TL’den Şikayetçi Olunmalı…
Mal ve hizmet fiyatlarındaki sürekli artışlar günlük yaşamı olumsuz etkiliyor; yurttaşlar sürekli olarak şikâyet edip hükümetten çözüm bulmasını istiyor. Kelin yağı olsa başına sürecek derler, hükümet olumsuzlukları giderecek olsa önce kendinden başlayacak…
Kamu çalışanlarına verilen hayat pahalılığı ödeneği günceli değil geçmişteki pahalılığı telafi ediyor. Dolayısıyla, kamu çalışanlarının maaş ve ücretleri sürekli artan pahalılık karşısında eriyor, aylar sonra da hükümet uyduruk istatistik kayıtlarını kullanarak hayat pahalılığı ödeneği veriyor. Özel sektör çalışanına o da yok; asgari ücret artarsa maaş ve ücreti artar… Dolayısıyla, tüm çalışanlar ve emekliler pazardan satın aldığı mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki sürekli artıştan mustarip olarak acı acı şikâyet ediyor, hükümetin çare bulmasını istiyor. Hükümet de hemen “Fiyat denetimi yapacağız, aşırı fiyat uygulayanları cezalandıracağız, fırsatçılara gerekli cezaları vereceğiz” gibi laflarla, yapmayacakları ve yapamayacakları şeylerle günü kurtarmaya çalışıyor. Ama yurttaş için değişen bir şey yok…
Pahalılıkla ilgili sorunu doğru saptamalı, çaresini de ona göre bulmalıyız; mevcut şikayetler hiç de etki yapmıyor, sonuç üretmiyor. Pazara sunulan malların fiyatları ha-bre artıyorsa maliyet girdilerinin yabancı para biriminden olmasından ve TL’nin de bu para birimleri karşısında her gün değer kaybetmesindendir. İthal mallar, Türkiye’den gelse dahi fiyatları dövize endekslidir. Bakmayın öyle Türkiye ile alış-veriş TL ile olacak demelerine, fatura TL olabilir ama ithalatçı tüccarımız, Türkiye’nin ihracatçısına açıktan kur farkı ödemektedir. Türkiye’deki tarımsal ve sınai mal üretim girdileri de zaten döviz maliyetlidir; en önemli girdilerden biri enerji maliyetidir ki Türkiye enerjide dışa bağımlıdır.
KKTC’ye üçüncü ülkelerden yapılan ithalat da döviz fiyatlıdır. Yani tüccarımızın ithalatını yabancı para birimleri ile yapılabilmektedir. Yerli üreticimizde de durum farklı değildir. Sanayi sektörümüzün kullandığı hammadde ve malzemeler yabancı para biriminden ithal edilmektedir. Üretimde kullanılan elektriğin fiyatı dünya piyasasının akaryakıt fiyatlarına ve TL’nin dövize karşısındaki değerine bağlıdır. Tarım ve hayvancılık sektörünün girdileri de döviz maliyetlidir. Devletin aldığı harçlar da doğrudan veya dolaylı olarak dövize endekslidir. Yani, pazara sunulan mal ve hizmetlerin emek hariç tüm girdileri TL’nin yabancı para birimleri karşısındaki değerine bağlıdır.
Tüketicinin gelirinin TL üzerinden olması, doğal olarak onların satın alma gücünün her gün düşmesi ve her sabaha daha fakir uyanması demek oluyor. İlk tepkileri de pazara mal ve hizmet sunanlarına yönelik oluyor; TL’li “fahiş” fiyatlardan onları sorumlu tutuyor. Hükümet de bu tepkileri yumuşatmak ve tüketiciye şirin görünmek için pazara mal ve hizmet sunanları denetleyeceklerini söyleyerek sorunun asıl kaynağını, yani TL’nin her gün değer kaybetmesini tüketicinin dikkatinden kaçırıyor. Hele bir de aynı mal veya hizmet farklı yerlerde farklı fiyatlarla pazara sunulmuşsa, mal ve hizmeti sunanlara her türlüsünden hakaretler yapılır, yakıştırmalar söylenir. Hükümet ise bunu bir veri tabanı gibi kabullenir ve “Haklarından geleceğiz evvel Allah” gibilerinden büyük laflar eder. Halbuki, mal aynı olabilir ama alış fiyatları farklı olabilir, stoka girişteki döviz kurları farklı olabilir, tüccarlar maliyet hesabı yaparken kendilerine göre farklı döviz kuru speküle etmiş olabilir, ithal ettiği malın tamamının pazarda tüketileceği süreler farklı olabilir, emeğe verdiği ücretler farklı olabilir, sabit giderleri farklı olabilir… Dolayısıyla, aynı malın farklı satış fiyatı ile pazara sunulması garipsenecek bir durum değildir; istikrarsız bir para birimi kullanılan bir ülkede aynı malın fiyatının her yerde aynı olması garip olur…
Erdoğan gibi söyleyecek olursak (belki hükümettekiler bu tarzdan anlar) “Eyyy hükümet, softa şaşırtması yapma! Sorun mal ve hizmet üretenin fiyatı değil, maliyetlendirmede, maaş ve ücretlerde kullanılan TL’dir”. İddia ederim ve derim ki, aynı malın değişik tarihlerdeki TL fiyatını alın, o günlerdeki döviz kuruna çevirin, döviz olarak sabit fiyatta olduğunu göreceksiniz. “Eyyy tüketici, kabahati mal ve hizmeti üretende değil TL’yi hala daha muhasebe ve maaş-ücret birimi olarak tutmakta ısrar eden hükümette ara. Senin satın alma gücünü düşüren de, seni fakirleştiren de bu hükümetin ekonomiyi istikrarlı muhasebe birimi ile kayıt altına almamasındandır”. Şikâyet edilecek ve hakkında önlem alınacak olan tüccar ve üretici değil TL’dir; senin maaş ve ücretlerini de istikrarlı muhasebe birimine endekslemeyenlerdir. Türkiye kendi parası olduğu için TL’den başka şansı yoktur; KKTC “Eşit, egemen, ayrı devlet” ise ve kendi parasını basmıyorsa, en azından ekonomisinde kullandığı muhasebe birimini seçmede “Egemen” olma iddiasını kullanarak istikrarlı bir para biriminde karar kılabilmelidir. Her gün fakirleşen halkın ve sendikalar başta olmak üzere ilgili sivil toplum örgütlerinin hükümetten talebi aslında bunun uygulanması olmalıdır.
Hükümette biri varsa ki ekonomide yaşadığımız sorunun TL kaynaklı olmadığını söyleyecek halk olarak öğreneceğiz ve bileceğiz ki ekonomi cahilleri tarafından yönetiliyoruz. Sorunun kaynağını bildiklerini ama anavatan edebiyatı ile muhasebe birimi olarak TL’yi kullanmada ısrar edeceklerini söylerlerse öğreneceğiz ve bileceğiz ki anavatan edebiyatını kendi halkının refahından daha makbul sayanlar tarafından yönetiliyoruz. Ve biliyoruz ki Kuzey Kıbrıs’ta her gün daha fakirleşme kader değildir, bu hükümetten dolayı kadersizliktir…