1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Terör, İnsan Hakları ve Barış
Terör, İnsan Hakları ve Barış

Terör, İnsan Hakları ve Barış

Terör, İnsan Hakları ve Barış

A+A-

 

Yonca Özdemir
[email protected]

Son yıllarda dünya birbiri ardına terör saldırıları ile sarsılıyor. Türkiye de son aylarda bundan çokça nasibini aldı. Sadece son beş ay içinde iki tane İstanbul’un merkezinde ve üç tane de Ankara’nın merkezinde terör saldırısı yaşandı. 24 Mart’ta Brüksel Havaalanında ve Metrosunda yaşanan can pazarının ardından, 24 Mart’ta da terör Pakistan’da lunaparkta eğlenen çocukları vurdu. Ve her gün pek çoğunu duymadığımız birçok terör saldırısı yaşanıyor. Bu saldırıların her biri ardında onlarca ölü ve yaralı, binlerce de gözü yaşlı ve korku dolu insan bırakıyor.

Terörizm küreselleşme ile tanımlanan yeni dünya düzeninde güvenlik alanında artık en önemli sorun haline geldi diyebiliriz. Soğuk savaş sonrasında dünyaya barışın geleceğini hayal ederken, mikro milliyetçilik ve köktendinci akımlarla beslenen terörizm canavarına teslim ettik dünyamızı. Aslında terör yeni bir kavram değil; kökleri en azından Fransız İhtilaline kadar dayanıyor. 1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren Filistin meselesi ve iletişim-ulaşım teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte uluslararası bir boyut kazanan terörizm, 2001’de Amerika’daki Dünya Ticaret Merkezi’ne El Kaide tarafından yapılan saldırı ile yepyeni bir boyut kazandı. O gün bugündür de dünyanın gündeminden hiç düşmedi.

Bugün terörizm geçmişe kıyasla kesinlikle çok daha yaygın ve çok daha yıkıcı saldırılar gerçekleştiriyor. Yeni terörist örgütler kökleri, ideolojileri ve hedefleri açısından geçmişe göre daha farklı ve çok daha fazla dine dayalılar. Ayrıca küresel değişimlere daha kolay ayak uyduruyor, küreselleşmenin sağladığı bazı avantajlardan yararlanıyor ve sürekli dönüşüyorlar. Ulus devlet ve ulusal egemenlik prensibi ile tanımlanan uluslararası hukuk sistemi bu devlet olmayan aktörler karşısında aciz kalıyor.

Terörizm nedir?

Terörizm, siyasi bir sonuç elde etmek için, devlet ya da devlet olmayan aktörler tarafından halk arasında güvensizlik, korku ve paniğe neden olacak şekilde şiddet kullanmaktır. Terörü tanımlayan en önemli unsurlar şiddetin hedefinin sivil halk olması ve apansız uygulanmasıdır. Terörist örgütler farklı farklı amaçlara sahip olsalar da teröristler ve destekçileri kendilerince pek kutsal olan “siyasi ve ahlaki” amaçlarına ulaşmak için terörizmi haklı görmektedirler. Ve bu kendilerini haklı görme psikolojisi içinde en birincil insan hakkı olan yaşama hakkını tanımamakta ve çoğu zaman tek suçu yanlış zamanda yanlış yerde olmak olan masum sivillerin ellerinden bu hakkı almaktadırlar. Bu nedenle, her savaş kirlidir ama terörizm belki de savaşın en kirli halidir.

