1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Theodosis Vurkas’ın beş çocuğu vardı…
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Theodosis Vurkas’ın beş çocuğu vardı…

A+A-

***  Bir okurumuzun gösterdiği alanda, Kömürcü’de kalıntıları bulunan 1964 “kaybı” Theodosis Vurkas, 12 Şubat’ta toprağa verilecek…

Bir okurumuzun bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine 2010 yılında gösterdiği alanda kalıntıları bulunan 1964 “kaybı” Theodosis Vurkas’ın beş çocuğu vardı…

Leymosun’da Kalohoriyo köyünden Eleni hanımla evlenen Theodosis Vurkas, Mora yöresinde “kayıp” edildiğinde henüz 37 yaşındaydı…

Eleni Hanım’la Theodosis Vurkas’ın beş çocuğu vardı, dört oğlan ve bir kız çocuğu… Çocuklarından Savvas dokuz, Mihalis yedi, Maria dört, Stelyos bir yaşındaydı… En küçük çocukları Andreas ise henüz bir aylıktı…

Theodosis Vurkas, aslen Ayios Yuannis Ağru köyündendi ve ticaretle uğraşmaktaydı… Eleni hanımla evlendikten sonra Kalohoryo köyüne yerleşmişti. Köyünden ve o yöreden sebze toplayarak bunları başka yerlerde satan Vurkas, köyünde satmak üzere başka yerlerden ticari mallar alıp köye getiriyordu… Theodosis Vurkas, köyünde gazlı içecekler de üretmekteydi.

Mora yöresinde “kayıp” edildiği zaman, Mağusa’ya yakın Prastyo (şimdiki Dörtyol) köyüne satmak üzere tavuk almaya gitmekte olduğu tahmin ediliyor. Bir Kıbrıslırum okurumuzun verdiği bilgiye göre, Vurkas “kayıp” edildiğinde Morris Minor Van arabasıylaydı… Bir okurumuza göre Vurkas, Kurumanastır civarında “kayıp” edilmişti… 10 Nisan 1964 günü saat sabah sekizde köyünden Lefkoşa’ya gelen Vurkas, tavuk satın alacağı için Morris Minor Van arabasına kafesler yüklemişti… Köyden Lefkoşa’ya, bir köylüsüyle birlikte gelmişti…

Theodosis Vurkas, 12 Şubat 2017 Pazar günü Kalohoryo köyünde ailesi tarafından düzenlenecek cenaze töreni ardından toprağa verilecek…

Theodosis Vurkas’ın bir torunu, sosyal medya paylaşımında şöyle yazdı:

“Dedeciğim bilirdim ki hayatta kalmış olamazdın… Ama gerçekten de seni tanımak isterdim! Seni sevmeyi nineciğimin anlattıklarından öğrendim, sevgili ninem ki senin için üzülerek göçüp gitti… Theodosis Vurkas, “kayıp” – hayır, artık değil… Bugünden başlayarak biliyoruz… Artık huzur içinde yatacaksın dedeciğim…

Bir fotoğraf, bir mum, çiçekler ve 206 tane kemik…

İşte dedemi tanımam böyle oldu…”

-----------------------------------

EVRENSEL

“Başka halkların bestesiyle milliyetçi destanlar yazmak!...”

Hayri TUNÇ

 

Sözlü kültür çalışmaları ile ilgili dezenformasyon örnekleri asla bitmiyor. Önceki hafta “Ankara’nın taşına bak” ezgisinden bahsetmiştim. Bu konu üzerine biraz daha araştırma yaptığımda kırımların en büyüğünün, halk ezgileri üzerinde yapıldığını farkettim. Sözlü kültür çalışmalarından olan ezgilerin değiştirilmesi daha kolay geldiğinden ve sözlü kültürün yok edilmesi topluma ait hafızayı yok ettiğinden olsa gerek, ezgilere yönelim bu alanda önemli bir boyutu kaplıyor. Yapılan bu yok etme çabalarının en büyük destekçisi de kullanılan terimler. Örneğin aranjman kelimesi. Başkalarına ait müzikleri alıp, üzerine sözler yazıldığında ortaya çıkan ürüne “aranjman” denmesi, aslında çok basit ve temel bir kırım çalışması örneği.

Sözlü kültür çalışmalarına yönelik yapılan bu tarihi yok etme çabalarını iki örnekle daha iyi anlatabiliriz.

 

MEMLEKETİM

1974’te Ayten Alpman tarafından “Kıbrıs Barış Harekatı” üzerine yazıldığı belirtilen “Memleketim” şarkısı bu örneklerden biri. Özellikle 12 Eylül faşist darbesinde işkencehanelerde süresiz çalınmış, hepimizin beynine kazınmış olan Memleketim şarkısının bestesi, Türkiye’de faşist geleneğin temel düşmanlarından Yahudi halkına ait.

1974 yılında Ayten Alpman tarafından seslendirildikten sonra büyük bir popülariteye ulaşan şarkının söz yazarı, kendisiyle yapılan bir röportajda eseri ilk kez Fransız sanatçı Mireille Mathieu’dan duyduğunu söylüyor ancak bunun ötesinde başka bir bilgiden bahsetmiyor.

Memleketim olarak beynimize kazınan ezginin aslı ise 1800’lü yıllara kadar dayanıyor. Geleneksel Yidiş dilinde yazılan ve söylenen ezginin özgün söz ve bestesi 1885 doğumlu, ABD asıllı Yitzchak Rayz adında bir sanatçıya ait. Rabbi Elimelekh adıyla bilinen bu Yahudi halk ezgisinin tanınması ise Fransız sanatçı Mireille Mathieu’nın ezgiye Fransızca sözler yazıp söylemesiyle oluyor.

Türk caz piyanisti İlhami Gencer bir röportajında eski eşi olan Ayten Alpman’ın kandırıldığını, bu bestenin bir İsrail halk şarkısı olduğunu dile getirdi.

71674.jpg

ÇIRPINIRDI KARADENİZ

Kültür kırımına ikinci önemli örnek ise yine “baş düşman” bellenen Ermeni halkından geliyor. 1914 tarihli olduğu söylenen ve o günden beri milliyetçi çevrelerin dilinde olan “Çırpınırdı Karadeniz” marşının hikayesi kültürsüzleştirme çabalarının boyutlarına iyi bir örnek.

Resmi tarih yazıcıları marşın 1914 yılında Azeri şair Ahmet Cevat tarafından yazıldığını, 1918 yılında yine bir Azeri sanatçı olan Üzeyir Hacıbeyli tarafından bestelendiğini yazar. Çırpınırdı Karadeniz’in sözlerinin ise, Osmanlı İmparatorluğu askerlerinin Azerbaycan Türklerini Ermeni zulmünden kurtarması üzerine yazıldığını belirtirler. Ancak 1914’te yazıldığı belirtilen marş, ilk kez 1919 yılında şiir olarak basılı halde yayınlanır.

Bundan sonrasında ise resmi tarih yazıcıları, birçok soruyu cevapsız veya muğlak bırakıyor. Misal, 1914 yılında yazıldığı söylenen marşın orijinal el yazması hali hiçbir yerde yok. 1918 yılında Üzeyir Hacıbeyli tarafından yapıldığı söylenen bestenin de orijinal kayıtlarına hiçbir yerde rastlanmıyor. Şu anda Üzeyir Hacıbeyli müzesinde gösterilen notaların ise 1920 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Profesörü Dr. Süleyman Şenel tarafından bağışlandığı biliniyor.

Orjinal kayıtların olmamasına dair net bir açıklama hiçbir yerde yokken resmi tarih bunun yerine “karşı devrim faaliyetleri ve Pan-Türkizm” propagandasından ve Sovyetler tarafından idam edilen Ahmet Cevat’ın el yazması kayıtlarının Bolşeviklerce imha edildiğinden, bestenin orijinal kayıtlarının Üzeyir Hacıbeyli’nin evine Ermenilerin saldırısı sırasında yakıldığından bahsediyor. Ancak bunların da herhangi bir resmi kaydı hiçbir yerde bulunmuyor.

Oysa “Çırpınırdı Karadeniz” olarak milliyetçi çevrelerin diline pelesenk yaptığı marşın bestesi 1712 yılında Ermenistan’da doğan ve Ermenistan’ın ulusal şairi kabul edilen Sayat Nova’ya ait. Eserlerinin çoğunu Azerice, Ermenice ve Farsça yazan Sayat Nova’nın en çok kullandığı kamança adlı enstrümanın adını alan ezgi zaman içerisinde Ermeni halk ezgisi olarak kabul edildi.

Sovyetler tarafından adına pul bastırılan, koro kurulan Sayat Nova’nın bestesinin üzerine yazılan milliyetçi sözler basit bir aranjman veya etkileşim değil, aksine kültürsüzleştirme politikalarının ürünüdür. Kendisine düşman olarak gördüğü halkların sözlü kültürlerini yok etme çabası, onları tamamen kendine köle haline getirme ya da yok etmenin aracıdır. Hiçbir iyi niyetli açıklama ile açıklanamayacak kadar korkunç bir yok etme ihtirasının sonucudur. Sözlü kültür geleneği yok edilen bir toplumu ayakta tutabilecek hiçbir dayanak olamaz artık. Faşizmin en çok sözlü kültürlere ve geleneklere saldırması bundan dolayıdır.

(EVRENSEL – Hayri TUNÇ – 22.1.2017)

Bu yazı toplam 2175 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar