Teslimiyetçilikle eğitimsizlik yükseldikçe, Kıbrıslı Türk toplumu, zengin kültürü ile birlikte tarihe gömülmektedir!
Adam cumhurbaşkanlığına aday…
Türkiye’de 2023’te yapılacak seçimlere gireceğini açıklıyor, anketlerde de “güvenirsiniz güvenmezsiniz”, açık ara önde görülüyor…
Ve diyor ki, “… Ben aşı olmam çünkü bu aşılar Siyonizmin bir oyunudur, dört gözlü, beş kulaklı çocuklar doğacak, hepimiz maymunlaşacağız!”
-*-*-
Her hangi bir ülkenin kültürünü, eğitimini, inançlarını eleştirmek için yazmıyorum bunları…
Bu arada belirtmiş olayım…
-*-*-
Genç kadın engelli…
Zihinsel engeli var…
Adamın biri bu kadına aşık olmuş!
Almış, evine götürmüş…
Kaçırmış!
Buraya kadar “çok sıkıntılı” gibi durmuyor…
Aşk bu…
Ama aslında adam engelli kadını evine aşk nedeniyle götürmüyor…
Evlenecek, engelli maaşına el koyacak…
Üstelik evde imam nikahlı bir karısı zaten var.
Sonra gelsin gitsin şiddet!
-*-*-
Kadın doğum yapıyor!
Sonra kadının doğum yaptığı ilde gezintiye çıkan bir grup üniversite öğrencisi, toprağa gömülmeye çalışılmış bir bebek buluyor.
Bebek hastanede, sağlığına kavuşmuş gibi görünüyor; öyle açıklama yapıldı.
Ve anne ile nene tutuklanıyor!
Bebek, büyük olasılıkla “istenmeyen bir hamileliğin sonucu”…
Anneanne ve anne, “öldürmeyi”, “namusa” tercih etmiş!
-*-*-
Ve en iğrenci…
Genç bir kadın…
17 yaşında…
“Annem ve babam beni 12 yaşından beri köydeki herkese sattı” diyor!
Bir torba patatese, bir kilo balığa, yarım torba çimentoya satılmış!
Bu kadarla da sınırlı değil!
Çocuk, köydeki sapıklara satılıyor, sapık işini görürken de, anne ile baba izliyor!!!
Bu konu, ulusal kanallarda anlatılıyor!
“Hade be yalandır olmaz bu kadar” diyeceğim; diyorum da ama tanıklar, şahitler telefonda, anlatıyorlar, anlatıyorlar!
Tecavüze, tacize maruz kalmış genç kadın; “… Annem ve babam da izliyordu, kardeşlerime de izlettiriyorlardı” diye ekliyor…
-*-*-
Dünya’nın hala bir çok ülkesinde, “çağdaş eğitimin” kabul edemeyeceği, benzer sapıklıklar veya vahşetler yaşanıyor elbette…
-*-*-
Bu tür vahşi olaylar, sadece bir ülkeye ait değildir…
Hala çocuklarını tanrılara kurban eden yerli kabileler vardır.
Hala insan eti yiyen, son derece karanlık orman diplerinde yaşam sürenlerin olduğu konuşulmaktadır…
-*-*-
Ölülerini yıllarca evde saklayıp, sürekli giydiren, ilaçlayan ve onlarla sohbet eden de kabileler söz konusudur…
-*-*-
İşte çağdaş ve laik eğitim bunlar “olmasın” diye gereklidir…
Oysa, yukarıda saydığım sapıklıkların yaşandığı yerlerde, hiç anlamadığınız bir lisanda dini eğitim ne yazık ki desteklenmektedir…
Kendi dilinizde çağdaş - laik eğitime karşı çıkılmasının başlıca sebebi; toplumu bu şekilde inançlara mahkum edip, iktidarı koruyabilmektir…
-*-*-
Ve gelelim mutat bahsimize!
Gıbrız meselesine!
Cyprob’a!
-*-*-
Ersin Tatar ne istiyor?
“Egemen ve uluslararası eşit statü”…
Egemen eşitlik nedir?
Devlet talebidir tabii ki!
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile görüştü ve bunu istedi…
Ve tabi ki imkansızı talep ederek, süreci tamamen tıkadı.
-*-*-
12 yaşındaki kızını bir kilo patatese köylülerine satan ve sonra karısı ile birlikte oturup o sahneyi izleyen bir adama veya yanındaki karısına, gel de bunu anlat!
-*-*-
Veya gel de engelli kadınla sırf maaşını almak için evlenmeye çalışan sapığa, “Egemen ve uluslararası eşit statü acaba nedir?” sorusunu yanıtlat!
-*-*-
Haliyle ne oluyor?
Ersin Tatar, bu tür eğitimi eksik bıraktırılmış kitleyle buluşturuluyor…
“İşte bizim Kıbrıs’taki kahramanımız; kalleş Rumlara boyun eğmeyen, Beşparmaklar Kartalı Ersin Tataaaaarrr” diyerek gaz veriliyor!
-*-*-
Doğurduğu bebeğini, namusu kirlenmesin diye canlı canlı gömen bir kadına, “Mustafa Akıncı’nın asla bir vatan haini olmadığını” anlatamazsınız ki!
Egemen eşitlik talep etmenin, BM parametresi olmadığını, masaya getirilemeyeceğini haliyle müzakere sürecini dinamitleyeceğini mi anlatacaksınız?
-*-*-
Aşı olursa, dört kulaklı, beş bacaklı, üç penisli bebek doğurabileceğine inanan veya bunu söyleyene oy verme potansiyeli bulunan birine, Kıbrıs’ta çözümün neden gerekli olduğunu, Kıbrıslı Türklerin bakışıyla anlatamazsınız ki!
