Top yekün infaz
Bazı toplumlar içerisinden çıkan liderler, çeteler, terör grupları ve bunun gibi; insanlık ve toplum adına “zararlı” olan insan teşkilatlanmaları; yaptıkları eylemler karşısında, mensup oldukları toplumu, topluluğu, haksız olarak zan altında bırakmıştır.
Böylesi durumlarda, zarara uğrayanlar, kendilerini zarara uğratmış olanların bağlı oldukları din, toplum, aile gibi kurumları külliyen “tu kaka” ilan edip, ötekileştirip top yekün haksızca infaz edebilmiştir.
Böylesi infaz şeklini elbette destekleyen, proveke eden kesimlerin varlığı kaçınılmazdır.
Geçmişten günümüze biraz zihnimizin derinliklerine inelim.
2.Dünya Savaşı’nda bir “Hitler” tüm ülkelere meydan okumuştu, yanına Musolini’yi de alarak. Özellikle Yahudi soykırımı üzerine yaptıkları, asırlarca anlatılacak, tüm bunların unutulmaması için başta Hollywood olmak üzere faşizmin ve ırkçılığın en ağır ve yüklü belgesini her zaman insanların önüne getirilecektir. Keza Musolini’nin İtalya’da devrimcilere, özgürlükçülere karşı yaptıkları da başta İtalyan halkı tarafından unutulmayacaktır. Ama her Alman vatandaşını “Hitler”, her İtalyanı da “Musolini” gibi algılayıp, top yekün bu milletlere karşı kin duymak insanlık adına büyük bir haksızlık olurdu.
Ya bu savaşlardan öncelere gidip, bu yıl 100. Yılını dolduran Çanakkale Savaşlarında, müttefik güçlerin işgaline karşı, Anadolu insanının verdiği mücadele, ölüm kalım... Türk insanı ve liderliği en güzel davranışı sergileyip, ne İngiliz’e, ne Fransız’a ne de Avustralyalılara kin duymamış, aksine, şehitlerini kendi şehitleriyle bir tutmuş, her yıl bu anmaları Gelibolu’da bir “insanlık dayanışması” olarak sergilemektedirler.
Ve “terör örgütü” olarak nitelenen eylemler karşısındaki toplumsal tepki...
Bir dönem hatırlanacağı gibi Ermeni kökenli “ASALA” örgütü özellikle Türk diplomatlara karşı yaptığı saldırılarda onlarca Türk vatandaşını öldürülmüş, aynı şekilde havaalanı baskını gibi nice baskınlar düzenlemişlerdi. Bu kez dönem, yeni dönemdi. Belki de Atatürk gibi “hoşgörülü”, sap ile samanı ayırmasını bilen bir lider olmadığındandır ki, sırası geldi devlet eliyle proveke edilen ve bu provakasyonlarda basın’ın bir yanı tetikçi olarak kullanılarak, ASALA = Ermeniler olarak algılatılmıştır. Halbuki; Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olan o kadar vatansever ve her alanında devletine desteği olan Ermeni kökenli vatandaşlar var ki; böylesi bir algıyla top yekün tüm TC Vatandaşı Ermenileri ASALA ile aynı kefeye koyarak, toplumun arasına kin tohumları ekmek de insafsızlık olurdu.
Bir dönem Türkiye Hizbullah örgütüyle de uğraşmak durumunda kaldı. Eğlemleri kanlı, huzursuzluk diz boyu. Bu kez toplum, “yobazlık” diyerek aslında top yekün din karşıtlığında proveke edilemeye başlandı. Avrupa ve Amerika’da yaşananlar da aynı bakış açısında yol almaktaydı. Uzun sakal, takkeli her insan Hizbullahçı olarak algılanması ve yine toplum içerisine kin ve nifak sokmak için provakatörler iş başındaydı. Ama bir Hizbullah; Türkiye’deki ve dünyadaki tüm müslümanları temsil etmediği yönünde bir algı yaratma çabası hiç olmamıştı nedense.
Ve PKK...
Ay geçmiyor ki Türkiye’de PKK saldırılarıyla ilgili bir haber düşmesin basına. Son yaşanan kayıpların toplum içerisinde yarattığı infiali hepimiz basından izlemekteyiz. Kimse, nedeni ve inancı ne olursa olsun “terörü” destekleyecek bir düşüncede olunmasının karşısında sessiz kalamaz. Çünkü terör; insafsızdır, kalleştir, kuralsızdır, arkadan ya da önden vurduğunun hiç bir önemi olmaksızın katletmektir.
Ama PKK demek, Anadolu toprağında doğmuş, büyümüş, bu topraktan doymuş, kurtuluş savaşında kanını vermiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olan her Kürt kökenliler demek de değildir.
Kökenler üzerinden kafatasçılık yapmak, Osmanlı’dan günümüze farklılıkların zengin bir mozaik olarak yan yana, iç içe yaşadığı Anadolu’nun huzurunu kaçırmaktan ve insanları bölmekten başka hiçbir işe yaramaz.
Türkiye’nin zenginliği; renkliliğidir.