Terörün kaynakları

Kuşkusuz pek çok terör örgütü farklı gerekçelerle terör estirmekte ve estirdikleri terör ile de pek çok insanın yaşam ve güvenlik haklarını ihlal etmekte. Ama bir genelleme yapacak olursak aslında terörizmin kaynağının da insan hakları ihlalleri olduğu önermek mümkün. Örneğin, dünyanın ve insanlığın başındaki diğer büyük sorunlar gibi terörizm de yoksulluktan beslenen bir bela. Bir yandan dünyadaki ekonomik eşitsizlik yoksullar arasında zengin ülkelere karşı öfkeyi büyütmekte, öte yandan da yoksulluk beraberinde ekonomik ve siyasi izolasyon, umutsuzluk duygusu, insan hakları ihlalleri ve demokrasi eksikliği gibi pek çok başka problemi getirerek terörizm için elverişli bir ortam yaratmaktadır. Küreselleşme bu problemleri daha da şiddetlendiren etkisiyle ve yarattığı kültürel ve teknolojik değişimler ile de terörizmi körükleyen bir etkiye sahip.

Bunların yanı sıra, terörizmin en büyük kaynaklarından biri de vatandaşların mağduriyetleri ve hükümetlerin bunları çözmedeki başarısızlığıdır. Çoğu terör örgütünün kökleri iktidardaki güçler ve genel olarak toplum tarafından küçümsenen, ihmal edilen ya da önemsenmeyen siyasi, dini, sosyal, ekonomik ve etnik sorunlara dayanır.

Devletler tarafından uygulanan yaygın ve şiddetli baskı ve aşağılama da terörizm için verimli bir ortam yaratmaktadır. Nitekim terörizm genellikle diğer seçeneklerin (demokratik siyasete katılım gibi) olmadığı veya çok kısıtlı olduğu ortamlarda siyasi değişimin bir aracı olarak benimsenmektedir. Bazı devletler, ellerindeki meşru şiddet tekelini kötüye kullanarak belli bir azınlığı ya da herhangi bir muhalif grubu baskı altında tutmaya çalışabilirler. Demokrasi ve insan haklarının yaygın ve sistematik bir şekilde eksikliği ya da ihlal edilmesi, basın ve ifade özgürlüğünden yoksunluk, özgür seçimlerin olmaması ve genel olarak muhalefete karşı hoşgörüsüz davranışlar da terörizme davetiye çıkarabilir. Zaten madalyonun öteki tarafından bakacak olursak, “devlet terörizmi” dediğimiz bir olgu da mevcut ve aslında tarih boyunca en zalim terörü devletler kendi halklarına uygulamıştır. Milyonları katleden Nazi Almanya’sını, Rusya’nın Stalin dönemini, Kamboçya’daki Kızıl Kmerler rejimini ve hatta Arjantin’in 1970’lerdeki kirli savaşını ve Şili’deki Pinochet rejimini buna örnek olarak verebiliriz.

Ayrıca, uluslararası insan hakları ihlallerini de unutmamak lazım. İşgal ve emperyalizm terörizmin en büyük kaynaklarından olduğu gibi, özellikle de Amerika’nın ve diğer batılı ülkelerin Orta Doğu’da uyguladığı dış politikalar en azından Orta Doğu kaynaklı terörün baş nedenidir. İslamcı terörün köklerini de Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgalini takiben Amerika’nın mücahitlere ve dolayısıyla Taliban’a verdiği desteğe bağlamak mümkün. Ancak, bu eğer bir başlangıç idiyse, Amerika bunun çok daha beteri bir hatayı da 2003’te Irak’ı işgal ederek yapmıştır. Bu sayede Afganistan’dan Bosna’ya, sonra Çeçenistan’a ve diğer savaş bölgelerine geçen uluslararası seyyar İslamcı savaşçılar bugün artık egemenlik vasfını yerine getiremeyen Irak, Suriye ve Somali gibi devletlerde (failed states) yuvalanmakta ve sayılarını günden güne arttırmaktadır.

Farkındaysanız yukarıda saydığım terörizmi besleyen koşulların hepsi de insan hakları ihlallerine dayanmaktadır.

Terörle mücadele

Diğer bir önemli konu da şüphesiz terörle mücadele konusudur. Ülkemizde de son günlerde sıkça dile getirilen bu husus da aslında çok hassas bir konu, çünkü terörle mücadele ve insan hakları ihlalleri arasında aslında çok ince bir çizgi var. Öyle ki, bazı devletler terörle mücadele ederken adeta devlet terörü uygulamaktadırlar. Özellikle terörizmi şiddet ile çözmeye kalkmak, yangına benzinle gitmek gibidir. Her konuda olduğu gibi terörizm konusunda da uygulanan şiddet daha fazla şiddeti doğurur ve sonuçta toplum kolaylıkla bir şiddet sarmalına sürüklenir.

Ayrıca güvenlik ve medeni haklar arasındaki denge terörizmin arttığı ortamlarda kolaylıkla haklar aleyhine değişebilmekte ve en demokratik ülkelerde dahi terörle mücadele medeni özgürlüklerin bazılarından feragat anlamına gelebilmektedir. Demokratik ortamlarda teröristlerle mücadele etmek zor görünebilir. Ancak, kısıtlanan tüm özgürlükler, ihlal edilen tüm haklar aslında teröristlerin hedeflerine hizmet etmektedir. Şüphelilerin gözaltı süreleri ve şartları, yabancıların sınır dışı edilmesi, ayrımcılık, askeri mahkemeler, işkence ile ifade alma gibi insan hakları açısından oldukça sorunlu birtakım yöntemler terörizmle mücadele eden devletlerde, ama en çok da demokratik olmayan ülkelerde sık sık karşımıza çıkar. İstihbarat toplama ve iç güvenlik önlemleri gibi daha sorunsuz görünen ve yaygın olarak kullanılan mücadele yöntemleri dahi kolaylıkla kişilerin mahremiyetinin ihlaline sebebiyet vererek insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile çelişmektedir. Zaten bu tip terörizmle mücadele yöntemleri sorunun esas kaynağına inmediğinden teröristleri pek de caydırmamakta ve terörist saldırıları da nadiren önlemektedir.

Çözüm?

Peki, terörizm sorunu nasıl çözülür? Dünyayı terörizmden koruyacak olan ne silahlar, hatta ne de teröre karşı yapılan yasalardır. Yukarıda bahsedilen terörü besleyen nedenler dünyamızda var olduğu sürece terörizmden kurtulmak da pek mümkün olmayacaktır. Bu nedenleri hatırlatmak gerekirse kısaca yoksulluk, yoksunluk, insan hakları ihlalleri, baskı, şiddet ve emperyalizm diyebiliriz. Bu sorunların her biri terörizmden bağımsız olarak da dünyada gerçek bir barışın inşa edilmesine engeldir. Zaten terörizmi de günümüzde oldukça yaygınlaşmış olan yeni bir savaş metodu şeklinde tanımlıyoruz.

Kulağa biraz ütopik gelebilir, ama terörizmi ancak barış yok edecektir. Johan Galtung’un “pozitif barış” kavramı barışın ancak sömürünün olmadığı ve sosyal adaletin olduğu yerde oluşacağını savunur. Dolayısıyla sadece görünürde şiddetin olmadığı bir ortamda barış olduğu iddia edilemez. Pozitif barış, hem fiziksel hem de yapısal şiddetin ortadan kaldırıldığı ve adaletin tesis edildiği bir durumu temsil eder. Güç eşitsizliği, fırsat eşitsizliği, kaynakların dengesiz dağılımı gibi unsurlar yapısal şiddete örnektir. Terörizmle de ancak böyle bir barış anlayışıyla mücadele edebiliriz. Bu da olsa olsa devletlerin ve küresel toplumun yoksul, ezilen, aşağılanan, sömürülen insanların haklı taleplerine ve arzularına cevap vermesi ile mümkün olabilir. Terörizmin altında yatan bu nedenleri çözmek hem terörizme karşı en etkili mücadeledir, hem de dünyada gerçek ve kalıcı bir barışın inşa edilmesinin gereğidir.

Bu haber toplam 4524 defa okunmuştur
Gaile 364. Sayısı

Gaile 364. Sayısı