Timur’un Filleri ve Seçim Bildirgeleri
Kıbrıslı Türklerle yakın temasta olduğum son 9 yılın özellikle son çeyreğinde herhalde en fazla duyduğum ifadelerden biri de “özne olmak”.
Doğrusu ilk duyduğum andan itibaren tebessümle karşıladığım, ancak Kıbrıslı Türk dostlarımın pek sevdiğini hissettiğim için de yorum yapmaktan özenle kaçındığım bu ifadenin zaman içerisinde altının dolacağını ve iğreti bir söylem olmaktan çıkıp gerçekten kanlı canlı, duyanda etki uyandıracak bir kavrama dönüşeceğini umdum.
Özellikle genç arkadaşlarda heyecan uyandırdığını hissettiğim “özne olmak” söyleminin siyasi partiler tarafından kavramsallaştırılacağını ve programatik bir karşılığa dönüşeceğini ve nihayet seçim programlarında güçlü biçimde yer alacağını umarak yanılmışım.
Zira her birinin özenle hazırlandığından kuşku duymadığım seçim bildirgeleri, siyasi partilerin Kıbrıslı Türklerin özne olma arzusunu algılamaktan çok uzak olduğunu düşündürüyor. Ya da siyasi partilerin “özne olmayı” stratejik konulardan çok gündelik iç politika meseleleri üzerinden algıladıklarını söylemek daha doğru olacak…
İç politikaya endeksli, sadece Ada perspektifiyle sınırlı seçim bildirgeleri Küresel bir altüst oluş sürecinde Kıbrıslı Türklerin nasıl “özne olacağını” şaşırtıcı biçimde tartışma konusu dahi etmiyor.
Hemen dibinde Ortadoğu haritasının, enerji trafiğinin, doğal kaynakların paylaşımının yeniden şekillendirildiği bir süreçte Kıbrıslı Türk siyasi partilerinin nasıl bir dış politika tahayyül ettiklerinin, ikili ve uluslararası ilişkilerde nasıl özne olunacağının ipuçları hiçbir seçim bildirgesinde yer almıyor.
İngiliz üsleri yetmiyormuş gibi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rusya ile yaptığı anlaşmanın Kıbrıs’ın Kuzeyini nasıl etkileyeceği ve buna dair nasıl bir siyaset izleneceğine ilişkin tek satır yok.
Hidrokarbon yataklarının işletimi ve hemen ardından sıvılaştırılmış gazın hangi güzergâhla taşınacağına dair Türkiye-İsrail-Kıbrıs Cumhuriyeti- ABD- Rusya ekseninde yürütülen güç ve pazarlık mücadelesinde Kıbrıslı Türklerin alacağı pozisyona ilişkin tek bir satır yok.
Göbeğinde Doğu Akdeniz’in yer aldığı küresel bir savaşın tam ortasında, bu mücadelenin olumlu olumsuz tüm sonuçlarına katlanmak zorunda kalacak Kıbrıslı Türkleri yönetmeye talip olan siyasi partilerin toplumdan oy isterken çok yakında başlarına gelecekler konusunda tek kelime etmemesi ürkütücü.
Bütün bu süreçte tarihinin en kıyasıya güç mücadelesini vermekte olan TC’nin ve AKP’nin Kıbrıs’ın Kuzeyine dair nasıl bir ajandaya sahip olduğunu ve Kıbrıslı Türkleri çok yakından ilgilendiren bu ajandanın ana hatlarına karşı nasıl bir pozisyon alınacağına dair tek kelime edilmemiş olması dehşet verici.
Özne olmak eğer Kıbrıslı Türklerin ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal her alanda söz, yetki ve karar hakkını kendi ellerine almasına dair bir ifade ise, bunun stratejik alt yapısını oluşturacak “iradeyi” kurgulama yaklaşımı ne yazık ki hiçbir siyasi partinin seçim bildirgesinde yer almıyor.
Bunları görmek gerçekten acı ve esef verici…
Biliyorum ki siyasi partilerin seçim kampanya materyalleri hazırlanırken okuyanı boğacak teknik ayrıntılardan kaçınılır. Ancak seçim bildirgesi dediğinizde partinin talip olduğu iktidar dönemine ilişkin vizyonunu en ince ayrıntısına kadar belirginleştirmesi beklenir. Zira bir partiye “her koşulda oy vereceği bilinen” seçmenlere değil, “kararsız” ya da o güne kadar o partiye hiç oy vermemiş, vermeyi de düşünmeyen seçmenleri ikna etmeyi, kazanmayı hedefler seçim bildirgeleri.
İşindeki gücündeki vatandaş noktasına virgülüne kadar okumayabilir bunları. Ama işi bu bilgileri süzerek, yorumlayarak, belirli bir kanaat oluşturarak kamuoyu ile paylaşmak olan bizler için seçim bildirgeleri her şeyden önemli birer referans, çok önemli bir kaynaktır.
Çok değil, sadece 2 yıl önce Toplumsal Varoluş Mitingleriyle meydanları dolduran ve destekledikleri muhalefet partilerinin baskısıyla UBP iktidarını erken genel seçim kararı almaya zorlayan Kıbrıslı Türklerin temel endişesi “toplumsal varoluş” ise bu endişeyi besleyen en önemli unsur TC’nin dayattığı ekonomik ve sosyal yeniden yapılanma programlarıdır.
Haliyle UBP de dahil olmak üzere tüm siyasi partilerin bu endişeyi giderecek ve seçmeni kendisine oy vermeye yöneltecek kararlılık ve netlikte bir ekonomik-sosyal programla ortaya çıkmaları beklenir. Ki, gençlerin sarıldıkları “özne olmak” söylemi, nihayetinde tam da bu tanımlanabilir duruştur:
Toplumsal varoluş ve iradenin tezahürü olan kendi geleceğine dair söz, yetki ve karar sahibi olmak!
“Kafayı kırmış” diyebilirsiniz ama her 3 partinin seçim bildirgelerini dikkatle okudum, karşılaştırmalar yapmaya; özellikle de ekonomi ve TC ilişkileri konularında partilerin neleri öngördüklerini anlamaya çalıştım. Derdim siyasi partileri bu seçim bildirgeleri üzerinden eleştirmek değil. Kıbrıslı Türklerin, bu seçim bildirgelerine nasıl bir tepki vereceklerini, hangi seçim bildirgelerini destekleyeceğini, dolayısıyla gerçekte ne istediklerini anlamaya çalışıyorum.
Tam da bunlarla uğraşırken Kıbrıs Postası’ndan Meryem Ekinci (emekleri için teşekkürler) hepimizi zahmetten kurtararak önemli bir karşılaştırma yapmış. UBP, DP-UG ve CTP-BG nin seçim bildirgelerini TC-KKTC ekonomik iş birliği protokolü ile karşılaştırarak önemli bulgulara ulaşmış.
UBP’nin 43 sayfalık seçim bildirgesinin TC-KKTC ekonomik iş birliği protokolünü bire bir kopyalandığı, hatta başlıklarının bile aynı olduğunun vurgulandığı haberde UBP bildirgesi madde madde irdelenmiş. Yine aynı haberde CTP-BG’nin seçim bildirgesinde açık ve net biçimde protokolün revize edileceğinin ifade edildiği vurgulanırken DP-UG’nin de bildirgesinde protokolün bazı hükümlerinin uygulanabilir olmadığını belirttiği bilgileri de yer alıyor.
Bütün zamanların en işbirlikçi iktidar örneğini sergileyen ve bu nedenle de halkın tepkisi karşısında erken seçim kararı almak zorunda kalan UBP’nin ısrarla “TC ne isterse o” politikasına sarılması şaşırtıcı değil. Anlaşılan o ki, UBP Nasreddin Hoca misali, “yandım anam” diyen halka bu seçim bildirgesiyle dönüp yeniden “daha beterine hazır mısınız?” diye soruyor… Yani 2009’daki gibi yalan da söylemeye, sendikacılarla taahhütnameler imzalamaya bile ihtiyaç duymuyor UBP… Arkasına AKP’nin gücünü ve reklamcısını almak, Kıbrıs sıcağıyla birlikte böyle tuhaf etkiler yaratıyor demek ki…
Fıkrayı bilirsiniz. Timur ordusunun fillerinden illallah diyen halk Hoca Nasreddin’e “aman hoca önümüze düş, Timur’a gidip şu şehrimizi talan eden fillerini çekmesi için derdimizi anlatmamıza yardım et” demişler. Hoca düşmüş halkın önüne ama Timur’un huzuruna gidince bir de ne görsün, arkasında tek bir kişi kalmamış. Bunun üzerine Hoca Timur’a “Haşmetlim, fillerinizi o kadar seviyoruz o kadar seviyoruz ki, bize üç beş fil daha göndermenizi arz ediyoruz” deyiverir…
Eğer TC-KKTC protokolünü harfi harfine seçim bildirgesine taşımış bir siyasi partiye oy vereceklerse, Kıbrıslı Türklerin fıkradaki gibi, üç beş fil daha istediklerini düşüneceğim. Bu seçim bildirgesine bakarak UBP’ye oy vermek tam da bu anlama geliyor çünkü…
Sandık başına gitmeye hepi topu 15 gün kaldı. Benim naçizane tavsiyem partiler ya bu “dostlar alışverişte görsün” seçim bildirgelerini revize etsinler ya da doğru dürüst birer ek bildirge yayınlasınlar bir an evvel. Zira bu seçim bildirgeleri Kıbrıslı Türklere yeni, gerçekçi ve tatmin edici hiçbir şey söylemiyor… Sadece TC’ye “ben daha uyumlu çalışırım” mesajı veriyor ki her ne kadar Mersin kodu kullanılıyor olsa da seçimler Kıbrıs’ın kuzeyinde yapılacak…