1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Tepkisi olan “masa”ya yürüsün!
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Tepkisi olan “masa”ya yürüsün!

A+A-

Şimdi elinizi kalbiniz üzerine koyunuz, hissediniz kalp atışlarınızı ve samimiyetle, içtenlikle, dürüstlükle yanıt veriniz.

Birisi geldi, sizi zorla evinizden çıkarttı, kaçtınız ardınıza bakmadan, neyiniz var neyiniz yok geride bıraktınız ve yuvanızdan ayrılmak zorunda kaldınız.

O eve, yeniden "misafir" olarak gider misiniz?

Bir oteliniz var, oradan dışarıya attılar sizi...
Hem de öyle hazır bulmadınız, temelini attınız, her bir tuğlası örülürken şahitlik ettiniz, hayaller kurdunuz ve gittiniz.

O otele "turist" gönderir misiniz?

İşyerinizden kovdular, zorla...
O işyerine "müşteri" taşır mısınız?

Tüm bu sorulara samimiyetle yanıt veriniz ne olur!

***

Kıbrıs sorunundan söz ediyorum elbette...

"Türk Tarafı" her daim mağduriyetten söz ediyor – ki çoğunluk haklı - ama asla diğer "mağduru" görmüyor, empati yapmıyor, hakkını teslim etmiyor, haksızlığıyla yüzleşmiyor.

Bir başkasının mağduriyetini normalleştirirken, kendi yaşadığı yokluğa karşı şikayetçi oluyor.

***

"Siyasi sorun var" diyeceksiniz!

İşte sorun tam da bu ya...
Sorunu görmezden gelmek!

Siyasi bir sorun varsa, bu sorununun varlığını kabul ediyorsanız, masaya oturur ve çözüm ararsınız.

"Ben devlet sen devlet" derseniz...
Çözümsüzlüğün çözüm olduğunu ilan ederseniz eğer...

İşte o durumda herkes kendi çözümüne yönelir.
Tutuklamalar da normal olur engellemeler de...
Anormalin normali bu!

***

Örneğin Maronitler, "Biz burada ayrı devlet kurduk" deseler.

Hatta çevre köylerdeki evleri de kuşatsalar...

O evleri işgal edenler tutuklanmayacak öyle mi?
Hatta "Maronit" köylerine turist taşımacılığı yapacağız güle oynaya, ne demezsiniz!

"Ne iyi ettiniz de buraları böldünüz" denecek mi sizce?

***

Tüm bunları Kıbrıs'taki onca kötülüğü onaylamak, meşrulaştırmak, normalleştirmek için yazmıyorum.

"Kıbrıs Cumhuriyeti"nin tam anlamıyla gasp edildiğini, bu devletin iki toplumlu özelliğini yitirdiğini, Kıbrıslı Türklerin yok sayıldığını defalarca anlattım.

Tamam da kimseler "biz devletimizi geri istiyoruz" da demiyor.

Kurucu ortak olduğumuz devleti geri istemiyoruz.
Yeni bir Kıbrıs kurmak istemiyoruz.
Birleşik Milletler kararlarını istemiyoruz.
Uluslararası hukuk istemiyoruz.

Masa da istemiyoruz müzakere de...

“Annan Planı’na ‘evet’ demiştik” dolandı dilimize…
O referandumun iki yanıtından birinin de “hayır” olduğunu unutuyoruz.
Üstelik “boşanma” dahi anlaşmaya dahildir, yıllarca mal mülk paylaşımı için hakim karşısında uğraşır çiftler…

***

Oyunu “uzlaşmazlık” üzerine kuruyorsanız eğer karşıdan gelen tepkilere de bağırmayacaksınız.
Siyasi çözüm yoksa başka çözümler aranacak.

Gerilim, tutuklama, engelleme, baskılama, dışlama gibi seçenekler çıkacak ortaya ve güç gösterileri arasında telef olacak toplumlar…

Diyalog, uzlaşı, işbirliği yoksa kavga vardır.
Tarih boyunca böyle olmuştur.
Tepkisi olan “masa”ya yüklensin önce!

tepkisi-olan-masaya.jpg


Bütçeyi denkleştirmek için daha pahalı internet

İnternet ücretlerinde yüzde yüz artış gelmiş.
Öyle sanıyorum ki iletişimde Avrupa’nın en pahalısı konumundayız.
Üstelik “temel ihtiyaç” bir üründen söz ediyoruz.

“Üç gün ekmek yok” deseler mi çıldırırsınız…
Yoksa “üç gün internet yok” deseler mi?

İşin sosyal paylaşım ya da eğlence boyutunu söylemiyorum yalnızca…
Ticaretten enformasyona, finanstan sağlığa kadar internet üzerinden ilerliyor hayatımız.

Bu fiyat artışlarının temel sebebi teknoloji ya da kur değildir.
“Bütçe”dir!
İnternet için ödediğiniz paranın yarısı servis sağlayıcı şirketlere değil Maliye’nin kasasına giriyor çünkü…

İşin aslı gereksiz istihdamları ödüyoruz.
Maaşları ödüyoruz hep birlikte…
İhale yolsuzluklarını, partizan atamaları, affedilen vergileri, hatırlı imtiyazları ödüyoruz.


“Kamu Reformu” yapmıyorlar inatla…
Yaşadığımız çağın ihtiyaçlarından uzak onlarca gereksiz pozisyon var.
Hayatta karşılığı yok.
Ne hizmet olarak dönüyor size ne de toplumsal bir yarar elde ediliyor.
İstihdam kapısı pek çok kadronun tek karşılığı var, birilerine ömür boyu maaş ödemek.

Kadrolar daraltılmıyor, onlarca gereksiz amirlik korunuyor, yükselme kriterleri üretim ya da performans değil, kıdeme göre sürüyor.

Hep diyorum, asgari ücreti artırmak değil hayatı ucuzlatmaktır mesele…
Enerjiyi, iletişimi, temel gıdayı sürekli pahalılaştırdığın zaman asgari ücrete yaptığın düzenleme hiçbir anlam içermiyor.

Asgari ücret artışı yalancı bir sarmal aslında…

Cebinize daha fazla para giriyor ama siz yoksullaşıyorsunuz.
Hayat pahalılığına karşı korunaklı, ayrıcalıklı, imtiyazlı kitlelerin konfor alanlarını korumak için de “bütçe”ye çalışıyorsunuz sürekli…

butceyi-denklestirmek.jpg


“Doğruyu gördükleri halde…”

Ulusal Birlik Partisi Girne Milletvekili İzlem Gürçağ için diyorlar ki, “Bakanlık görevinden alınmasaydı aynı tepkiyi gösterir miydi?”
Büyük ihtimalle göstermezdi.

Yine de ortaya koyduğu duruş anlamlıdır, önemlidir, haysiyetlidir.
Perde gerisinde yeni dönem için pazarlıklar yapabilir, kendine pozisyon yaratabilir ve sessizliği seçebilirdi.

“Doğruyu gördükleri halde düşüncelerini değiştiremeyenler, cahillikleriyle mutluymuş gibi yaşarlar” paylaşımı bir hakikate işaret ediyor.
Kendi çapında bir isyandır bu…

Bir diğer milletvekili Hasan Küçük’ün “İdare edilme, irade göster” tavrını da takdir ediyorum.
Hele hele Kutlu Evren, Olgun Amcaoğlu gibilerin sessizliği karşısında…
Büyükelçilik konutuna çağrıldıktan sonra tek kelam etmeden…

***

Ulusal Birlik Partisi içerisinde kimi itirazlar az da olsa demokrasiye, iradeye, haysiyete yönelik duyarlılık gösterisidir.

Doğruyu gördükleri halde düşüncelerini değiştirmeyenler menfaat ağının kendilerine sağladığı konfor alanında yaşamayı seçiyorlar aslında…
Toplumu değil kendi geleceklerini düşünüyorlar…
Üstelik sadece UBP içinde değil böylesi tipler…
Her yerde!

hasan-kucuk-izlem-gurcag.jpg

Bu yazı toplam 1912 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar