1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Terzisi olmalıyız bu kocaman yırtığın!
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Terzisi olmalıyız bu kocaman yırtığın!

A+A-

- ‘Tehellemek’ !
Hiç duydunuz mu bu sözcüğü...
“Seyrek dikiş atmak” demektir.
Nereden geldi dilimize bilmem de, Kıbrıs ağzı bir kelime...

***

“Singer” dikiş makineleri, bu ülkenin evlerinde, köşe başı hazineydi!
- “Getir tehelleyim” derdi analar...
Yırtık pantolonlar seyrek dikişle dirilirdi.

***

Maria’nın annesi öldü, geçen hafta...
Girne’deki evine götürürken tanımıştım, Maria’yı...
Annesinin evine...
Çocukluğuna...
Bir dikiş makinesi vardı, geri almak istiyordu, annesine götürmek için...
O’nun evine, Anadolu’dan gelen bir göçmen yerleş(tiril)mişti.
“Satarım” demişti, ganimeti.
Annem kızmıştı: Sen onu parayla mı aldın? İnsanların kendi malı!

Yüz elli Euro istedi.
Hiç ikiletmedi Maria, ödedi...
Bir kadın, kendi dikiş makinesini, yeniden satın alıyordu, kendi evinde...

***

Girne’den kaçmış, Limasol’a yerleşmişti Maria’nın annesi...
Ve o Limasol’da, bir başka terzi vardı, çok seneler önce...

Mustafa Çavuş'un ve Polemityalı Ayşe'nin kızı, Akıle...
Dört duvar arasında kumaşlarla konuşur, parmak uçlarına batan iğnelere güler geçerdi.
Çünkü o iğneler, bir evladı büyüttü...
Ve hatta, epeyi genç kadına öğretti bu mesleği, ‘usta’ydı yani...

Böyleydi eskiden analarımız...
Terzilik, en önemli meziyetti.

Büyük çocuğun “urubası” ufaklığa uydurulur, bayramlıklar dikilirdi gece yarısı...

***

Siz gördünüz mü çuvaldız misali etimizi kanatan o iğrenç Tweet'leri...
"Kıbrıs bizim vilayetimiz, yoksa seni de gömmeyi biliriz" diyen...

Dahası...
“Nedir bu Rum hayranlığınız sizin ben annenizi …………”

Hani bu nokta nokta bıraktığım yerler, açık açık yazılmıştı, iğrenç...

Örneğin bu satırlar, denizin ötesinde, haşmetli bir lider için yazılsaydı...
Bir tek günde hangi internetten girilmiş, hangi IP, kim, nerede, yaka paça içeri atılırdı...
Ama bir Kıbrıslı Türk lidere, Cumhurbaşkanı'na "küfür" olunca, üzerine yatıldı...

Kendi başbakanı dahi umursamadı...

***

Terzi Akıle, tüm analar gibi pamuklarda büyüttü evladını...
Yırtılmış coğrafyamın ortasını dikmeye uğraşan Mustafa Akıncı'nın annesiydi...

7 sene evvel göçtü, gitti dünyadan...
Tüm Kıbrıslı analar gibi, o da, çocuklarına umutlu bir gelecek istedi, aydınlık bir yarın...

***

Bu topluma kimseler öğretmesin memleket sevgisini!
Pis ağızlar, çirkin yürekler, küfürlerle gelmesinler üzerimize...
Bu ülkeyi “manzara olsun” diye sevmedik biz...
Hepsini sevdik, bir uçtan, ta ötekine...

***

Yine terzisi olalım biz inatla, şu güzel coğrafyanın orta yerindeki kocaman yırtığın....Kimileri, annelere dil uzatan terbiyesizi olsun...

...

‘Getir anam, tehelleyim’ diyor, nicesi, kimi gökyüzünde, toprakta kimi...
Kimi adalı yüreklerimizde...
Tehelleyelim...
Yırtık pırtık kalmasın hiçbir yanı...

akile-terzi.jpg



TUĞLAgibi

 

Tiyatro, barikat falan bilmiyor!
Keşke, çok daha fazla oyun sahnelense karşılıklı, ortak, birlikte...
Hem de her köyünde güneyin, kuzeyin her yerinde...

“Tiyatro’nun Sınır İhlali” kitabını yayınladı iki usta tiyatrocu, Yaşar Ersoy ve Kostas Kafkaridis. Sevgili Maria da (Siakalli) çevirisini yaptı.

Tuğla gibi bir kitap!
Tam da bu toplumun ışıltılı geleceği için binbir zahmetle üst üste döşenen, barış kültürünü inşa çabasındaki tuğlalar gibi...

Belgeler, fotoğraflar, tarihten notlar, yorumlar, haberler, diyaloglar...

Tümü, tiyatromuzun “iki toplumlu” halleri.
Kalleşçe bölünmüş Kıbrıs’ın sınırlarını ihlal eden tiyatronun öyküsü bu kitap.

Lefkoşa Türk Belediyesi ile Satirigo Tiyatrosu, Kıbrıs adasının barış Nobellerini hak ediyor, kültür alanında...
“Adaya henüz çözüm gelmedi” diyebilirsiniz, olsun!

Masadan çözüm çıkar ya da çıkmaz, barış bu çabalarla yeşerecek.

Eğer bunca sene kan dökülmemişse, bunun sebebi öyle kimilerinin dediği gibi top, tüfek, barut değil önce yürektir, tüm bu barış çabalarıdır, en önce...

Bu kocaman kitaptan, okudukça, daha pek çok not paylaşacağım sizlerle...

Ya bu sınırlar kalkacak, ya da büyüyecek sınır ihlali, çok daha fazla...

Yaşar Ersoy’a, Kostas Kafkaridis’e, tüm emek verenlere teşekkürler...

55239-001.jpg

 


Haftanın notcukları

-ÇIKARMA plajı da devrediliyor ya! Yeni tesisin adı: “MutluBarış Harekatı Casinosu”

 

- Mahkemenin kararı, sanki de Sağlık Bakanı’nı rahatlattı! 180 derece değişti yorumları...

 

- ‘İşsiz’ öğretmenler de örgütlense ya! ‘Kamu öğretmenlerinin özel dersleri’ne karşı!

 

- Başhekim, “istifa yok” diyor, Bakan “istifa yok” diyor, gazeteler manşet atıyor: “İstifa furyası”... Ya inandırıcılıkları kalmadı, ya da “tavşana kaç tazıya tut” başka birileri!


- Lokmacı’da barikatın öte tarafına bakan Türkiyeli misafirlere anlatıyor ‘turist rehberi’: “2008’den önce buralarda hiç mağaza yoktu. Sonra geçişler başlayınca, buraları mağaza doldu...”
Kulağımla duymasam, inanmayacağım... Üç cümle kurmuş rehber, hepsi uydurma!

 

- Barlarda iğrenç bir sigara dumanı var, rezil bir koku... Denetim yok,  tamam da... İnsanlar niye isyan etmiyor ki?

- ‘Avrupa Kültür Kenti Baf’ın açılış gecesinde anladım: Tüm siyasiler, uzun uzun konuşma hastası, kuzey güney fark etmiyor!

- 20 sene önce okullarda ‘cinsel eğitim’ dendiğinde kıyametler kopuyordu. Şimdi soruyorlar: Çocuklarımızı cinsel istismardan nasıl koruyacağız?

 

 

Bu yazı toplam 4325 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar