“Teyzem Maria Komikebir’de sandalyeye bağlanarak saçları traş edilmişti…”
Bir Kıbrıslırum okurumuz, Lefkonuk’ta 23 Mayıs 1958’de bazı EOKA’cılar tarafından öldürülen Savvas Meniku ile 24 Mayıs 1958’de yani Meniku’dan bir gün sonra Lefkoşa’da bazı Kıbrıslıtürk “Teşkilatçılar” tarafından öldürülen Fazıl Önder’in “normal” birer cenazeyle defnedilmelerine bu iki “teşkilat”ın izin vermediği yönündeki haberimiz üzerine teyzesinin başından geçenleri anlattı.
Okurumuz şöyle dedi:
“Eleni ve Petros Diakos’un kızı, Prodromos Sotoris Andreas ve Flurennsa’nın (Florentia) kızkardeşi olan teyzem Maria’nın başına gelenler şöyleydi: EOKA’nın İngilizlere ve solculara karşı savaştığı bir dönemde, evinin önünde bir sandalyeye bağlanmış ve bu “süper milliyetçiler” tarafından saçları traş edilmişti… Bunun gerekçesi ise, onların beğenmediği bazı sözleri halk içerisinde sarfetmiş olmasıydı… Pek çok insan bunların elinde can verdi…”
“Patriç’e dönen yolun sağına bir “kayıp” gömüldüydü…”
Bir okurumuz şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:
“Ben bu olaya bizzat tanık olmadım ancak anlatılanlara tanık oldum ve bunu da sizinle paylaşmak isterim.
Mağusa’dan Karpaz’a giderken, Patriç’e (Tuzluca) dönen yol vardır. Bu yola döner dönmez, yolun sağında bulunan ağaçların altına “kayıp” bir Komikebirli Kıbrıslırum’un gömülmüş olduğu anlatılmaktaydı. O zamanlar efkaliptonun (herhalde en uzunu olmalı) civarında gömdükleri söyleniyordu bu “kayıp” şahsı… Lütfen araştırınız…”
Bu okurumuza paylaştığı bu bilgiler için teşekkür ederiz.
Bu konuda daha ayrıntılı bilgi sahibi olan okurlarımızı isimli veya isimsiz olarak 0542 853 8436 numaralı telefondan beni aramaya davet ediyorum. Kayıplar Komitesi’yle temas etmek isteyenler 22-83607 numaralı telefondan Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Asistanı Mine Balman’ı arayabilirler…
“Bazı kayıplardan geride kalanlar Galatya çöplüğüne atılmış…”
Bir okurumuz şunları paylaştı:
“Seni bir konuda bilgilendirmek ihtiyacı hissettim.
Bundan iki hafta önce bir yerdeydim ve iki Galatyalı’nın konuşmasına misafir oldum istemeden…
Bu kişiler, 1974’te Galatya’da öldürülen iki Kıbrıslırum’la ilgili yorum yapmaktaydılar.
Olayın ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum fakat anlattıkları olay şöyle gelişmiş:
Öldürülen iki Kıbrıslırum’u, Galatya’nın dışına gömmüşler. Kayıplar Komitesi bir şekilde bu kişilerin izine rastlamış ve o bölgede kazı yapmak için askerden izin çıkınca, kazı kararı da çıkmış. Bunun üzerine, köyden bu kişileri öldürmüş olan kişiler kazı yapılmadan o bölgeye gidip sözkonusu Kıbrıslırumlar’ın kemiklerini çıkarmışlar ve Galatya (Mehmetçik) çöplüğüne atmışlar. “Hade şimdi gidip çöplükte bulsunlar Kıbrıslırumlar’ın kemiklerini” diye konuşuyorlarmış…
Bu duyduğum olayı seninle paylaşmak istedim ama ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilemiyorum… Bir araştırın isterseniz…”
*** POLITIS: “Kayıplar Dosyası 43 yıldır Yunanistan’da mıydı?”
Lefkoşa, 4 Ekim 2017 (T.A.K): Yunanistan Milli Savunma Bakanı Panos Kammenos’un, Atina’da bulunan askeri arşivlerin açılacağını açıklaması ve arşivlerde, kayıplarla ilgili bilgiler bulunması olasılığından bahsetmesinin, “akıllarda soru işaretleri yarattığı” bildirildi.
Politis gazetesi “Kayıplar Dosyası 43 Yıldır Yunanistan’da mıydı?” başlıklı haberinde, Kammenos’un önceki gün yaptığı açıklamadan, kayıplarla ilgili bilgilerin bulunduğu arşivlerin, yalnızca Türkiye’de değil, Yunanistan’da da bulunduğunun ve bu bilgilerin Güney Kıbrıs’a verilmesinin reddedildiğinin anlaşıldığını yazdı.
Gazete, Kammenos’un bahsettiği arşivlerin, Kıbrıslırum Milli Muhafız Ordusu’nda görev yapan Yunan subay, astsubay ve diğer yetkililerin günlükleri olduğunu ve askerlerin, 1974 savaşı sırasında ve sonrasında, bu günlükleri alıp Yunanistan’a götürdüklerini kaydetti.
Habere göre, güvenilir kaynakların gazeteye yaptığı açıklamada, bu arşivlerin Yunanistan’a, Yunan subayların olası yükümlülüklerinin ifşa olmaması için götürüldüğü belirtildi.
(TAK Ajansı Rumca Haber Bülteni’nden – 4.10.2017)
Bosna-Hersekli aktivistler, savaşta acı çekilen yerlere anı tabelaları koyuyor…
Balkanlar’da savaş nedeniyle acı çekilmiş olan yerlere anı tabelaları koyan Bpsna-Hersek’ten aktivistler, bu alanlarda kalıcı anıtlar bulunmayışına tepkilerini sergiliyorlar.
Balkan Insight’ta yazan Maja Zivanovic’in haberine göre son üç yıldan beridir Amer Delic, Dalmir Miskovic, Cedomir Glavas ve Tamara Zrnovic “gerilla eylemleri”yle Bosna-Hersek’te her bir savaş kurbanının saygıyı hak ettiğini ortaya koymaya çalışıyor.
Aktivistler, acı çekilmiş olan yerlere kalıcı anıtlar dikmenin Balkanlar’da hala siyasi iradeye bağlı olduğunu, insanların ancak “kendi” kurbanlarını anarak, farklı etnik gruplardan insanların acılarını görmezden gelmeye, unutmaya ve hatta inkar etmeye çalıştıklarını belirtiyorlar.
“Böylesi acılar çekilmiş olan yerlere bir işaret koymak, böylesi yerlerin varlığını göstermeyi hedefliyor” diyen Zrnovic, acı çekilen yerlerde kalıcı anıtların olmayışını, savaş döneminde buralarda acı çekmiş olanların etnik azınlıklardan gelmiş olmalarını gösteriyor.
“Böylece eski komşuların veya başkalarının zorla tutuklandığını, öldürüldüğünü, işkence gördüğünü ya da zorla çalıştırıldığını kabul etmek halk arasında pek istenen bir şey değil, nerede kaldı ki buralara anıtlar dikmek” diye konuşuyor.
Bazı yerlerde savaş kurbanlarının örgütleri böylesi anıtlar dikmeye çalıştıklarında, çoğunluk etnik grup tarafından engellenmişler çünkü çoğunluktaki etnik grup, orada savaş suçlarının işlenmiş olduğunu inkar etmekteymiş.
Zrnovic’e göre insanların tutuklanıp işkence görüp öldürüldüğü kamuya ait binalardan bazılarının okullar olduğunu hatırlatıyor.
“Savaş esnasında” diye konuşuyor, “okullar, kreşler, belediyekültür merkezleri, polis merkezleri, oteller ve orduya ait tesisler tutuklama merkezleri olarak kullanıldılar ve savaş sona erince de bu yerler eski fonksiyonlarına geri döndüler” diyor.
Böylesi yerlere oralarda yaşanmış olanlarla ilgili herhangi bir ibare koymak ancak çoğunluktaki etnik grubun kabulüyle mümkün olmuş…
“Bazı belediye binaları ve okullarda bazı anı plaketleri vardır” diyor Zrnovic.
Anma günleri ve savaş yıldönümleri de çoğunlukla siyasi ve milliyetçi amaçlar için kullanılmaktaymış.
Örneğin Hırvat Ordusu’nun 1995’teki “Fırtına Operasyonu”, Zagreb yetkililerince her sene “milli bir zafer” olarak kutlanmaktaymış ancak aynı gün, Belgrad yetkililerince bir matem günü imiş çünkü bu tarihte pek çok Sırp kaçmak zorunda kalmış, pek çoğu öldürülmüş…
Dört aktivist, savaşta acı çekilmiş yerleri marke etmeye yönelik kampanyalarını 2014’te Saraybosna’da Şiddet İçermeyen Eylem Merkezi’nin bir eğitim kursunda geliştirmişler. O günden bu yana pek çok yere bu yerlerde savaş nedeniyle insanların acı çekmiş olduğunu anlatan tabelalar yerleştirmişler.
Zrnovic’e göre Bosna-Hersek’te böylesi yüzlerce yer var…
“Bizler bu tür yerleri seçerken, öncelikle Bosna’da savaş esnasında neler yaşanmış olduğuna ilişkin olaylarla ilgili bilgimize dayanıyoruz, pek çok yerden gelen yurttaşlardan mesajları değerlendiriyoruz, ayrıca savaş kurbanlarının oluşturduğu örgütlerin çağrılarına kulak veriyoruz, bizimle işbirliği yapıp eylemlerimizi desteklemek istiyorlar – tabii bir de ilgili mahkemelerin nihai kararlarına bakıyoruz…” diyor.
Bu aktivistler böylesi eylemler yaparken genelde dört günlüğüne ziyaret ettikleri bir bölgede yedi ile on arası noktayı marke ediyorlar.
Bir yeri marke ettikleri zaman aynı yazıyı koyuyorlar:
“Burası acı çekilmiş ancak marke edilmemiş bir yerdir. Son savaşta bu yerde insanlar, insanlık dışı hareketlere maruz kaldılar. Böylesi hareketlerin unutulmasına izin vermeyerek, tüm kurbanlarla dayanışmamızı ve böylesi olayların bir daha kimsenin başına gelmemesi isteğimizi ifade ediyoruz…”
Ancak marke ettikleri bu yerlere güvenlik nedeniyle bir daha geri dönemiyorlar.
“Pek çok durumda marke ettiğimiz bir yere geri dönmekten korkuyoruz çünkü orada yaşayanlar geçmişin bu şekilde ele alınmasını, kendilerine ve milliyetçiliklerine yönelik bir tehlike olarak algılıyorlar.” Diyor Zrnovic.
Aktivistler sosyal ağlarda tehditler almışlar: “Sosyal medyada kimliklerini gizleyen bu insanlar bizi aşağılayarak açıkça tehdit ediyorlar…”
1990’lı yıllardaki savaşlarda insanların tutuklanıp işkence gördüğü kaç yer olduğu bilinmiyor…
Zrnovic’e göre bunlardan biri Sırp kenti Zrenjanin’de Stajicevo savaş esirleri kampıdır – Sırbistan’da böylesi beş tane kamp varmış ve buralarda Hırvat savaş esirleri tutuluyormuş.
Savaşın başlangıç gününün yıldönümünde bu kampta kalmış olan eski tutuklular, Stajicevo’da birkaç kez anma etkinliği düzenlemeye çalışmışlar ancak olası şiddet eylemlerinden korktukları için bu onlara engel olmuş.
Balkan toplumlarının “başkalarının” acılarını kabul etmeye hazır olup olmayacağı sorusuna karşılık Zrnovic, “Empati, milliyetçi söylemlere yönelik bir meydan okumadır… Geçmişle yüzleşme süreçlerinin toplumlarımızı tehdit etmediğini anladığımızda, daha güzel günler göreceğiz” diyor.
(BALKAN INSIGHT – Maja Zivanovic – 3.10.2017 – Derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ.)