'Together we can - Birlikte başarabiliriz'
Ertanç HİDAYETTİN
‘Incisini Kaybeden İstiridyeler’ kitabını okuduktan sonra uzun bir süre kendime gelememiştim. Kitap üzerindeki izlenimlerimi birkaç kez ‘Cesurluk ve Cesaret Üzerine’ başlıklı köşe yazımda sizlerle paylaştım. Zaman zaman “resmi tarihe inat” çalışmaların en önemlilerinden olan bu muazzam kitabı kitaplığımdan alır ve tekrar okurum. Ve yine uzun bir süre kendime gelemem.
İki hafta önce kitabın yazarı Sevgül Uludağ’ın Londra’da kayıplarla ilgili bir sunuş yapacağını duyduğumda çok heyecanlanmıştım. Tüm programımı iptal ederek sıcak sayılan bir Cumartesi akşamı Haringeydeki Kıbrıslılar Merkezine koştum. Yaşlanmış, ahşap salon hınçahınç dolu idi. Güçlükle bir yer bulup karşılaştığım arkadaşların yanına oturdum. Ama ondan önce herzaman yazılarımla ilgili bana güzel mesajlar atan, onları zaman zaman Yeni Düzen’de paylaşan sevgili Sevgül Uludağ’la tanışıp elini sıkma, onu yanaklarından öpme mutluluğunu tattım. Cesur yürek Sevgül Uludağ.
Sıcak bir Cumartesi akşamı yaşlı Kıbrıslılar Merkezinde Kıbrıs’ın acı dramını iki toplum birlikte yaşadık. Yine birkaç hafta önce aynı merkezin bu kez yukarıdaki salonunda iki toplum yanyana başka iki Kıbrıslı cesur yürek, Kavazoğlu ve Mişauli’nin anma gecesinde birlikte olmuştuk. Keşke geçmişin pişmanlıklarını yaşayacağımıza ilerinin umut vadeden güzel günlerini konuşup planlayacağımız etkinliklerde birararaya gelebilsek.
Yaşlı salonda, çoğunun yaşları ilerlemiş Kıbrıslılar olarak tıs çıkarmadan iki saate yakın bir süre kayıpların yürekleri paralayan dramlarını güzel insan Sevgül Uludağ’dan dinledik. Karanlıklaştırılan salonda gözyaşları sel olup aktı. Gözünde bir damla olsun yaş belirmeyen kalmadı salonda. Eksik olan neydi biliyor musunuz orada? Kin, nefret, düşmanlık duyguları. Bu nalet duygulardan arındırılmış, sevgi dolu, kardeşlik dolu, kısacası insanlık dolu bir birliktelikti bu. Ama aynı zamanda hepimizde bir kızgınlık da vardı. Yıllarca ‘kayıp’ kelimesini tabu yapan, kayıp ailelerin yakınlarına kayıplarını aramamaları için baskı yapanlara karşı idi kızgınlığımız. Ve “resmi tarihe inat”, gayri resmi ama gerçek tarihi su yüzüne çıkaran bu güzel insana karşı sevgi, şükranlık, minnet dolu kalbler vardı salonda geçen akşam.
Gece, ‘Komikebir Derneği’ ve ‘Birleşik Krallık Kayıp Kıbrıslıların Akrabaları’ derneği tarafından organize edilmişti. Bu iki derneğin esas amacı, kayıp ailelerini bulmalarına yardımcı olan Sevgül Uludağa teşekkür etmekti. Şimdiki ismi Büyük Konuk olarak değiştirilen Komikebir’in eski yerlileri salonu tıka basa doldurmuşlardı. İlk kez Kıbrıslıların bir toplantısında ayakta toplantı izleyen kişilere rasladık o akşam.
Sevgül Uludağ sadece o köydeki katliamların öyküsüne değil birçok yerlerde işlenen insanlık suçlarının öykülerine değindi. Zaman zaman hiç duymadığım görgü tanıklarının öyküleri ile tüylerimiz diken diken oldu. Köylerini terkedemeyecek kadar yaşlı, hasta kişilerin yataklarından alınıp katledildikten sonra gömüldüklerini, canlı canlı gömülen kişilerin öyküsünü yaşlı gözlerle dinledik. Uludağın 2005 yılında açtığı telefon hattına ulaşan binlerce kişi sayesinde birçok kayıpların kemiklerinin bulunduğunu, ve ailelerin yakınlarını uzun zamandan sonra gömedildiklerini öğrendik. Sevgül her cenazeye katıldı, ve kayıp ailelerine bu zor günlerinde destek verdi.
Komikebir’li Christina 1974 yılında 13 yaşında idi. Babası ve kardeşi kayıplar arasında idi. En son Galatya köyünde görülmüşlerdi. Kemikleri Galatya gölünden çıkmadı henüz. Gecede konuşmacı olan Christina konuşmasını zaman zaman hıçkırıklarla kesilerek tamamlayabildi. Şimdi o, kayıp ailelerin kurduğu iki toplumlu ‘Together We Can’ grubunun faal üyesi. Londra’da iken tanıdığım Hüseyin Rüstem Akansoy da öyle.
Hüseyin’in Muratağa toplu mezarından 30 kadar yakın aile ferdinin çıkarıldığını sonradan öğrenmiştim. O da, Christina ve diğer kayıp aileleri gibi yüreği nefret yerine sevgi dolu güzel insanlardan. Kayıp ailelerinin takdir edilecek bir özelliği bu.
Gecenin sonunda sevgili Aycan Saraçoğlu’nun ‘Büyümemiş Çocuk’ şiiri Rumca olarak okundu. Ve salondaki duygu selinin daha da kabarmasına neden oldu. (Hayret, bu şiir başka bir salonda okunduğunda kapıyı vurup giden kişiler olmuştu). Salondan adeta koşar adımlarla ve nemli gözlerle ayrıldım. Birisine konuşmamaya özen göstererek.
Bir kez daha, teşekkürler Sevgül, teşekkürler Christina, teşekkürler Hüseyin, teşekkürler Kıbrıs’ımın yüreği sevgi dolu güzel insanı. Tüm çirkinliklere ragmen inadına nefret değil sevgi duygusuyla dolu güzel insanlar.
\'Fotoğrafın karşımda.Savaş mı, intikam mı, Cinayet mi, katliam mı, Barbarlık mıydı yaşadıkların? Sen de anlayamadın değil mi? Ben de anlayamadım Yannis. Ben de anlayamadım\'
Aycan Saraçoğlu (Büyümemiş Çocuk)
(KIBRIS POSTASI – Ertanç HİDAYETTİN – 18.5.2015)