde adalet ilkesini ilçelerin sahip olduğu nüfus oranına göre veya siyasi partilerin aldıkları oy oranına göre milletvekili sahibi olunmasına indirgeyen bu anlayış, bölge kotalarını koruyarak temsilde adalet sağladığını düşünebilir. Ancak unutulmamalıdır ki yeni sistemle 55 bin kişilik Lefkoşalı 18 bin kişilik seçmeni olan İskele bölgesinden milletvekili adayları arasından seçim yapacaktır. Böylesi bir düzenleme ile birlikte bölgeyi tanımayan, bölgenin sorunlarına ve ihtiyaçlarına uzak sayısal çoğunluk tarafından sayısal azınlığın iradesi üzerinde kurulacak tahakkümü konuşmamız gerekmiyor mu?
Daha demokratik bir seçim sisteminden söz edebilmek için toplumu meydana getiren farklılıkların (özellikle de azınlıkların) demokratik temsiliyetini gaile ediniyor olmalıydık. Bunun en somut örneğini görebilmek için 2013 yılında gerçekleştirilen genel seçim sonuçlarını hatırlamak yeterlidir. 55 bine yakın seçmenin oy kullandığı Lefkoşa ilçesinde yarışı üçüncü parti olarak tamamlayan Demokrat Parti 18 bin kişinin oy kullandığı İskele ilçesindeki yarışı ise ikincilik ile tamamlamıştı. Tek bölge seçim sistemi ile yapılacak bir seçimde Lefkoşalı sağ seçmenin kendi bölgesinde olduğu gibi Ulusal Birlik Partisi adaylarına yönelerek İskele ilçesindeki iradeyi etkilemeyeceğini kim, nasıl ileri sürebilir ki?
İdeolojik Siyasetten Kopuş ve İmaj Siyasetleri
Yeni seçim sistemi kamusal tartışma alanlarının televizyon ekranlarına, gazete sayfalarına ve sosyal medya ortamlarına sıkıştırılmasını da beraberinde getirecektir. Seçim sisteminde yapılan değişikliğin bu anlamda en büyük kazananı medya olacaktır. Bizimki gibi her gün etik ihlâllere bir yenisinin daha eklendiği coğrafyalarda, seçim atmosferini medya organlarına taşımanın bedeli kurumsal siyasete devasa bir ekonomik boyut getirecektir. Bugün için bahsettiğimiz bir kaç milyonluk seçim bütçelerinin birkaç on/yüz milyonluk rakamlara ulaşması, bizleri maalesef feodal ilişkilerden kurtarmayacaktır. Geçtiğimiz günlerde ülkenin bir televizyon patronunun başbakan ile birlikte akşam yemeğine gittiğini Hıncal Uluç’tan öğrenerek, ‘ee ne var bunda’ diyenler feodal ilişkilerini yıkacağını sandığı vekillerin birbirine eklemlenmiş (ilçeler arası) feodal ilişkileri karşısında daha da güçsüzleşecektir.
‘Oy satın aldım’ açıklaması yapan parti başkanlarının varlığını unutarak bir kaç yüz türk lirasına iradelerini teslim etme durumunda bırakılan ailelerin iradelerinin, bu kez 5 farklı bölgeden satışa çıkacağını hesaplayamayanlar, facebook üzerinden ‘like’ hesabı yapmayı elbette siyasal mücadele olarak adlandırmaya devam edecektir.
Sosyal medya veya geleneksel medya üzerinden imaj siyasetlerinin ideolojik siyasetin yerini aldığını görmek demokratik anlamda bir ileri adım olarak değerlendirilemeyeceği gibi medyada temsil için gerekecek ekonomik koşullara sahip olmayan ‘küçük’ partilerin hali hazırda karşı karşıya kaldığı ekonomik eşitsizlik de artarak devam edecektir.
Tek Bölge mi Dar Bölge mi?
Tek bölge seçim sisteminin getireceği tüm olumsuzlukları ortadan kaldıracak seçim sisteminin, dar bölge seçim sistemi olduğuna inanmaktayım. Nüfus ve yüzölçümünden hareketle İsrail örneğini vererek tek bölge seçim sistemine meşruluk kazandırma çabasında olanlar nedense her türlü sorunumuzun çözümü için örnek gösterilen Malta’ya bakmıyorlar. Malta yerinden yönetimin hayat bulduğu 5 yerel bölgeye bölünmüş bir ülkedir ve seçimler 13 bölgede gerçekleştirilmektedir. Her bölge 5 milletvekili seçmektedir ve toplamda 65 milletvekili mevcuttur.
Bunu Kıbrıs’ın kuzeyine uyarlamak gerekirse, Lefkoşa’nın 16 seçim bölgesini oluşturduğunu ve her seçim bölgesinin kendi vekillerini seçtiğini düşünebiliriz. Böylece mecliste temsil sorunu yaşayan kırsal bölgelerin temsiliyetinin de önünü açmış oluruz. Değirmenlik bölgesinde yaşayanların İskele bölgesine oy vereceklerini düşünmektense bu bölgeden (Değirmenlik) bir adayın milletvekili olarak meclise gideceğini düşünmeyi tercih ederim.
Dar bölge seçim sistemi aracılığı ile 155 bin insana ulaşmak yerine 3 bin insana ulaşması gerektiğini bilen siyasi partiler ve adaylar içi boş imaj siyasetlerinin yerine insanların günlük hayatlarına dokunan politikalar üreten bir yapıya dönüşmek zorunda kalacaktır. Böyle bir sistemin hem belli bölgelerde güçlü meclis dışı partilerin hem de bağımsızların mecliste temsiliyetini kolaylaştıracağını da söylemek mümkündür.
Özet Olarak
Feodal ilişkilerin kırılması medyada popülist temsile zemin hazırlayan, sayısal çoğunluğun sayısal azınlık üzerindeki tahakkümünü artıran, farklı düşünenlerin karar alma mekanizmalarındaki temsiliyetini zorlaştıran bir sistemle mümkün değildir ve adayların mevcut feodal ilişkilerini koparmaları için de bir gerekçeleri yoktur. ‘En iyi yol bildiğin yoldur’ sözünden hareketle feodal ilişkiler üzerinden kendine siyasal kariyer kazandıranların en iyi bildikleri yöntemi terk edeceğini düşünmek saflıktır.
Yasalar insanlar için insanlar tarafından yapılır. Üniter devlet yapıları, heterojen toplumların varlığına rağmen sürdürülebilir değildir. Dahası insan hakları sabıkası kabarık bir ulus devlet modeline hiç mahkûm değiliz. Temsili demokrasi her defasında son kullanma tarihi gelmeden bozulan ürünlere benziyor. Bu nedenle temsili demokrasinin tahakküm boyutlarını artıranlara demokratik temsiliyet hakkımızı hatırlatmalıyız.
Başka bir demokrasi mümkün.
*Seçim ve Halkoylaması Yasası Geçici Madde 1, bir sonraki seçimlerde mevcut milletvekillerinin diledikleri bölgeden aday olmalarının önün açan bir ayrıcalığı beraberinde getirmektedir. 176 bin kayıtlı seçmenin olduğu Kıbrıs’ın kuzeyinde söz konusu 50 kişi hariç herkesin 1 burnu 2 kulağı var.