-*-*-
Şimdi, Ersin Tatar kimdir?
Ersin Tatar, gerçekten hesap – muhasebe – uluslararası iktisat gibi alanlarda çok iyi yetişmiş, Dünya borsası ve benzeri kurumların ilişkilerinden iyi anlayan, insanları seven ve geçmişte kesinlikle federal çözüm konusunda da son derece ılımlı bir Türk milliyetçisidir…
Ve mesele, “Tatar değişti” meselesi de değildir!
Tatar, teslim alınmıştır!
-*-*-
Ersin Tatar’ın görevi, toplumunun çıkarı doğrultusunda Kıbrıs sorununun çözümüne katkı koymaktır.
Türkiye’nin çıkarlarına uygun bir şekilde çözümsüzlüğü savunmak değildir.
-*-*-
Sezar, Galya’yı fethedip Roma’ya döndüğü zaman halkına “Veni Vidi Vici” demişti yani “Gittim Gördüm Yendim”…
Ve tarihe geçmişti…
Tatar Amerika’ya gitti döndü…
Bize ne diyecek?
“Gittim, selfie çektim, döndüm” mü diyecek!
Toplum lideri olarak görüştüğü BM Genel Sekreteri’ne “Eşit egemenliği” masaya dönme şartı olarak koşmuş!
Ön şartımız bu.
Yani BM ve Kıbrıs Cumhuriyeti, KKTC’yi devlet olarak tanısın!
Mümkün mü?
Değildir!
Demek ki BM ile görüşürken “toplum lideri” sıfatına bürünen Tatar ve patronlarının tek hedefi, “çözüme ulaşmak” değil, imkansızı talep edermiş gibi yapıp çözümsüzlüğü iyice pekiştirmektir.
Kimse bizi ciddiye almayacaktır.
Ve mevcut sosyo ekonomik çöküntü içerisinde çok daha geriye gideceğiz.
-*-*-
Vazgeç Sayın Tatar, Kıbrıslı Türklerin çıkarları bunlar değildir, masaya dön, çözümsüzlüğün değil, çözümün adamı ol, tükeniyoruz, yok oluyoruz!
-*-*-
Ne acıdır, yok olmamak ve tükenmemek adına, UBP’ye bel bağladık!
UBP’den medet umyoruz!
Bu yüzden UBP’nin son kale olduğunu yazıyorum ve yazacağım!
UBP teslim alınmamış mıdır?
Henüz yüzde yüz değil!
Ama gerçek ortadadır; “Teslimiyet”in dozajı, eğitimsizliğin dozajı ile birlikte yükselmektedir!
Ve teslimiyetçilikle eğitimsizlik yükseldikçe, Kıbrıslı Türk toplumu, zengin kültürü ile birlikte tarihe gömülmektedir!
-*-*-
Kuran kurslarıydı, ilahiyattı, yurt dışından yobaz müftü ithaliydi, yeni vatandaşlıkların gollifa usulü dağıtılmasıydı, müzakere masasının Tatar’a verilen talimat doğrultusunda resmen amaçsız bir şekilde tahrip edilmesiydi derken; Esra Erol aradı…
“Abi n’asılsın?” diye sordu!
“Sağol Esra hanım kızım, tıpkı sizin programlar gibiyim… Yok ediliyoruz, yavaş yavaş tüketiliyoruz, anamız çekirdek çıtlatıp izliyor; şeftali kebabının bile “yeterince Türk ve helal” olmadığı için yasaklanacağı günler yakındır” dedim.
Güldü!
“Şimdi reklamlar” dedi…
**********************************************************************
Asya bebeğin tedavisini siyasete bulaştırmayalım
Toplum hala duyarlı…
Mesela SMA hastası Asya bebeğin tedavisine katkı amacıyla pazartesi akşamı Girne’de “Asya için +1” adı altında yardım konseri düzenleniyor.
Biletler Deniz Plaza’lardan ve Major Music Centre’den alınabilir…
Lütfen alalım…
Tanesi 50 TL…
-*-*-
Asya bebeğin tedavisine başlandı mı?
Bu konuda kafalar bulanık…
-*-*-
“KKTC Devleti”nin gücü, hiçbir şeye yetmediği gibi, bebeğin tedavisine de yetmedi…
Ve bebeğin tedavisi meselesi, “siyasete” bulaştırıldı.
-*-*-
Önce bebek için gerekli tedavinin Türkiye’de yapılacağı propagandası yapıldı!
O iş galiba fiyasko çıktı…
Şimdi “bebeğin tedavisini Kıbrıs Cumhuriyeti üstlendi” deniyor…
-*-*-
Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Rum, Türk, Ermeni, Latin veya Maronit dileyen vatandaşına parasıyla özelde, dileyene cüzi ödemelerle devlette tedavi veriyor…
Sadece Asya bebeğimizin değil, hepimizin tedavisini bedava yapan bir devletimiz var…
Ayıptır söylemesi, Makarios Devlet Hastanesi’nde son çare olarak tedavi görürken vefat eden TMT’ciler de biliyorum, özel Rum hastanelerinde son nefesini veren mücahit komutanları da… Hatta, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tedavi ettiği yığınla mücahit da!
-*-*-
Lütfen bu konuyu “siyasete” bulaştırıp da bebeğin yaşamıyla oynamayın…
Kıbrıs Cumhuriyeti yapacaksa “teşekkürler”…
Türkiye tedavi edecekse, “teşekkürler”…
Haaa KKTC mi?
Hade yahu siz da!