Tiyatroyla kendimi ifade edebildiğimi fark ettim”
Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları kadrosunun en yeni, en umutlu genç sanatçılarından biri Yıltan Kahraman. Hem onların, hem de bizlerin yıllardır beklediği Devlet Tiyatroları sahnesinin kısa sürede perdelerini açacağının müjdesini verdi.
Simge ÇERKEZOĞLU
Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları kadrosunun en yeni, en umutlu genç sanatçılarından biri Yıltan Kahraman. Hem onların, hem de bizlerin yıllardır beklediği Devlet Tiyatroları sahnesinin kısa sürede perdelerini açacağının müjdesini verirken, yeni oyuncularla birlikte çok daha fazla projeye imza atacaklarına inanç belirtiyor. Son olarak gösterimi devam eden Burun isimli oyunda rol alırken, yeni bir çocuk oyunu da ufukta görünüyor. Benim de izleme şansı bulduğum Burun oyunda dikkatimi çeken en önemli detay, genç ve dinamik sanatçıların devlet tiyatrolarına kazandırdığı yenilik duygusu. Oyuna baktığımda ise burun kavramı metafor olarak kullanılırken, günümüz insanın kendini kimliğini yitirişine vurgu yapılıyor. Sezon boyunca oyun, her Cuma Rauf Denktaş Üniversitesi Kültür Merkezi’nde sahnelenmeye devam edecek. Mutlaka izlenmeli.
Pek çok sanatçı gibi Yıltan Kahraman’ın da tiyatro sevdası çocukluk yıllarına uzanıyor. Zaman içinde bu ilgi sekteye uğrasa bile, hikayenin sonu zaferle sonuçlanıyor. Tiyatroyu kendine meslek edinen bir sanatçı olmayı başarıyor.
“Aslında çocukluğumdan bu yana şiir, müzik, edebiyat alanlarına ilgim vardı. İlkokul yıllarımda müzik öne çıktı. Müzik öğretmenimin babamı okula çağırmasıyla, sanat hikayem başlamış oldu. Müzik dersinde, benim doğru notalara basarak şarkı söylediğimi fark ederek, babamla konuşmak istediğini söylüyor.. Bunun üzerine müzik öğretmenimiz okula gelen babama müzik kabiliyetimin olduğunu ders almamın benim için iyi olacağını söylüyor. Bunun üzerine Erkan Dağlı’dan piyano, şan dersleri almaya başladım. Daha sonra bir süre sanattan koptum. 20 Temmuz Fen Lisesi yıllarımda ise okulun orkestrasında solist oldum. Artık müzik hayatımın bir parçası olmuştu. Aynı dönemde Mağusa’da açılan bir tiyatro kursuna yazıldım. Tiyatro aracılığı ile konuşabildiğimi kendimi daha iyi ifade edebildiğimi fark ettim. Tiyatroyu çok sevdim. Tiyatro ile birlikte bir anda gelecek ile ilgili tüm fikirlerim değişti. Genetik okumayı planlayan bir fen öğrencisiyken, tiyatro okumaya karar verdim. Ailem bu durumu çok da hoş karşılamadı. Çünkü onlara göre Tiyatro Kıbrıs’ta saygı duyulan geçerliliği olan bir meslek değildi. Bu yüzden konservatuar sınavlarına hazırlanamadım. Üniversite sınavında Çanakkale 18 Mart Üniversitesi , biyoloji bölümünü kazandım. Hedefim Kıbrıs’tan kaçıp, Tiyatroya biraz daha yaklaşmaktı.. Bir yıl biyoloji okuduktan sonra konservatuar sınavlarına daha iyi hazırlanıp İstanbul Beykent Üniversitesi Oyunculuk kazandım. Böylece tiyatro yolculuğum başladı.”
Mezuniyetinin ardından adaya dönmek yerine, İstanbul’da çalışmayı ve yüksek lisans yapmayı tercih ederken, pek çok sanatçı gibi pandemiyle Tüm hayatı sekteye uğruyor.
“İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda beş sezon sözleşmeli oyuncu olarak çalıştım. Aynı dönemde reji üzerine yüksek lisans yapmaya başladım ve İstanbul Aydın Üniversitesi’nden mezun oldum. Daha sonra Müstakbel Damat filminin şive danışmanlığı yaptım. Bu projeyi Yücel Erten’in yönettiği İlker Ayrık, Birce Akalay, Meral Çetinkaya gibi ünlü isimlerin de yer aldığı tiyatro oyunu Keşanlı Ali Destanı takip etti. Tiyatro pandemiden en çok nasibini alan sektörlerden biri.. Pandemi dönemi birçok Tiyatro Sanatçısı gibi beni de olumsuz etkiledi. Bu süreçte ailemin yanına, Kıbrıs’a dönme kararı aldım.
Kısa bir süre önce, Mart ayında, Devlet Tiyatroları’nın kadrosuna dahil olan sanatçı, gençlerden oluşan yeni ekibin, devlet tiyatrolarına dinamizm kazandırdığını düşünüyor.
“Ben ve benden önce kadroya alınan genç meslektaşlarımla birlikte kalabalık, genç, dinamik bir ekip haline geldik. Hepimiz çok heyecanlıyız. Hepimiz güzel projeler yapmaya çok açığız. Bence çok da güzel projeler yapacağız. İnsanda tutku olduğu sürece, hiçbir şeyin yıldırmasının mümkün olmadığına inanıyorum. Tiyatro tutku ile yapılan bir iş.”
Benim de izleme şansı bulduğum Burun oyununu konuşuyoruz. Devlet tiyatrosu çatısı altında Kahrama’nın ilk oyunu olan Burun hayli etkileyici.
“Burun” benim Kıbrıs Türk Devlet Tiyatrolarındaki ilk oyunum. Aslında ben ekibe dahil olduğumda oyuncu seçmeleri yapılmıştı. Böyle bir projede bulunamayacağım için çok üzüldüm. Ancak daha sonra yönetmenimiz Rusudan Savaneli’nin beni de oyuncu ekibine dahil etmesiyle, oyundaki yolculuğum başlamış oldu. Böylece hep birlikte çalışmaya başladık. Oyunda Ali Şaşkara, Cevahir Caşkir Hadımcı, Çağda Özsoy, Deniz Aslım, Diren Özdoğal, Halit Tümkan, Gözde Öner, Kurtuluş Altaylı ve Pınar İnandım, rol alıyor. Çok da iyi bir yönetmenimiz var. Ayrıca Türkiye’de akademisyenlik yapıyor. Hikaye Nikolay Vasilyeviç Gogol tarafından kaleme alındı. Rusudan Savaneli tarafından oyunlaştırıldı. Rus edebiyatı da Rusudan Savaneli’nin uzmanlık alanı. Dolayısı ile ortaya çok iyi bir proje çıktığını düşünüyorum.”
Burun oyununun konusunu ve satır aralarını da konuşuyoruz. Paralel hikayelerden oluşan oyun, amatör sirk tiyatrosu oyuncuları ile başlarken aynı ekip bir anda kendilerini burnunu kaybeden Kovalov karekterinin yol hikayesinde buluyor. Ortaya hayli ilginç bir hikaye çıkıyor.
“Burun” oyununda olaylar kahramanımız Kovalov’un bir sabah uyandığında burnunun yerinde olmadığını farketmesiyle başlıyor. Burnunu bulmak için sokağa çıktığında, burnunun general olarak şehirde bağımsız bir şekilde dolaştığını görür ve olaylar giderek saçmalaşır.
Tüm bu serüveni Gogol bize absürt şekilde anlatıyor. Biz de bu absürt hikayeyi oyunlaştırdık. Gogol, bu hikaye aracılığıyla hem bireyin kimliğini hem de toplumun bürokratik ve hiyerarşik yapısını eleştiriyor. Günümüzde hala güncelliğini koruyan bir hikaye. Bir çok toplumda olduğu gibi kimliksizlik ve çarpık statiko günümüz insanıyla benzerlik gösteriyor ve ironik bir çatışma yaratıyor.
Örneğin, günümüzdeki insanların toplumsal şartlara uymak için gerçek olmayan, olduğundan farklı profil oluşturması, bireyin kendisinden yabancılaşmasına neden oluyor. “Toplumsal uyumluluk için mücadele eden insanın savaşını kazanamaması ve bu süreçte kendi benliğini kaybetmesini anlatıyoruz.” Hatta seyirciye kendine ait olmasını şu sözlerle vurguluyoruz.
“Ben kendimim, kendime aitim”
Oyunda ben doktor rolünü oynuyorum. Kahramanımız Kovalev burnunu bulduktan sonra son çare olarak doktora gidiyor. Fakat sonuç beklediği gibi olmuyor.
Oyunumuz da toplumsal normlara, sınıfsal hiyerarşilere ve insanın kendini tanımlama biçimine dair zekice tatlı izlemesi keyifli bir eleştiri yapıyoruz.