1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Teşkilat El Kitabı…” 2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Teşkilat El Kitabı…” 2

A+A-

MESARYA’DAN HATIRALAR…

Adadaki ölmüş, öldürülmüş, öldürüldükten sonra kuyuya atılmış tüm çobanlara…

 

DR. DERVİŞ ÖZER

Bir maharetti kuyu kazma ve suyu bulmak, bırak suyu bulmayı, suyu korunmak maharetti. O uzun yaz günlerinde ve gecelerinde suyu yatağında tutmak ve çinko lengerlerle, mermer veya hurma ağacından yapılma yalaklara  suyu doldurarak  koyunları sulamak, koyunları sulamaktan çok, boşalmış su kabağını doldurmak ve dağarcıkta peşkire sarılı tuzdan bir tutam alıp ağza atmak bir yaşam olayıydı. O yüzden bu adada yaşayanlar ve tanrılar bilir ki yaşamak için bu adada bir kuyuya tek bir çakıl taşı bile atılmaz. Ve atılmayacaktır. Bunu sadece yaşayanlar ve yaşamak isteyenler bilir ve bu suyun sahibi olmadığını, her isteyenin kuyuyu kullanıp susuzluğunu giderebildiğini. Ayrıca suyu her isteyenin kullanabileceğini ve geçen yolculara peşkire sarılı bir şekilde bir tutam tuzun taşların arasına saklanacağını bilirlerdi

Bunu sadece yaşayan, yaşamak isteyenler bilir, bir kuyuya taş atmanın ne kadar terbiyesizce ve affedilmeyen bir davranış olduğunu. Ve yüzyıllarca, binyıllarca bu adada kuyulara tek bir çakıl taşı atılmamıştır, taa ki teşkilatlar gelene kadar.

Bu adaya teşkilatlar geldi. Her şey değişti, eski düzen kalmadı, saygı kalmadı. Silahlı adamlar ortaya çıktı ve ortalıkta gezmeye başladılar.  Ne zaman ki bu adada teşkilatlar ortaya çıktı, ne zaman ki teşkilatlar talimname diye bir kitap bastılar. Ne zaman ki bu adada teşkilatlar, propaganda için en kolay vurulacak adamın, ovada dağarcığıyla, su kabağıyla ve jiboisiyle koyun bekleyen adamlar olduğunu kitaplarına yazdılar ve hedef gösterdiler, işte o zaman bu adada her şey değişti.

Çobanlar artık yanlarına dostluk ayaklarında gelen ve beraber sigara içtikleri adamlar tarafından kalleşçe vurulmaya başladılar. Oysa çobanlar, onları eskisi gibi dost zannedip, onlara sigara sarıp vermişler ve onlarla biraz olsun yalnızlıklarına yoldaş olsunlar diye sohbet etmek istemişlerdi. Onlar nerden bilirlerdi ki teşkilatı, Enosis’i, Taksim’i. Onların tek dertleri, sarı başlı koyunun kaç tane doğuracağı ve onun yavrularına bulabilecekleri bakır levhaya kaç tane tokmak vuracakları ve sarı başlı koyundan doğacak olan yavrulara ne isim verecekleriydi.

İşte o teşkilat yıllarında çobanlar, çakari seslerinden başka sesler öğrendiler. Etrafını sarıp beraber sarma sigara içtikleri adamların bellerinden çıkardıkları silahların seslerinin tamamen birbirinden farklı oluşunu öğrendiler. Ve dost diye sigara sarıp sigara ikram ettiği kişilerin dost olmadığını öğrendiler. Ve yıllardır bu adada kuyulara bir tek çakıl tanesi bile atmamayı öğrenen ve öğreten çobanlar çakarilerin sesinden farklı sesler olduğunu ve kaval sesinin bu adada artık duyulmayacağını, aşkın ve çoban tanrılarının bu adayı terk ettiğini, kuyuların çoban ölüleri ile dolduğunu öğrendiler.

İşte bütün bunlar, adadaki bulunan teşkilat defterinde yazıyordu.
Propaganda için kimler öldürülür?
Bir çoban nasıl öldürülür?
Ve bir çoban yıllar önce kazılmış ve içine bir çakıl taşı bile atılmasının tabu olduğu kuyulara atılıp yok edileceği.
Şimdi mi?
İlk önce çoban tanrıları terk etti adayı
Sonra öldürüle öldürüle çakari yapmasını bilen çoban kalmadı
Kaval çalmasını bilen yok artık
Öldürülüp atılan insanlarla doldurulduğu için kuyu bile kalmadı.
Çünkü teşkilat el defterinde bir insanın nasıl öldürüleceği ve nasıl yok edileceği yazıyordu.

 

(DR. DERVİŞ ÖZER – HAZİRAN 2015)

Bu yazı toplam 1929 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar