“Tetiği çekip ateş etmediği için bugün buradayım...”
Gavrilis Mina, 1974’te karşılaştığı Kıbrıslıtürk’ü arıyor: “Strullos’ta gözgöze geldik, aramızda 2-3 metre vardı, elindeki Tompson’la bana ateş etmeyen o Kıbrıslıtürk’ü arıyorum...”
Gavrilis Mina adlı Kıbrıslırum, 1974’te savaş esnasında birkaç saniyeliğine karşılaştığı ve ateş edip kendisini öldürebilecekken bunu yapmayan bir Kıbrıslıtürk’ü arıyor... “Strullos’ta (Trulli) gözgöze geldik, aramızda 2-3 metre vardı, elindeki Tompson’la bana ateş etmeyen o Kıbrıslıtürk’ü arıyorum... Gözlerimizle konuşmuştuk o karşılaşma anında” diye anlatıyor...
Çok değerli arkadaşımız Fotios Kuzubis aracılığıyla bize ulaşan Gavrilis Mina, Fotios aracılığıyla bize göndermiş olduğu öyküsünde şöyle diyor:
“Benim adım Gavrilis Mina’dır ve şu anda 66 yaşındayım, Mağusa kentinden, Aşağı Maraşlıyım...
1973 senesinin Temmuz ayında, Milli Muhafız’da askerliğimi yapmak üzere kayıt oldum. Atina cuntasının ve EOKA-B’nin faşist darbesi 15 Temmuz 1974’te faşist darbesi gerçekleştirildiğinde, 201inci Piyade Taburu’nun Üçüncü Bölüğü’nde askerlik yapmaktaydım, bu da Karaolos Kampı’ndaydı (şimdiki Gülseren Kampı – S.U.).
Benim üst düzey subaylarım (teğmendiler), çavuş düzeyindeki subaylarla birlikte beni ve benimle birlikte diğer bazı askerleri, solcu olduğumuz ve demokratik ideallere bağlı olduğumuz gerekçesiyle bizzat tutukladılar ve bizi bir odada izole ettiler, odanın dışına da dolu silahlarıyla nöbetçiler diktiler.
Yüzbaşımız Ancioğlu (Antzioglou) bir nöbet geçirmişti çünkü midesi ağrıyordu ve Darbe yapıldığı zaman hastanede idi. Temelde, o Darbe’ye katılmamıştı...
20 Temmuz 1974’te Türk işgali başlayınca serbest bırakılmıştık ve çarpışmaların olduğu Sakarya bölgesini almaya gönderilmiştik (bu bölge Maraş’tan Salamina’ya doğru giden yol üzerinde bir Kıbrıslıtürk bölgesi idi).
İlk gün bacağımdan, bir kurşunla topuğumdan vurulmuştum... Kostakis Lambrias’la aynı yerdeydim, onu tanıyordum, lakabı “Farmakio” (“Eczane”) idi, Nea Salamina’da futbolcu idi ve orada öldürülmüştü. Mağusa Genel Hastanesi’ne götürüldüm, orada Dr. Diofantos vardı – onu da tanıyordum – ve o yarama bakmıştı... Askeri subay bana yaram iyileşinceye kadar hastalık izni vermişti... 12 Ağustos 1974 tarihinde birliğime dönmüştüm.. Herhangi bir Türk tankı veya Türk askeri görmeksizin 15 Ağustos 1974 tarihinde bizleri kamyonlara yüklemişlerdi ve bizleri Derinya’dan ve diğer Kırmızı Köyler’den geçirerek ve İngiliz üssü Dikelya’dan da geçerek Anglisiya ile Alatirke arasında bir yere götürmüşlerdi. Mağusa’yı terkettiğimiz andan başlayarak Anglisiya/Alatirke’ya varıncaya kadar kamyonlardaki askerlerin neredeyse yarısı kalmıştı. Mağusa’yı terkedip de Koççinohoriyo’dan geçerken (“Kırmızı Köyler” denen köylerdir bunlar – S.U.) ihanetin işaretleri, açık biçimde her yerde görülebiliyordu... Kamyonlardan inen askerlerin çoğu belirsizlikten ötürü ve nereye gittiğimiz hakkında bilgisizlikten dolayı ve ayrıca subaylara giderek artan güvensizlik duygusu nedeniyle hareket ediyordu... Kamyonlar son derece düşük süratte ilerlediği için de kamyonlardan inmeye bu da yardımcı oluyor ve bunu teşvik ediyordu...
Nihayetinde 201 1B Piyade Taburu, Maraş’ı terketmişti, Larnaka-Köfünye arasındaki yolda, Alatirke ile Anglisiya arasında bir yerde, zeytin ve harnıp ağaçlarının altında kamp kurmuştu...
17 Ağustos 1974 tarihinde Yüzbaşı Ancioğlu bizlere kamyonlara binmemiz için emir verdi, Larnaka’daki 6ncı Taktik Askeri Grubu tarafından kendisine verilen bir görevi yerine getirmeye gidecektik.
Bu görev için yola çıktığımda 30 kişi kadardık, bir kamyona ve bir landrover’e bindirilmiştik. Hedefimize vardığımızda kendi kişisel siperimizi kazmamız ve burada yeni emirleri beklememiz emredildi. Ben kendi siperimi kazmayı bitirdiğim zaman, Guşis adlı alt düzeyde bir subay bana ikinci ve üçüncü bir trenç kazmam için emir vermişti... Bizimle birlikte olan Çavuş Harilaos Harilau’ya gittim, sınıf arkadaşımdı ve birbirimizi tanıyorduk, o da benim gibi faşist darbe haftasında tutuklanmıştı. Harilaos’a GuŞi’nin bana yönelik tavrını şikayet ettim ve Harilaos da Guşis’le “konuştu” çünkü Gusis daha düşük rütbedeydi ve böylece beni rahat bıraktı.
Bulunduğumuz yer, Strullos (Trulli) köyünün kuzeyindeydi, topografik olarak ve şekilsel olarak alçak tepelerden oluşuyordu bu bölge ve eğer doğru hatırlıyorsam, terkedilmiş bir taş ocağına benziyordu...
Ana yolda ayrıca barikat kurmuş olan EOKA-B’ci sakallı adamlar vardı ve bunlar kalaşnikovlar (AK47) taşımaktaydılar ve yoldaki trafiği kontrol etmekteydiler... Bölgede bazı yedek askerler de vardı, bir de Özel Kuvvetler’den Binbaşı bulunmaktaydı – bunlar da bölgedeki tepelerdeki gözetleme noktalarındaydılar temelde...
18 Ağustos 1974 tarihinde kırmızı bir MİNİ araç yolda kurulan barikatta durmadı ve hızını arttırarak tarlalara doğru kaçtı.
Yedek bir asker olan (seferi) Ayluga’dan Muğris (bunu bana Harilaos Harilau hatırlattı), hafif bir makineli tüfek olan Bren’le Mini araca doğru ateş etti ve aracı vurdu... Araç sürücüsü, duran aracın yolcu tarafından inip kaçtı...
Özel Kuvvetler Binbaşısı, kaçan adamın sorgulanabilmesi için canlı olarak yakalanması yöünde bağırarak talimat vermişti... Sözkonusu Kıbrıslıtürk sivil giysiler içerisindeydi ancak otomatik bir Tompson tüfeği taşıyordu.
Kırmızı Mini arabanın sürücüsü olan sözkonusu Kıbrıslıtürk, bir daire çizerek koşuyordu, tepelik bir bölge olduğu için onun nerede olduğunu belirlemek kolay değildi... O anda ben kendi siperime doğru gidiyordum, tepenin en altındaydım, sözkonusu Kıbrıslıtürk de tepenin en yüksek noktasında aniden belirdi.
Sözkonusu Kıbrıslıtürk hayatını kurtarmak üzere koşuyordu ve elinde Tompson silahıyla benim önümde bulmuştu kendini... Birbirimizi ayıran mesafe bir nefes mesafesiydi, birbirimizden yalnızca 2-3 metre uzaklıktaydık... Ellerimi kaldırdım, ona silahlı olmadığımı göstermek için. O da bana tutmakta olduğu silahı gösterdi... Onun sivil giysiler giydiğini çok net biçimde hatırlıyorum... Bu kısa ve birkaç saniye süren karşılaşmamız ve bakışlarımızla birbirimize verdiğimiz “mesajlar”dan sonra sözkonusu Kıbrıslıtürk geriye dönüp gitti, kuzeye doğru koşuyordu...
Askerliğimi tamamladıktan sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde öğrenim görmeye gitmiştim. Bir doktor oldum, Üroloji’de uzmanlaştım. Bugün bir Maraş göçmeni olarak Larnaka’da yaşıyorum... Ağustos 1974’te kısa bir karşılaşmayla görmüş olduğum Kıbrıslıtürk adamın kim olduğunu bilmiyorum, hayatta olup olmadığını da bilmiyorum... Bugün aradan 47 sene geçtikten sonra onunla tanışmak istiyorum, böylece hayatımızdaki o kısacık anla ilgili konuşabiliriz diye düşünüyorum... 1974’te o çok kısacık, birkaç saniye süren karşılaşmamızda, gözgöze gelerek çok yoğun ve etkileyici biçimde baktık birbirimize ve herhalde bu nedenle tetiğe basıp da silahını ateşlemedi... İşte bu nedenle bugün ben buradayım!”
Konuyla ilgili olarak okurlarımı bu konuda bize yardımcı olmaya davet ediyorum.
İsimli veya isimsiz olarak beni 0542 853 8436 numaralı telefonumdan aramaya davet ediyorum...
KIBRIS’TAN HATIRALAR...
“Maraş’ın Küçük Paris Kuaför Salonu...”
“Günümüzde Kapalı Maraş” başlıklı sosyal medya grubunun yöneticisi Anthoula Kithreodu, Maraş’ın “Küçük Paris Kuaför Salonu”ndan resimler yayımlıyor... Demokrasi Caddesi’nde 1958 yılında çekilmiş bu fotoğraflar ve Kıbrıs Teknoloji Enstitüsü kütüphanesinden alınmışlar... Bu kuaför salonu, Kostas Vasilios Foto Stüdyosu’nun yanındaymış... Kuaför salonu, Mary Erotokritos Hrisostomos’un babasına aitmiş...