1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Tiksiniyorum Aynadaki Kişiden
Tiksiniyorum Aynadaki Kişiden

Tiksiniyorum Aynadaki Kişiden

Kanlı gözlerinin altındaki açılmış mezarlarda yorgunluğun imzası atılıydı ama o gözler… En çok gözleri sarsıyordu onu her seferinde

A+A-


Fidel Reşat*
[email protected]

İşte yine yapmıştı.

içindeki kurşunlar midesini ve aklındaki hakaretler beynini deşerken ve bütün dünya sessizken,  elindeki şimdi boş olan küçük, silindir, sarı kutuyu yere, tam göz hizasının önüne yerleştirdi. Bundan bir kaç ay önce, yine aynı kutuyu işini gördükden sonra masaya koyduğunda çıkan küçük tanelerin birbirine çarpma sesinden ürkerken, şimdi kılının bile kıpırdamaması onu artık rahatsız etmiyordu. 
    
Midesi bulanıyordu, gerçi hep bulanırdı, o yüzden usulce yerden dirseklerinin de yardımıyla kendini kaldırmayı başardı ve el yordamıyla, yarı kapalı gözlerin altından bakarak lavaboya kadar yol aldı. Aynaya gitti. Derin bir iç çekiyor gibi oldu.
 
Aynadaki yansımasını incelemeye başladı. Önce, eskiden gür bir koyu kahve olan ama şimdi seyrekleşen kaşlarına takıldı gözleri. Daha sonra, aşağı kattaki, iki, ölüm kadar soğuk ve kışta düşen lale kadar mor dudaklarına dokundu ve ürperdi. Ürpermesi yüzünden göğsüne keskin bir ağrı girdi, oradaki gözle görülür göğüs kafesinin onun ciğerlerini en ufak bir hasardan bile koruması beklenemezdi zaten. Kanlı gözlerinin altındaki açılmış mezarlarda yorgunluğun imzası atılıydı ama o gözler… En çok gözleri sarsıyordu onu her seferinde. Her seferinde o aynaya bakan kişinin kim olduğunu çıkarmaya çalışırken geçen dakikaları lanetlemekten, boğazından çıkan cılız çığlıkları bastırmaya çabalamaktan tanrı bilir ki çok tükenmişti. 

O buraya nasıl gelmişti böyle?

Uyuşturu kavramı hayatımıza İ.Ö. dördüncü binyılda kazıklar üzerine kurulmuş evlerden oluşan Neolitik köylerde, ekimi yapılan haşhaş tohumları ile kapsüllerinin kalıntıları bulunmasından sonra girmiştir ve maalesef izini sürdürmeye devam ediyor. Evrensel bir kitleye yayılmış olan farklı türlerdeki uyuşturucular, hayatlarının en karanlık tünellerinde ışık göremeyen milyonlarca genç, yetişkin veyahut ebeveynlerin başvurduğu bir başa çıkma yöntemidir. Toplum lisanında konuşacak olursak, bu ister “zayıf karakterlilik” ister ise “özverisizlik” olarak tanımlanadursun, bu illetler ailesinin aldığı canları sayısının acımasızlığı bu gibi negatif algıları çürütmeye yetmekle kalmamakta, aynı zamanda birtakım soruların kafamızda yer oluşturmasına yol açmaktadır.

Sayısız kere çok duyduğumuz bir söze geri dönelim şimdi. “Hayatta bazı şeyleri kelimenin tam anlamıyla anlamak için sadece hayal etmek, okumak, izlemek, ya da dinlemek yetmez. Yaşanmadan anlaşılan her gerçek bir yalandır.” Tıpkı yakın bir akrabamızın ölümü gibi, yaşamadan anlayamayacağımız bir acıdan bahsetmekteyiz. Uyuşturucunun bize verdiği zararları bile bile, insanın bunu kendine nasıl yapmayı önce seçmesini, sonra da bu bağımlılığa adeta boyun eymesini anlaması için çok meşakatli düzeyde bir empati gerekmektedir. 
Peki insanlar neden uyuşturudan medet umar?  Birçok insanın uyuşturucuya başvurma sebebi, uzun zamandır hayatlarında eksik olan mutluluk, neşe ve huzur gibi duyguları suni bir şekilde hissetmektir. Kısacası beynimizi kandırıyoruz. Aslında hayatı yaşamaya değer kılan bütün o hisleri, ki bu hislerin eksikliğinin altında yaşamın ağır yükünün altında ezilmek doyasıya kolay, ele avuca sığan bir tabletin içinde arıyoruz. Kimimiz buluyor tabi. O ilk bir hafta, alemin kralı, cihanın padişahı gibi gezer insan burnu havada. Çiçekler bir ayrı pembe açar. Kuşlar bir ayrı başka melodide söyler şarkılarını. Son 20 yıldır yediği yumurta bile bir ayrı güzel gelir insana. Mamafih, her güzel şey gibi bunun da süresi azdır. Çok daha derin ve çok daha kasvetli bir cehenneme yollar insanı etkisinin geçmesi. Ruhsal bozukluklar da, örnek verecek olursak; şizorfeni, kronik depresyon, yüksek düzey anksiyete gibi, bu dönem bir zemin oluşturmaya başlar insanın beyninde. 

Bu evreden bağımlılık aşamasına geçmek çok kolaydır, aslında. O suni rahatlamayı bir saniye bile hissetmek için ömür verecek noktaya gelmiştir herkes. Birnevi olan da budur zaten. Lakin, insanı asıl içten öldüren bu değildir. İnsanı asıl katleden, eve gelip aynaya baktığı andır. 

Ben ne kadar zayıf bir insanım.

Acınası bir haldeyim. Büyük pişmanlık duyuyorum birdaha asla yapmayacağım. 

Kendimden, daha güçlü duramadığım ve dalgaları göğüsleyemediğim için nefret ediyorum. 

Utanıyorum. 

Tiksiniyorum aynadaki kişiden…

Ve, tıpkı koynundan çekiştirilen yavru bir köpek gibi, boynu bükük, elleri boş, gözleri yaşlı ve her seferinde bir köle gibi geri dönmektir insanı öldüren. 
 

*Fidel Reşat Türk Maarif Koleji’nde 11. Sınıf öğrencisidir; bu sayımızdan itibare yine genç yazarlara yer vermeye başlıyoruz. Lise öğrencilerimizden yazı göndermek isteyenler, [email protected] adersine gönderebilirler.

Bu haber toplam 3876 defa okunmuştur
Gaile 492. Sayısı

Gaile 492. Sayısı